Kaygı bozukluğu

ori yapıcı yorumunuza teşekkür ederim yani şimdiki durumumuz ortalama mexsica ,kolombiya arap yarımada kültüründen farksız şiddet suç normal karşılamamalıyız duyarlılık bu tamamen bugün umursamadığın durum yarın hiç olmadık şekilde başına gelebilir farkındalık önemli ben örnek bahis sitelerinden gelen mesajlardan bıktım bir saflığıma gelse yandım bu en basit örnek hayatın akışına uygun şeyler olmalı maslow hiyerarşisini bilirsiniz ekonomi otoritelerinin sosyolojik onayladığı tez bana dokunmayan yılan bin yaşasın demek yerine daha duyarlı nasıl insan olabilirim sormak lazım büyü konusuna gelince isteyen yapsın herkesin karması kendine beni ilgilendirmez .
Ben artık duyarlı bir birey değilim. İnsanları ve insanlığı geldiği noktaya ben taşımadım. Aksine hep iyi olmaya çalışarak iyilik getirdim. İnsanlık bu noktaya nasıl geldiyse aynı şekil geri dönmelidir. İçinde bulunduğumuz durumda bizim yapabileceğimiz tek şey savunmadır. Düşüncenizi ve yazdıklarınızı takdir ediyorum. Fakat benim için o dönemler geride kaldı.
 
Ben artık duyarlı bir birey değilim. İnsanları ve insanlığı geldiği noktaya ben taşımadım. Aksine hep iyi olmaya çalışarak iyilik getirdim. İnsanlık bu noktaya nasıl geldiyse aynı şekil geri dönmelidir. İçinde bulunduğumuz durumda bizim yapabileceğimiz tek şey savunmadır. Düşüncenizi ve yazdıklarınızı takdir ediyorum. Fakat benim için o dönemler geride kaldı.
Evet çok hümanist belki yaklaşıyorum sizin dediğiniz daha yerine oturdu iyi insan olmaya çalışmak benimde gayret ettiğim nokta kendinden nefret etmezsen kendin ve başkaları içinde dünya güzel olur melek ol demiyorum kendinden nefret edecek zarar verecek şeyler yapma zarar görmek acıtır geçer ama zarar vermenin vicdan azabı hiç geçmez tabi insansan sözüm sizden dışarı.
 
Bende bu anksiyete ve kaygı rahatsızlığından çok çektim.Hatta gelecek kaygısı tarot bakmama,tarotu öğrenmeme sebep oldu,şehirleşme,teknoloji ve etrafı uğursuzluklarla dolu bir coğrafyada yaşanılan hayatın sonucu anksiyetedir.İnsanlarda eskiye özlem var.Doğaya özlem var,medyadaki sosyalliğe değil,gerçek hayattaki sosyalliğe ihtiyaçları var.İnsanlar bunun farkına varamadıkları için ne istediklerini bilmiyorlar,istediklerine sahip olsalarda mutlu olamıyorlar.Çünkü insanoğlu doğasından koparıldı.Özü olan 5 elementin tesirinden uzak yaşıyor.Sanayi doğayı diğer canlıları maf ediyor.Gündüz şehir gürültüsü,araç ve sanayi gazları,akşam florasan lambalar,radyasyon yayan cihazlar.Epifizimiz düzgün çalışmıyor.Bu sebeple kaygı yaşıyoruz.Bu sebeplerden dolayı mutsuzuz.
 
