"Gizlimabet Parapsikoloji Platformu"

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Kitapkurdu Bölümü

Amin Maalouf kalemi çok güçlü yazarlardandır. Kendine has dokusu, örgüsü ve ilerleyişi olan eserleriyle çok beğendiğim ve takip ettiğim bir yazardır. Tanıtım için teşekkürler Mefetseger.
 

PERİNA:Naişde Gökbudak'ın bir romanı.
Kitap:Ukrayna'da başlayıp, Türkiye'de son bulan gerçek bir hayat hikâyesi...
Albay başını önüne eğmiş düşünüyordu, aniden atıldı.
'Çok üzgünüm Mihail! Kızını kaybettiğin için cidden üzgünüm. Ne olur ölüm haberini evdekilere duyurmadan birazcık daha düşün! Bunu Anastasia'nın kurtuluşu için kullanabiliriz.'
Mihail şaşkın ve öfkeliydi.
'Neler söylüyorsun Albay? Ben çocuğumu kaybettim, anlamıyor musun? Başka hiçbir şey düşünecek durumda değilim! '
'Anlıyorum Mihail, Perina'nın ruhu için, Rus halkı için bunu yap! Kızını kaybettin tamam ama Anastasia'yı yaşatabilirsin.'
**
İşte yıllarca süren yaşam mücadelesi bu cümlelerle başlıyordu. Çar II. Nikolay ve ailesinin korkunç sonundan tek kurtulan, kızları Anastasia'ydı. Genç kız hiç tanımadığı bir ailenin koruması altına alınıp, bam-başka bir kimlikle hayatına devam edecekti. Bu tüyler ürperten planın, Prenses Anastasia'yı bir anda bambaşka bir geleceğe sürükleyeceğini kim bilebilirdi ki?
Perina'nın; Ukrayna'da başlayıp, Elazığ'da son bulan acı dolu hayat hikayesini okurken, yüreğinizin bir yerlerinde hissettiğiniz sızının ve içinizde yeşerttiğiniz umudun kırıntılarıyla tanışacaksınız.
Naşide Gökbudak'ın eşsiz anlatımıyla hayat bulan Perina; sizi çok uzak bir iklime, yarım kalan bir aşka, yürek yakan bir vatan hasretine ve bitmek bilmeyen bir yaşam mücadelesine götürüyor..
**
Yazarın kitabın son bölümüne düştüğü not:Perina gerçekten bir grandüşes değilse bile,bir grandüşes kadar asil ve donanımlıydı.O nadir insanlardan biriydi.Zannerderim O'nun için gökten bir yıldız değil,birkaç yıldız kaymıştır.Ruhu şad olsun..
**
NOT:Genellikle seyrettiğim film kahramanlarının ve okuduğum roman kahramanlarının etkisinde kalan biriyimdir.Perina gibi birkaç çok sevdiğim kahraman var.Ama en son hayranlığım bu güzel ve asil insana oldu..Mesela güzelliği değil aslında yada asaleti..Mesela bunlara rağmen(bilirsiniz asil sınıf genelde soğuk ve mesafelidir)sıcak,sevgi dolu,iyi niyetli,kıymet bilen,insanları önemseyen biri olarak kalabilmesidir..Sıra dışı yaşamı da değil beni etkileyen..Yaşadığı zorluklar ve buna rağmen duruşunu değiştirmemesini sevdim..En çok da güzel yüreğini sevdim.. Yani bu romamdan çok kahramanını sevdim:)

Ve şunu da belirtmeden geçemeyeceğim;)Biraz kendime benzettim bu kahramanı:)Ama fizik görünüşünü değil(ben güzel değilimde) bazı hal ve tavırlarını yakın buldum kendime:)Ama annemin gençlik resmine benziyor..Yukarıdaki resimdeki bakış ve duruş çok benziyor annemin o resmine..
 
