Ben neyim/kimim?
Ben ne?
Bu araştırmayı yaparken başlangıç noktamız şu olacak;
"Gözlenen gözleyen olamaz."
Tıpkı göz kendisini göremez, bıçak kendisini kesemez, parmak kendisini işaret edemez, gibi.
Gözün gördüğü aynadaki aksidir. Bıçağı esnek yapsak da kendisini kesmesini sağlasak, kesebildiği yer, kesen yer olmayacaktır. Parmak esnek olsa ve kendini işaret etmeye çalışsa, işaret edebildiği kısmı işaret edebilen kısmı olmayacaktır.
Böylelikle gözlemleyebildiğimiz hiçbir şey 'ben' olamaz.
Başlangıçta onu kullanabildiğimiz için beden bize ben olarak görünür.
Ama ben bedenimi gözlemleyebiliyorum. Öyleyse ben o olamam. Ona kumanda edebiliyor olmam, o olmamı gerektirmez. Bir otomobilin içine girip ona da kumanda edebiliyorum ama araba değilim.
Aslında araç kullanırken insan, iyi kullanabilmek/konsantre olabilmek için, 'farkında olmadan' aracın sınırlarını kendi sınırları gibi algılar. Bilardo oynarken bir ıstakaya dönüşür. Veya bir bilgisayar oyunu oynarken ekrandaki karakterle özdeşleşir. Veya bir film seyrederken sahnedeki karakterlerden biri olur film boyunca.
Bu özdeşleşme bilinçsizce olur. Ama özdeşleşmeden kurtulmak bilinçli çaba gerektirir.
Gözlemlemek sizi gözlemlediğiniz şeyden 'soyar'. Birşey gözlemleyebiliyorsanız, ona 'dıştan' bakabiliyorsunuz demektir. O halde nasıl o olabilirsiniz?
Peki ben'in beden olmadığını anladıktan sonra, şu soruyu sorabilirim? Ben enerji miyim?
Madem maddesel olan beden değilim, belki de o beden üzerinde gezinen/akan bir enerjiyim. Ona canlılık veren enerjiyim.
Ancak enerjimizin az veya çok olduğu zamanlara bakarsak bundan bağımsız, 'kendindeki' enerjiyi gözleyen bir 'ben'in varlığı ortaya çıkar. Kendinizi güçlü ya da zayıf hissederken 'ben' hep oradadır. Ve değişen enerjinizi gözlemleyebildiğinize göre 'ben' enerji de olamaz.
Daha sonra sıra zihine gelir. Madem madde ve enerji değilim, o halde zihnin kendisi olabilir miyim? Bir düşünce, bir duygu olabilir miyim?
Ancak sessiz bir şekilde oturursanız, zihninizden geçip giden düşünceleri ve bunların yarattığı duyguları gözlemlemek mümkün olur. Zihninizi gözlemleyebilirsiniz. Öyleyse 'ben', zihin de olamam.
Zaten gözlemleyebildiğim herşey, değişmeyen bir gözlem noktasına (bir sabit referansa) ihtiyaç duymaktadır.
Eğer 'ben' gözlemlenen şeyden ayrı olmasaydı, bu sabit referans varolmazdı. Gözlemlenen herşey görecedir, bu görecelik de 'ben'e göredir. 'Ben' sabit yerinde durmalı ki, şeyler de gözlenebilmeye devam edebilsin.
İşte bu bir 'şey' olmayan şey (yani ben) diğer tüm şeylerin kılığına bürünerek karşımıza çıkabiliyor gibi. Tüm elbiseleriyle. Bir 'şey' olmadığı halde bir 'şey'miş gibi şeylerle özdeşleşiyor, onlar oluyor. Hiçbir'şey' değil ama her'şey' ve herhangibir'şey'.
Not: Yazıdaki 'şey' terimi isim bulmakta zorlandığımız belli bir şeyin yerine geçen 'şey' değildir. Herşeyin yerine geçebilen, tüm şeyler kümesini (madde/enerji/olay/olgu/durum/duygu/düşünce vs) kapsayan, dolayısıyla bunlardan belli biri olamayan bir 'şey'dir. Yani yerine konabilecek başka bir 'şey' yoktur.
Yukarıdaki paragraf alıntıdır.
Syg.
okuduğum en katkı sağlayıcı yazılardan birisiydi çok teşekkür ediyorum.
zira konu da aynı derecede katkı ve fayda veren bir konu, okuduğum için çok teşekkür ediyorum.
Kur'an-ı Kerim'de "ol" emrinin işlevi ile olan ve olmaya devam eden"yaşayan bir kainattan söz edilmekte.
(Ben. Ben OL'an Ben) yada değişik vurgular ile manayı sayısız şekilde anlamak yolculuğumuz açık,
Olan Ben/ olmakta olan Ben. her ne var ise ve olmakta ise, sizin var gördüğünüz, yaşadığına hükmettiğiniz herşey sadece BEN.
Sizler ve yarattığım hiçbirşey kendisine Ben diyemez. Çünkü sadece ben BENİM'dir.