Bende bu anksiyete ve kaygı rahatsızlığından çok çektim.Hatta gelecek kaygısı tarot bakmama,tarotu öğrenmeme sebep oldu,şehirleşme,teknoloji ve etrafı uğursuzluklarla dolu bir coğrafyada yaşanılan hayatın sonucu anksiyetedir.İnsanlarda eskiye özlem var.Doğaya özlem var,medyadaki sosyalliğe değil,gerçek hayattaki sosyalliğe ihtiyaçları var.İnsanlar bunun farkına varamadıkları için ne istediklerini bilmiyorlar,istediklerine sahip olsalarda mutlu olamıyorlar.Çünkü insanoğlu doğasından koparıldı.Özü olan 5 elementin tesirinden uzak yaşıyor.Sanayi doğayı diğer canlıları maf ediyor.Gündüz şehir gürültüsü,araç ve sanayi gazları,akşam florasan lambalar,radyasyon yayan cihazlar.Epifizimiz düzgün çalışmıyor.Bu sebeple kaygı yaşıyoruz.Bu sebeplerden dolayı mutsuzuz.
Burdaki kaygı başka kaygı 🤩
Kaygı bozukluğu hastalığı filan değil yani.
 
@Ori
Fazla duyarlılık insana zarar, suistimale çok açık olunuyor herkese duyarlı olunduğunda.
 
Son düzenleme:
  • Beğendim
Tepkiler: Ori
Bir sorum olacak, bir türlü baş edemediğim artık buraya yazıyorum.

Birkaç yıl önce birinci dereceden ailemden birçok kişiyi kaybettim. Bu sürecin getirdiği duygusal çöküntüden çıkamıyorum. Yanımda biri hastalansa, grip dahi olsa istemsizce en kötüsünü düşünmekten kendimi alamıyorum. Bir çok yol denedim, olmuyor. Bir yerde patlıyor, kendimi diplerde buluyorum yine.
Yok mu bunun çözümü, hani zaman her şeyin ilacıydı?
 
Kaygı bozukluğu vesvese işte kısaca. Yani geldiği anda savuşturdun savuşturdun. Savuşturamazsan analitik beyne düştü mü tüm olasılıkları, tüm kombinasyonları, en kötü senaryoları artık yapay zeka hızında hesaplamaya başlıyor.

Geldiği gibi göndermenin yolunu bulmak gerek. Bunun için de beynin o bölgesini sürekli ayık tutmayı başarabilmek gerek. Onun için de Felak ve Nas surelerini sürekli okuyarak, her fırsatta okuyarak, sabah akşam okuyarak ön belleğini adeta bir kuruntu dedektörü ve anti-virus programı haline getirmen tavsiye edilmiş. Böylece vesveseyi daha girdiği anda truva atı gibi yakalamayı ve içeriğindeki tüm sinsi düşünceleri de serbest bırakmayı da kolayca başarırsın.

Artık bol bol okumak ta pek işe yaramıyor bu devirde. Çünkü bol bol okumak ilim sahibi kişilerin bir oto-telkin mekanizmasıdır. Bilinçlenmemiş kişiler için tatmin edici bir yöntem değil pek. Önce inanç ve teslimiyet, sonra ilim, sonra Felak Nas. Ezbere ezbere Felak Nas okumak ayetin deyimi ile hastalıkları da arttırabilir.

Ne diyor ayette : kuran bir şifadır ama kalbinde hastalık olanların da hastalıklarını arttırır. (inanç oturmadı ise bu programı işletemezsin ve kendi kendini sabote edersin diyor.)
 
Son düzenleme:
Bir sorum olacak, bir türlü baş edemediğim artık buraya yazıyorum.

Birkaç yıl önce birinci dereceden ailemden birçok kişiyi kaybettim. Bu sürecin getirdiği duygusal çöküntüden çıkamıyorum. Yanımda biri hastalansa, grip dahi olsa istemsizce en kötüsünü düşünmekten kendimi alamıyorum. Bir çok yol denedim, olmuyor. Bir yerde patlıyor, kendimi diplerde buluyorum yine.
Yok mu bunun çözümü, hani zaman her şeyin ilacıydı?
Travmaların çözümünü zamana bırakmayı doğru bulmuyorum. Bana göre travmalar bulaşıcı / sıçrayıcı etki ile hayatın pek çok alanında kilitlenme yapabiliyor. Örn nasip kavramına etki edecek herhangi bir olumsuzluk hem ilişkilerde hem de maddiyatta zorlanmalara sebep olabiliyor.