Ekli dosyayı görüntüle 1446

Hindistan'ın en büyük filozoflarından biri kabul edilen Advita Vedanta'nın ustalarından Swami Vivekananda'nın Yoga of Knowledge - Jnana Yoga isimli kitabı, Bilginin Sırrı - Jnana Yoga ismiyle bu hafta yayinlaniyor.

İnsanoğlu, doğanın üzerine çıkmak için mücadelesini sürdürdükçe insanoğludur. Bu doğa hem içsel, hem de dışsal bir yapıya sahiptir. Doğa, dışımızdaki maddenin parçacıklarını yöneten yasaları içermekle kalmaz, aynı zamanda, bedenimizi yöneten yasaları da kapsar. Dışsal doğayı fethetmek iyi ve çok büyük bir şeydir; ama içsel doğamızı fethetmek bundan daha önemlidir. Yıldızları ve gezegenleri yöneten yasaları bilmek muhteşemdir; ama insanoğlunun tutku, duygu ve isteklerini yöneten yasaları bilmek daha muhteşemdir. İnsanın kendini fethetmesi, aklın sınırları içindeki süptil işleyişini ve muhteşem sırlarını anlaması tamamen dinin konusudur. İnsan doğası –ki burada sıradan insan doğasını kastediyorum, büyük maddesel gerçekleri görmek ister. Sıradan insanlar süptil bir şeyi anlayamaz. Kitleler, binlerce kuzuyu öldüren aslana hayranlık duyar; fiziksel gücün gösterilmesinden haz alırken, bir an olsun kuzuların ölümünü düşünmez.

İnsanoğlunun sıradan hali budur. Sıradan kişi dışsal şeyleri anlar ve bunlarda bir haz bulur. Ancak her toplulukta, hazların duyularda değil, duyu ötesinde olduğunu söyleyen, arada sırada maddeden daha yüksek olan bir şeyin bir an için görüntüsünü yakalayıp, buna ulaşma çabası veren kişiler vardır. Yazılı tarihi satır aralarına dikkat ederek okursak, ulusların yükselişinin hep bu ikinci türdeki kişilerin sayıca artışına bağlı olduğunu ve her ne kadar Faydacılar boş bulsa da, Sonsuz’un peşindeki arayış azaldığında, toplumsal düşüşün başladığını görürüz. Her ırkın gücü kendi spritüelliğindedir. Irklar spritüelliğin yok olmaya başlaması ve materyalizmin güç kazanmasıyla yok olur."

Alıntıdır.
 
Hz Musanın denizi yarması

Bunun üzerine Musa'ya: "Asanla denize vur" diye vahyettik. Deniz hemencecik yarılıverdi de her parçası kocaman bir dağ gibi oldu. Ötekileri de buraya yaklaştırdık. Musa'yı ve onunla birlikte olanların hepsini kurtarmış olduk. Sonra ötekileri suda boğduk. Şüphesiz, bunda bir ayet vardır. Ama onların çoğu iman etmiş değildirler. Ve hiç şüphesiz, senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir. (Şuara Suresi, 63-68)

Hz Yusuf'un rüya tabiri
Yusuf Suresi 43-49
43. Kral dedi ki: Ben (rüyada) yedi arık ineğin yediği yedi semiz inek gördüm. Ayrıca, yedi yeşil başak ve diğerlerini de kuru gördüm. Ey ileri gelenler! Eğer rüya yorumluyorsanız, benim rüyamı da bana yorumlayınız.

44. (Yorumcular) dediler ki: Bunlar karmakarışık düşlerdir. Biz böyle düşlerin yorumunu bilenlerden değiliz.

45. (Zindandaki) iki kişiden kurtulmuş olan, uzun bir zaman sonra (Yusufu) hatırlayarak dedi ki: Ben size onun yorumunu haber veririm, beni hemen (zindana) gönderin.

46. (Yusufun yanına gelerek dedi ki:) Ey Yusuf, ey doğru sözlü kişi! (Rüyada görülen) yedi arık ineğin yediği yedi semiz inek ile yedi yeşil başak ve diğerleri de kuru olan (başaklar) hakkında bize yorum yap. Ümit ederim ki, insanlara (isabetli yorumunla) dönerim de belki onlar da doğruyu öğrenirler.

