Sohbet Muhabbet

Çünkü enropiye göre herşey düzensizliği gider.
İnsanın mana arayışına baktığımızda geçmişle kıyas görüyoruz. Gelecek endişemiz bile geçmişin kusuru olarak gösteriyor kendisini.

Fakat gözardı etmememiz gereken entropinin düzensizliğe gösterdiği etki olmalı. Geçmişi referans aldığımız ve bir ok gibi geleceğe gittiğimiz düzlemde, bireysel sistemimizin pozitif yönelimde bulunacağını düşünemeyiz. Çünkü geçmişin düzensizliği, geleceğin artan düzensizlik ilkesini getirir.

Özellikle bireysel yaşamlarda eril / dişil dengesi dediğimiz ve kendi içimizde nötr hal yarattığımız durumlar haricinde, kendi sistemimizin uzantısını dahi düzensizliğe sürüklediğimizin farkına varmamız gerekir.

Yasa ; bireysel, toplumsal, evrensel ölçekte etkili.

Dünya dediğimiz yaşam alanımız negatif plana hizmet etmekte. Ruhsal olarak, sistemsel olarak, insan prototipi olarak birebir deneyimliyoruz. Haliyle kusurlu bir sistemin yan ürünüyüz. Bu yüzden entropinin bireylerin dönüşümünde pozitif çözülüm getirdiğine inanmıyorum. İnsanı çinko kabuklu olmaya itiyor.
 
Bir takıntıyı mı süslüyorum zihnimde yoksa gerçekten salt sevginin üzüntüsü mü içimdeki bilmiyorum. Yine de bir bütün olabileceğimi düşündüğüm birini kaybetmek başka insanları kaybetmekten farklı bir acı veriyormuş. Yoğun ayrılık acısını gençliğin ve hormonların coşkusuna verirdim. Büyüdükçe etkisi azalıyor böyle şeylerin zannediyordum. Sadece öncesinde kimseyle bu bağı kuramamışım. Bir şey demesem de ertesi gün yeniden hayatın sorumluluklarını almak zorunda olsam da ve insanlar yanlarında ağlamadığım için onun kadar üzülmediğimi ve onun kadar sevmediğimi düşünüp ona da bu noktada telkinler verse de çok üzülüyorum. Sadece düşünmemeye çalışıyorum. Onun derdi dinlenirken benimle eğlence muhabbeti yapıyor insanlar. Ayrılsa da o yalnız değil ki. Haftada 6 gün tek ortak yönüm geçim kaygısı olan insanlarla günde 10 saat muhatap olan benim. Bir dostun omzuna daha çok ihtiyacım var iş çıkışı. Onun sevdiği işi, üstelik kendi işi var. Gülerek yapabildiği. İşten çıktıktan sonra her şeyin bıkkınlığı üstüne, bu acı da eklenince ve insanlar ben üzülmüyormuşum gibi davranınca asıl yapayalnız kalan benim. Herkesin başka bir derdi var diye dile getirmemeye çalışsam da bu üzüntü beni de boğuyor. Alışkanlıklar yerine başkaları koyularak kırılır diye yeni rutinler oluşturuyorum. Geriye bakmamalıyım, unutacağımı da biliyorum ama doldum taştım. Birileriyle paylaşmak istedim. Hayat arkadaşın olduğunu düşündüğün kişiyi kaybetmek çok kırıcı ama geçecek. Duygularımı güzel ifade edemiyor olabilirim ama başına kakmadan her zaman kendi iyiliğim kadar onunkini de gözettim. Ona yansıtmasam da hayatın akışında son derece boğulduğumdan ve onun üzerine kendi hayatımın yükünü de atmak istemediğimden ayrıldım. Ayrıldığıma şimdilik pişmanım ama bu da geçecek. Bir daha aklıma geldiğinde bu düşüncelerin ve onun bu kadar aklımı işgal etmesine izin vermeyeceğim.
 