Sizlerin ben demeniz, benlik davanız da benim beğenmediğim en önemli şeydir,
bana ortak vede eş koşmamalısınız.
Anlamanız gereken en önemli ve tek şey, ben denilecek olanın ancak BEN olduğumdur.
Gördüğünüze var, görmediğinize yok demeniz de sizdeki o benlik ile ortaya çıkan yanılsamadır.
çünkü ben denildiğinde otomatik olarak sayısız insan ve yaratılmış tüm mevcudatta kendi madde varlığına ben diyeceği için sayısız ben kavramı ortaya çıkacaktır.
oysa sayısız çokluk içerisindeki tek asıl var olan, BEN'im "OL" emrim ile vücut bulmuş olan kudretimin tecellileridir.
-*-
bunlar cümleyi ilk okuduğumda aklımın kayıtlarından, kalbimin süzebildiği, idrakime yaklaşmış olan bazı düşünmeler.
öyle uçsuz bucaksız bir konu ki, ömrümün yarısı bu konu ile geçti ve geçmekte,
şimdiki durumum ise, işte yukarıdaki yazdığım noktadır.
inanıyorum vakti gelip o eşiği aştığım bir an olacak. "Olmakta ve OLdu ve inşaallah amin."
Hallac-ı Mansur Hz. ben Allah'ım demedi, çünkü "Allah Allah'lığını kimseye vermez" bunu diyen küfürdedir, denilemez bir ifade bu
Ben Rabbinizim demedi, Rabb mürebbi terbiye eden manasında bir kelime ve Rabbimiz Rabb sıfatı ile sayısız tecellide bulunmakta.
(çeşitli yollar ve vasıtalar ile terbiye edilmemizi düşündüğümüzde anlamak kolaylaşıyor.)
Hakk da aynı şekilde, her varolan El Hakk celle celaluhu'nun bir eseri ve tezahürüdür,
hayatın içerisinde bile insanlar haklılar ki, o şekilde yapmaktalar, aksi halde düşünemeyiz,
herkes her yaptığını kendisini haklı bulduğu için yapmakta. Tabiat da kanun gibi birşey bu.
Hakk ismi ve sıfatı ile fiilen sayısız tecellide olduğunu anlayabiliyoruz buradan.
Ancak Allah celle celaluhu dediğimizde, o bir tek AHAD olan Allah'tır işte.
Musa Aleyhisselam içinde o konuşmada "ben. ben olan ben" denilmesinin sırrı
(Allahualem bildiğimden söylemiyorum,anlamaya çalışma gayreti içerisinde kendimle düşünüyorum)
kendisinin Allah olarak görülemeyeceği, bunun talep de edilmemesi gerektiği,
ancak işaret semboller ile, isimleri,sıfat fiilleri ile mevcudatına iman edilebileceği.
her olanda beni gör tabiri olarak anlayabildim o ifadeyi.
-*-
bir de bir zaman bir tefsir dersinde şu ifade geçmişti Hz Musa Aleyhisselam bahsinde
"Firavunuma ateş etme Musa'mı vuracaksın"
Allah'ın varlığı teklikte bilinemeyeceği,
aslen bilmenin ancak zıttına vakıf olmakla gerçekleşeceği,
ve bu sebeple ilahi kanunlarında daima zıtlar şeklinde varlık sahnesine getirildiği,
hepsininde esasında muradın Allah'ın bilinmesi olduğu düşünüldüğünde,
bizler sayısız varlıklar içerisinde bakış açımızı kaybetmiş,
görme yetimizi kaybetmiş gibi yüzeyde kalmış haldeyiz belkide,
az evvel bu sitede rastladım
"Bizler ruhu deneyimlemeye gelmiş olan bedenler değiliz,
Beden deneyimleme safhasında olan RUHLARIZ"
Ruh ise Nefha-i Rabbani olduğundan, Rabbimizin nefesiyiz diyebiliyoruz.
Işığı sevgisi, enerjisi ne tür tabir edersek hepside aynı, tasavvufta CAN tabir edilir mesela.
ve Can tüm varlıkta tektir ve hepsinin de bağı vardır, ve dahi tüm varlık varolma değeri bakımından aynı statüdedir,
çok kıymetlidir, bir sineğin canı ile benim canım arasında fark yoktur.
fark ancak Takva'da, yani Allah'ı sevmek ve onun varlığına kurallarına (şeriatına) tabii olmaktadır.
Halife olabilmek demekte Allah'a muhalefet etmememizi ifade eden bir kelime,
denklik anlamı çıkarılamayacak bir mana var burada, fiiliyatta her nerede kullanılırsak kullanılalım razı ve hoşnutluk ile kullukta kalmamız anlamına gelmekte.
çok uzun oldu burada durmalıyım artık,
zira bilgim ve ilmimde yetersiz ama iştirak etmeyi istedim.
Her zamanki gibi niyetim ve gayretim sadece iyilik için idi.
hoşgörü ile karşılık bulmasını dilerim.