47. Yusuf dedi ki: Yedi sene âdetiniz üzere ekin ekersiniz. Sonra da yiyeceklerinizden az bir miktar hariç, biçtiklerinizi başağında (stok edip) bırakınız.

48. Sonra bunun ardından, saklayacaklarınızdan az bir miktar (tohumluk) hariç, o yıllar için biriktirdiklerinizi yeyip bitirecek yedi kıtlık yılı gelecektir.

49. Sonra bunun ardından da bir yıl gelecek ki, o yılda insanlara (Allah tarafından) yardım olunacak ve o yılda (meyvesuyu ve yağ) sıkacaklar.

Hz İsa'nın ölüleri diriltmesi
"... Keza ben anadan doğma
amayı ve abraşı iyileştirir, hatta Allah'ın izniyle ölüleri diriltirim..." (al-i İmran:3/49).

Düşün ki sen: Sen Benim iznimle anadan doğma amanın gözünü açıyor, abraşı da iyileştiriyordun. Düşün ki
sen Benim iznimle ölüleri kabirden diri olarak çıkarıyordun." (Maide, 5/110).

Böyle anlamsız propagandaları yapanlara Allah akıl fikir versin. Kiminle uğraştıklarını düşünüyorlar acaba.

105-FİL:
1 - Görmedin mi Rabb'in fil sahiplerine ne yaptı?
2 - Onların tuzaklarını boşa çıkarmadı mı?
3 - Üzerlerine sürü sürü kuşlar gönderdi.
4 - Onlara çamurdan sertleşmiş taşlar atıyorlardı.
5 - Ve onları, yenilmiş ekin yaprağı gibi yaptı.

Selam ve dua ile...
 
İSTANBUL’UN FETHİ’NİN SIRLARLA DOLU KİTABI YAZILDI

İLK kez bir batılı yazar, İstanbul’un fethinin tarihi gerçeklere uygun bir şekilde fantastik romanını yazdı. Da Vinci şifresini andıran öğelerle bezeli “Place called Armageddon-Constantinople 1453” isimli kitapta uzun süre İstanbul’da kalarak araştırmalar yapan ünlü Kanadalı yazar C.C. Humphreys Fatih’in İstanbul kuşatmasını çok akıcı ve heyecan verici bir dille okuyuculara aktarıyor. Kitap, eleştirmenler tarafından da 2011’in fantastik tarih romanı olarak nitelendiriliyor. Daha önce Kazıklı Voyvoda’yı anlattığı Türkçe’ye de çevrilen “Vlad” isimli kitabında Fatih Sultan Mehmet’i son derece acımasız, gösteriş meraklısı, kibirli ve adalet duygusu zayıf bir padişah olarak tasvir eden yazar, “İstanbul’a gelip araştırınca ve bu konuyla ilgili kitaplar okuyunca Fatih’in adaleti ve olgunluğu konusunda bilgi sahibi oldum” diyor. Nitekim kitapta 21 yaşında olmasına rağmen Fatih, adil, bilge ve olgun bir hükümdar olarak tasvir ediliyor. İstanbul’un fethinden sonra Aya Sofya’da kılınan namazın ardından “Ne dersiniz? Roma’yı da fethedelim mi?” diye soruyor ve ardından “Neyse onu da yarın sabah yaparız” sözleri ile kitap sona eriyor. Kitaptan diğer çarpıcı satırbaşları şöyle:

Fatih’ten Aşil benzetmesi

- Fatih’in kitap boyunca yanından hiç ayırmadığı ve fetih gününden hemen önce ordusunu emanet ettiği fedaisi ve veziri Malkoçoğlu Hamza Bey ile çarpıcı diyalogları dikkat çekiyor.