Keşke onun yerine karar vermeseydin.

Hayatının yükünü ona yüklüyormuş gibi hissetmen senden mi kaynaklı , ondan mı ?
Henüz yüklememiştim ama rol yapacak da tahammülüm kalmamıştı. Korkunç bir iş tecrübesi olmayan ve bu yüzden psikolojisi bozulmayan insanlar yoktur bence. Varsa da inanılmaz şanslıdır. Anlatsam elinden gelecek bir şey olmayacaktı ve ne kadar süreceği belli olmayan bir bıkkınlığı ona yansıtmak istememiştim. Oturup düşününce belki de sevmedi, belki de bazı şeyler rolden ibaretti. Ses tonum değişse neyin var diyen adam kilo verip eriyip giderken ve her gün ben sessizleştikçe tek sorduğu soru artık beni sevmiyor musun oluyordu.
 
Henüz yüklememiştim ama rol yapacak da tahammülüm kalmamıştı. Korkunç bir iş tecrübesi olmayan ve bu yüzden psikolojisi bozulmayan insanlar yoktur bence. Varsa da inanılmaz şanslıdır.
Tabi ki hepimizin korkunç iş tecrübeleri var. Sürekli çalışmaktan sosyal hayatımın bittiği dönemlerim oldu. İnsanüstü bir performans ile 7 gün 12-13 saat çalıştığım ve kendimden geçtiğim süreçler. Nasıl bir psikoloji olduğunu anlayabiliyorum. Stres yönetimi sıfırın altına iniyor. Haliyle diğerlerini geçtim, kişi kendine dahi tahammül edemiyor. Fakat bilmen gereken, bu durumun geçici olduğu. İllaki kırılma yaşayacak ve her şeyi geride bırakacaksın.

Anlatsam elinden gelecek bir şey olmayacaktı ve ne kadar süreceği belli olmayan bir bıkkınlığı ona yansıtmak istememiştim.
Bence böyle düşünmek doğru değil. Derdini paylaşmazsan, sorunun kaynağı farklı algılanabilir. Belki içinde olduğun iş konusunda yardımı olmayacaktı ama senin için yeni fikirler üreterek dikkatini farklı bir alana çekecek ve yol gösterecekti..

Zor bir işte ezilmiyor olması, yükünün olmadığı anlamına gelmiyor :)

Kendi işimizi yaparken ; yanımızda bizimle birlikte hizmet eden insanların geçimini düşünmek, sorunlarına ortak olmak, işletmenin resmi ve gayri resmi kayıtları ile uğraşmak, susmayan telefon trafiğine hapsolmak ve en nihayetinde önümüzdeki ayların zorluğu/ kolaylığı üzerine kazanç/kayıp öngörüsü yapmak gibi sorumluluklar ile uğraşıyoruz.

Hem insan sarrafı oluyoruz hem de ticari kafanın getirdiği faydacılık ile pek çok kişiye dokunabiliyoruz.

Ses tonum değişse neyin var diyen adam kilo verip eriyip giderken ve her gün ben sessizleştikçe tek sorduğu soru artık beni sevmiyor musun oluyordu.
İşte paylaşmak, anlatmak yani iletişim kurmak bu yüzden önemli. Hele ki muhatabımız erkekse çok çok daha önemli.
Dolaysız yoldan, net ve sade anlıyorlar. Dolaylı anlatımlara girince işler biraz değişiyor.

'' Xxx duygu durumum yüzünden, kendimi yyyy hissediyorum. '' dediğin halde önemsiz davranıyorsa, bitirmek en mantıklısı.