- Padişah sürekli Hristiyanlıktan referanslar veriyor. Hatta Hamza Bey’e fetih zamanında “Benim diğer dinlere ilgimi sorunlu bulanlar olduğunu biliyorum. İsa’nın vaad ettiği ‘Kurtuluş’ (Salvation) fikrine kapılacağımdan bile şüphe duyuyorlar. Ama korkma Hamza Bey, bugün beni sadece bir İslam gazisi olarak, olduğum gibi görecekler” diyor.

- Kitapta Fatih’in Homeros’un İlyada Destanı’nı kutsal kitaplar kadar önemli bulduğu iddia ediliyor. Padişah, İstanbul’un fethinde babasının Varna Savaşı’nda kullandığı kılıcı kuşanırken, “Bugün babamın anısını da yaşatmalıyım” diyor ve kendisini Truva Savaşı kahramanı Aşil’e benzetiyor.

- Sultan II. Mehmet, İstanbul’u kuşatmasına rağmen alamayan babası II. Murat’ın adamlarını şişman ve tembel olarak nitelendiriyor. En az hainler kadar kötü olduklarını söylüyor. “Hedefimin önünde duruyorlar” diyor.

- Kuşatmanın başarısızlıkla sonuçlanacağını savunan Veziriazam Çandarlı Halil Paşa (Daha sonra idam ettirdi) ile Fatih arasındaki sinir harbi de kitapta yer buluyor. Fatih, başarısızlık durumunda Çandarlı’nın tahtı ele geçirmesinden endişe ediyor.

Balat’taki kilisenin sırrı

- Kitapta padişahın tüm önemli kararlarını almadan önce danıştığı ve bunu “yıldızlara sormak” olarak nitelendirdiği bir de falcısı var. Leyla isimli bu falcı kuşatmanın 50’nci gününde padişaha çok önemli bir bilgi vereceğini söylüyor. Sultan Mehmet yanına geldiğinde, “3 gün içinde Sezar ve Fatih olacaksınız” kehanetinde bulunuyor. Fatih, bu sözlerden sonra Leyla’ya “Bu gerçek olunca dile benden ne dilersen” diyor.

- Leyla’nın dileği, kitabı çok ilginç bir yöne götürüyor. Fatih’in neden İstanbul’un fethinden sonra Balat’taki küçük bir Moğol kilisesi olan Aziz Maria kilisesinin korunmasının emrini verdiği de kitapta fantastik bir macerayla yanıt buluyor.

- Fetih günü padişahın askerlerine yaptığı konuşma kitapta coşkulu bir dille şöyle naklediliyor: Allah’ın çocukları, Hz. Muhammed’in askerleri, Osmanlı’nın torunları... Peygamberimizin bayrağı altında 3 gün içinde bu şehri alacağız. Bu fetihte herkesin bir payı olacak. Kiminiz şehit olup ilelebet cennette kalma şerefine ulaşacaksınız. Geri kalanınız şehrin ganimetlerinden pay alacaksınız. Biz Allah’ın seçilmiş kullarıyız.

- Padişah Bizans çanları susup şehir düştüğünde atına atlayıp Edirnekapı’dan içeri girerken Yeniçeriler “Fatih, Fatih” diye bağırıyor. Aya Sofya’nın yağmalandığını görünce çok hiddetlenerek “Burası benim evim. Bir daha buradaki mozaiklere dokunan kılıcımı tadar” diyor.

Dünya tarihinin dönüm noktalarından biri olan ‘İstanbul’un Fethi’, batılı bir yazar tarafından kitaplaştırıldı. Gerçeklerin fantastik kurguyla ele alındığı kitapta, fetihle ilgili 560 yıldır gizemini koruyan bir çok karanlık noktaya ışık tutuldu. Osmanlı falcısı Leyla’nın kehanetleri ve İstanbul’daki küçük Moğol kilisesinin sırları dahil birçok ilginç anekdotla süslenen C.C. Humphreys’in kitabı bir Da Vinci Şifresi hikayesini andırıyor

Tarihi restleşme!

Kitapta kuşatma öncesi iki tarafın birbirine verdiği gözdağı mesajları da şöyle yer alıyor:

FATİH’İN UYARISI

Geliyoruz Bizans...

Sizi bin yıldır güvende tutan, en büyük saldırılarımıza bile dayanan yüksek surlarınızın arkasına geçin. Bir İslam ordusunun daha bu surların önünde yenilgiye uğrayacağını mı düşünüyorsunuz? Hayır bu kez farklı olacak.. Gözlerinizi kapatın. Bizi görmeden önce duyacaksınız. Yanımızda bir sürpriz de getirdik. Mehter birliğimizle geldik bu sefer... Öyle bir ses duyacaksınız ki, daha silahlı adamlarımızı görmeden siperleriniz bu sesle dolacak.. Mehmet geliyor... Sultanların sultanı, inananların ve kafirlerin kralı, doğu ve batının hükümdarı, Rumeli sultanı... Her hükümdar bir unvan peşinde koşarken onun birçok unvanı var. Ve şimdi Fatih olacak.. Ben Türk’üm.. Anadolu’nun bağrından geliyorum. Yüzbinlerceyim... Ve buraya senin şehrini elinden almaya geldim!

KONSTANTİN’İN YANITI

Gör beni Türk...

Nerede durduğumu gör. 1000 yıldır tüm saldırıları püskürten surların üzerindeyim. Bu surları kuma çevireceğini söylüyorsun. O büyük toplarına güveniyorsun. Ben sana göremediğin bir şeyi söyleyeyim. Yüreğimi görmüyorsun. Seninkinden 100 kat büyük ordu gelse Bizans’ın tarihinin önünde duramaz. Burada Aya Sofya var. Tanrı burada yaşıyor. Ve senin O’nu evinden çıkarmana izin vermeyecek. Ben İmparator Konstantin. Sezarlar’ın oğlu. 2000 yaşındayım. Burası benim şehrim, Türk. Alabiliyorsan al bakalım.

Uğur KOÇBAŞ / VATAN
 
Kur'an tefsiri bir ateist tarafından yapılmış. Günün birinde böyle bir kitap yayımlanacağı hiç aklıma gelmezdi. Yazar, kitap hakkında röportaj vermiyor, imza günü yapmıyor ve medyada hiç yer almıyor. Çok da haklı olduğunu düşünüyorum, çünkü ne yapmaya çalıştığını anlamayan bir sürü odun, onu yakacak ateşi olmak için sıra numarası alacaklardır. Oysa ki o kitaplarında ilahi aşktan, ruhun tekamülünden bahsetmeye çalışmaktadır ve biz insanların Tanrı'yı ne kadar yanlış anladığımızdan.

Fakat bu yazarın eserlerini okumak ilk kitabından başlanarak olmalıdır bence, ilk kitabı "İki Bin Yüz İki" den başlayarak. Yazarın yapmaya çalıştığı şeyi anlamanın en iyi yolunun bu olduğunu düşünüyorum.

Hayatımda bir dönüm noktası olan bu kitabı okumayı herkese tavsiye ederim. Benim ufkumu öyle genişletti ki, böyle bir değişimi sindirebilmek bir kaç ayımı aldı.

Sevgilerimle.
 
Kitabı bana kuzenim hediye etmişti, ilk bir kaç sayfadan sonra karşılıklı okumak lazım. Kuran'ım yok dediğimi anımsıyorum. O zaman diğer kuzenim de elime Kur'an tutuşturdu. :) Her satır benimsemek değil olay. Sn. Mally'nin ufuk açıcı görüşe katılıyorum ,) ve Mally; size de teşekkürler. Ben diğer kitapları duymamıştım.
 
Mutluluğa giden tek yolun kölelik olduğu bir çağda yaşıyorduk. Özgür irade çok büyük sorumluluk istiyordu; zorlu bir çabayı gerektiriyor, acı ve keder getiriyordu.