Fakat isteklerini, arzularını, niyetlerini önemseyen insansa tüm zorlukları konuşarak bile aşabilirsiniz.
 
onun üzerine kendi hayatımın yükünü de atmak istemediğimden ayrıldım
Yükünü atmıyorsun her insanın konuşmaya dertleşmeye ihtiyacı olabilir, hayat müşterektir.. bugün o sana destek çıkar yarın sen..
Hayat her zaman güllük gülistanlık olmuyor bazıları için hiçbir zaman olmuyor, hep eller havada şeklinde takılamazsınız dar gününde yanında olmayanın iyi gününde yanında olmaya hakkı yoktur.. o tür sığ tiplere harcanan zaman, verilen emek, harcanan enerji çöp olur sadece.
Sevgilin böyle birisi değil belliki.. sesini çıkarmanı bekledi. İş konusunda bir şey elinden gelmese de gözden kaçırdığın bir noktayı gösterecekti belki anlatsan, bir de onun bakış açısıyla olaylara bakman gerekiyordu. Fark edemediğin fırsatları, atladığın noktaları dışardan birinin bakış açısıyla keşfedebilirsin. Onun sana destek çıkmasına izin vermen ikiniz için de iyi olurdu, birlikte acıyı zorluğu paylaşırdınız, bağınız güçlenirdi, hayata karşı duruşunuz daha güçlü olurdu.
Tabi kendi hayatın, en doğru kararı kendin verirsin, bizler sadece kendi yaşanmışlığımızla kendi doğrularımızla tavsiye verebiliriz.
 
En sonunda gözlerim yaşarmak üzere.
Demek ki bende de bir duygusal birikmişlik var.
15 dakikada 3-0 olacaktı len neredeyse. 😬
 
Kolay kolay rüya anlatmam ama işler sarpa sardı garip rüyalar görüyorum.


3. Yeşillik dolu güzel bir sahilde okyanus gibi parlak, sakin ve yumuşak dalgalı denize bakıyorum. Kumda çıplak ayak suya girmek için yürüyorum ama bir anda o berrak deniz köpürmeye başlıyor. Dalga gibi değil köpükler ; sabun köpüğü gibi. Rengi krem ile gri arası, suyun içinden kaynayarak ayaklarıma doğru geliyor. Bir anda o kadar çoğalıyor ki etrafımı sarıyor. Geri çekilmeye başladığımda ise su tekrar eski haline dönüp cam gibi parlamaya başlıyor.

**

2. Birkaç zaman öncesinde ise derin bir okyanusun dibinden çıkmaya çalışırken gördüm kendimi. Boğuluyordum. Zor da olsa kafamı sudan çıkardım ve olduğum yeri aydınlatan deniz feneriyle, ayı ve yıldızları izlemeye başladım. Suyun yüzeyinde birbirinin aynısı ışık formunda varlıklar vardı ve fener bu varlıkların üzerini aydınlatıyordu. Seyir halindeyken yıldızların arasından bir el uzanıp tekrar suya batırdı beni fakat bu sefer en derinde bile huzurluydum.

**

1. Bunun öncesinde ise bir ağacın köklerinde, toprağın altında yine yukarı çıkmaya çalışıyordum. Büyük sarı bir yılan vücuduma dolanıp yüzeye çıkmamı engelledi. Kollarımda ve bacaklarımda hissettiğim acıyla tam vazgeçtiğim anda yine bir el uzandı ve beni yüzeye çekti. Tabi ben yılanın soktuğu yerlere, diş izlerine bakarken rüyamda kısmi felç geçirmeye başladım. Ve uyandığımda da bir süre yatağımda aynı hissi yaşayıp, yerimden kalkamadım.



Bu 3 rüya sondan başa doğru gidiyor ve üçünde de bilincim açık.


Son zamanlarda düş ve yaşam arasında sıkışıp kalmış gibi hissediyorum. Rüya içinde rüyalar, aşırı açık bilinç, uyandıktan sonra gelen yorgunluk ve isteksizlik..
Rüyamda bana soru sorulduğu anda dahi bilincim açılıyor ve rüyadayım diyorum. Bazen hiç uyanmak istemiyorum. Bazen de uyumaya korkuyorum.
 
Geri
Üst