Özgürlüğün özlemini çekecekleri yerde kendilerine bir çoban arayanlara acımak gerekir! Herkes üstün güçle karşılaşabilir; ama üstün güç sorumluluğu başkalarına bırakanlara uzak düşer. Bu dünyada geçirdiğimiz zaman kutsaldır, her an'ı bir şölen gibi yaşamamız gerekir.

Sevgiye tümüyle teslim olmak, kendi rahatımız ve karar verme yeteneğimiz de dahil her şeyden vazgeçmek demektir. Sözcüğün en derin anlamında sevmek demektir bu. Sevgi gelir, yerleşir ve her şeyi yönetmeye başlar. Bu sudan bir kez içen, susuzluğunu başka pınarlarda dindiremez.

Gerçeklik, beyne giden bir dizi elektriksel uyartıdan başka birşey değildir. Gördüğümüzü sandığımız şey, beynin tümüyle karanlık bir bölümüne giden bir enerji atışıdır. Ama başkalarıyla aynı dalga boyunu yakalarsak, o gerçekliği değiştirmeyi deneyebiliriz. Sevinç de, tıpkı heyecan ve sevgi gibi bulaşıcıdır. Hüzün, depresyon ya da nefret de öyle.

Hepimiz nereden geldiğimizi öğrenmek isteriz. Felsefi düzeyde, bütün insanların temel sorusu budur.

Bütün fırtınalar yıkım getirir; ama yağmurla birlikte hem tarlalar sulanır, hem de gökyüzünden bilgelik yağar. Bütün fırtınalar gelir geçer. Ne kadar şiddetliyse o kadar kısa sürer.

Alıntıdır.
 
"Özgürlüğün özlemini çekecekleri yerde kendilerine bir çoban arayanlara acımak gerekir!" ve Paulo Coelho...
 
Kitap konusu ilgimi çekti, ilk fırsatta alıp okumak istiyorum. Teşşekürler sevgili Perina :D
 


Kitap İsmi:Beyni Güçlendirmenin Yolları
Yazarı:Haki Demir

Güçlü bir beyin için uygulamanız gereken yöntemleri ele alan bu kitap, duygu ve düşünce dünyanızda yeni açılımlar meydana getirmeniz için harika öneriler getiriyor.

İşte kitaptan bazı başlıklar:

Zihni dünyayı güçlendirme,
Gerçeklik zeminini güçlendirme,
Aklın konumunu güçlendirme ve geliştirme,
Bünyesini güçlendirme ve geliştirme,
Kurallarını güçlendirme ve geliştirme,
Metotlarını güçlendirme ve geliştirme,
Değerlerini güçlendirme ve geliştirme,
Duyguyu kullanabilme maharetinin geliştirme,
Hafızayı kullanma maharetini geliştirme,
Zekayı kullanma maharetini geliştirme,
Aklı besleme,
Aklın mukavemetini güçlendirme,
Aklın sükunete ermesi,
Ufku genişletmek,
Hayat alanını genişletmek,
Psikolojik periyodu uzatmak,
Sanatla ilgilenmek,
Dil ve edebiyat ile ilgilenmek,
Matematik ile ilgilenmek,
Gerçeklik zeminini geliştirmek

**
Kitabın Ön Sözünden alıntı:

Güçlü bir akıl ile zayıf bir akıl arasında ne fark vardır?Yada güçlü akıl ne demektir?Aklın güçlüsü veyazayıfı var mıdır?Veya akıl güçlendirilebilir mi?
Akıl teşekkül ettiği için(sonradan meydana geldiği için)güçlü veya zayıf akıl vardır ve aklın bünyesinin güçlendirilmesi mümkündür.Zeka potansiyel olarak mevcuttur ve ne azalır(zayıflar)ne de artar(güçlenir).Fakat akıl güçlendirilebilir.Normal bir zeka seviyesine sahip olan insanın güçlü bir aklakavuşabilmesinin mümkün olması insanın en önemli fırsatlarından ve imkanlarından biridir.

Güçlü akıl ile zayıf akıl arasındaki farklılıklar nelerdir?
Güçlü akıl "gerçeklik kavrayışını" sağlam temellere oturtur ve gerçek ile gerçeklik kavrayışı arasındaki mesafeyi tahammül edilebilir seviyede tutar.Zayıf akıl ise gerçeklik kavrayışını sistematik bir alt yapıya kavuşturama ve gerçek ile gerçeklik kavrayışı arasındaki makası alabildiğine açar.Üstelik bunun da farkına varmaz.Zayıf aklın gerçeklik kavrayışı "sanal gerçeklik"noktasına kadarvarmaktadır.İnsanların kahir ekseriyeti(ezici çoğunluğu)zayıf akıl sahipleri oldukları için,hayal ilegerçeklik arasındaki sınırı dahi çok zaman fark edemeyebilirler.

Güçlü akıl duyguyu kullanabilme,kontrol edebilme maharetine sahip olmasına rağmen zayıfakıl,duygunun esiri olabilmektedir.Özellikle güçlü duyguların zuhurunda zayıfakıllarsavrulmakta ve tamamen muhayyel gerçeklik(sanal gerçeklik)kavrayışına sahip olabilmektedir.Güçlü akıl ise aksine duyguyu kontrol edebildiği gibi insanın ihtiyacı olan duyguların zuhurunu dahi temin edebilmektedir.

Zayıf akıl hafızadaki bilgilere mahkum olduğu halde,güçlü akıl ihtiyacı olan bilgileri üretebilmektedir.Her insanın bilgilenme sürecinin bir sınırı vardır ve dünyadaki tüm bilgileriveya ilgi alanlarındaki tüm bilgileri edinme imkanı(özellikle de bu çağda)yoktur.Zayıf akıl,insanın idrak hacmini hafızadaki bilgilerle sınırlayacağı için,bilgilenme sınırlarına hapsolmaktadır.Güçlü akıl ise hafızadaki bilgilerle sınırlı değildir.Zira mevcut bilgilerle yeni bilgiler üretme imkanına ve gücüne sahiptir.

Güçlü akıl hafızayı yönetebildiği halde zayıf akıl hafızanın yönetimine girebilmektedir.En azından faaliyetleri hafızadaki bilgilerle sınırlı olduğu için hafızayı aşma kudretine sahip olamamaktadır.Güçlü akıl ise asla hafıza ilesınırlı hale gelmez ve aynı zamanda hafızadan en iyi veverimli şekilde faydalanma yolunu bilir.

Zayıf akıl zekanın baskısı ve hükmü altına girebilmektedir.Özellikle yüksek zekaya sahip insanlarda aklın bünyesi aklın bünyesi zayıf kalmışsa eğer,akıl zekanın arkasınatakılmaktan kendini kurtaramaz.Güçlü akıl ise zekaya tabi olmaz vezekayı verimli bir şekilde kullanabilmek zekanın değil aklın gerçekleştirebileceği birvakadır.Bir insanın kendisi için yapabileceği en önemli işlerden birisi zekayı kullanabilmek ve ondan vermli bir şekilde faydalanabilmektir.

Güçlü aklın en büyük maharetlerinden birisi yüksek bir mukavemet gücüne sahip olmasıdır.Zayıfakıl ise sıfıra yakın bir mukavemet gücüne sahiptir.İnsanın hayatakarşı ve hayatta karşılaştığı varlık ve vakalara karşı mevcudiyetini,hayatını ve kişiliğini muhafaza edebilecek kadar mukavemet gücüne sahip olması hayati bir konudur.

Güçlü aklın en bariz özelliği,insanın kendi hayatını üretmesi ve yaşamasıdır.Zayıf akıl,insanın kendi hayatını değil başkalarının hayatını(başkalarının ürettiği hayatı)yaşamasına sebep olur.Ancak buna gücü yeter.Bu sebeple güçlü akıl sahibi insan "kendisi olabilen insan",zayıf akıl sahibi insan ise"kendisi olamayan insan"dır.

Alıntı
 
Görmüştüm geçen gün de almamıştım.Keşke alsaydım.Ama ilk fırsatta bir yerlerden bulup okuyacağım.
Paylaşım için teşekkürler :)
 
Arkana her dönüp baktığında sesini duymak, O'nun yaydığı soğukluğu iliklerinde hissedip ürpermek fakat görememek…
Alice, Isabel, Eric ve daha bir çok genç… Ancak bir şekilde önceden planlanmış bu oyunu bozabilirlerdi. Akıllarını kullanarak…
İnsanın insana karşı verdiği bu soluk kesen mücadelede, zafer kimin olacak?
Ancak birlik ve beraberlik sonucunda kazanılabilecek haklar ve daha nicesi...
Sonların daha iyi başlangıçlar getireceğine inanlar için...


Arkadaşlar gerçekten etkileyici bir kitap diyebilirim. Bir hafta önce aldım ve bir oturuşta bitirdim. İçinde botanik bilimler ve mistisizmle ilgili bir çok öge var. Sürükleyici bir kitap. Bu arada fantastik/gerilim dalında...
 
275947_k_2920.jpg

Metin Albasan
Onbir Yayınları;
İstanbul, 2009, 13,5 x 19,5 cm, 159 sayfa, Türkçe, Karton Kapak.
ISBN No: 9944180191


Şer Güçleri ve Karanlık Orduları
Kötülük dediğimiz olgu soyut bir kavram değildir.

Kötülüğü yöneten güçler bizzat içimizde yaşıyorlar ve hayatımızı yönetiyorlar, farkında olmadan bizi yönlendiriyorlar. Peki, bu Şer Güçler ve Şer Odakları kimlerdir? ...

Kötülük, soyut bir kavram veya bir izafi görünüş değildir. Aslında o, kötülük için yaşayan ve çeşitli kökenlere bağlı varlık sistemlerinin, bilinçli faaliyetleriyle sevk ve idare ettiği bir olgudur gerçekte.

Bu şer varlıkları kadroları, dünya dışı sistemlere, dünyanın spatyom makânına ve fizik dünyanın derinliklerindeki gizli kötülük üstlerine yuvalanmışlardır.

Onların kötülük üzerine genel çalışmaları, yeryüzünde birbirinden değişik ve amansız bir karanlık saltanatı oluşturmaktadır ve bu karanlık saltanatın lideri ise gerçekten mevcut olan iblistir.21. yüzyıla girdiğimiz şu zamanlarda, şer güçleri ve onun yeryüzü temsilcileri, her zamankinden daha fazla kendilerini hissettirmektedirler. Öyle ki, bunlar örgütlenerek kurumsal bir güç ve egemenlik haline gelmişlerdir. Örneğin, dünya eğlence sektöründe çok önemli bir rol oynuyorlar.

Finans sektöründe de aynı durum söz konusu; üstelik tüm ağırlığı ve baskısıyla birlikte. Belirli müzik grupları, plak şirketi yöneticileri, bazı film ve video klip yapımcıları, yönetmenler, onların denetimi altında. Bu kontrol ruhçuluk ve parapsikolojide absesyon olarak bildiğimiz negatif bir varlığın iradesini ele geçirmesi şeklinde açıklanabilir. Televizyon, sinema ve müzik dünyası, insanlara mesaj vermenin en kolay yoludur.

Bu kitapta, şu konulara ilişkin bilgiler edinebilirsiniz:

- Aydınlık ve Karanlığın Gerçek Spiritüel Niteliği.

- Atlantis Karanlık Hakimleri ve Kötülüklerinin Sonuçları.

- İblis ve kötülük Çetelerinin İnsanlık İçindeki Çalışmaları

- Kozmik Kötülük Yaratıkları ve Yeryüzü Yaşamları.

- İnsanlığa Düşman Olan Ufo Filoları ve Uzaylı Gruplar.





Etkileyici bir kitap.Okumanızı öneririm.
 
Geri
Üst