Destek şart.
 
Birkaç yıl önce birinci dereceden ailemden birçok kişiyi kaybettim.

Çok büyük bir imtihan olmuş. Geçmiş olsun.

Bu sürecin getirdiği duygusal çöküntüden çıkamıyorum. Yanımda biri hastalansa, grip dahi olsa istemsizce en kötüsünü düşünmekten kendimi alamıyorum. Bir çok yol denedim, olmuyor. Bir yerde patlıyor, kendimi diplerde buluyorum yine.


Yok mu bunun çözümü, hani zaman her şeyin ilacıydı?


Bu konuda Tuna Tüner çok güzel bir açıklama yapmıştı. Yasını doğru yaşamakla ilgili bir kadim bilgilendirmeydi. Bize yas yaşamak bile unutturuldu. Belki de önce bu kavram derinden saptırıldı sonra da unutturulmak zorunda kalınması daha mantıklı hale geldi. Yasını doğru yaşamanın bir yüzleşme, yükselten bir farkındalık oluşturma ve vefat edenlerinin senin kendi merkezindeki temsilliklerini yeniden yapılandırma süreci olması gerektiğini anlatmıştı. Kaçmadan, korkmadan, gerekirse korkuyu diri diri deneyimleyerek. Bu olmazsa, korku paketleniyor içinde ve yaşanamayan yasların artık üzerine ölüm enerjisi getireceğini hatta belki de vefat edenlerin kaderine ve yaşanmışlıklarına talip olacağını anlatmıştı. Aniden kaybettiğimiz Sevdiklerimizi onurlandıramazsak onlara borçlu hissedebiliriz şuur altında. Empati kanalımız bazen bize sormadan çalışmaya devam eder çünkü. Zavallı kızın ne günahı vardı diye onun kaderini acı ve hüzün ile yargıladığın anda zaten kanal da açılıyor. Belki de ölenlerin arkasından Yasin Okumak, onları hayırla anmak ve onlar için huzur hissetmek te bu kanalı şifalandırıyordur. Hatta ölenlerin adına ağaç dikmek vs gibi sürdürülebilir iyilikler yaparak onların dünyadaki amel defterlerine istinaden iyi işler hediye etmek kesinlikle süreci şifalandıraktır... Onların amel defterleri hala açık. Onların bizdeki hatırları devam ediyor. O halde onların bizde yaşayan hatırları üzerinden ettiğimiz her hayır amel elbette onların hanesine otomatik olarak yazılacaktır. Şahsen Yaşamadığım için bilemem bu ritüellerin ne kadar yük azaltacağını. Vefa devam etmeli ama hüzün gütmek dinen kesinlikle yasaktır. Yas 3 gündür ve mümkünse kimseyle görüşmeden tefekküre çekilerek içsel bir kabulleniş ve uyanış olarak yapılmalıdır.

Ama sen gerçekten çok iyi dayanmışsın bu imtihana karşı. Belki de çoğu gitmiş azı kalmış. Bir uzmana başvurursan belki bakış açını kolayca normale çekebilir. Çünkü normali zaten ölüm fikri ile fazla uzatmadan barışmak.
 
Son düzenleme:
Çok büyük bir imtihan olmuş. Geçmiş olsun.







Bu konuda Tuna Tüner çok güzel bir açıklama yapmıştı. Yasını doğru yaşamakla ilgili bir kadim bilgilendirmeydi. Bize yas yaşamak bile unutturuldu. Belki de önce bu kavram derinden saptırıldı sonra da unutturulmak zorunda kalınması daha mantıklı hale geldi. Yasını doğru yaşamanın bir yüzleşme, yükselten bir farkındalık oluşturma ve vefat edenlerinin senin kendi merkezindeki temsilliklerini yeniden yapılandırma süreci olması gerektiğini anlatmıştı. Kaçmadan, korkmadan, gerekirse korkuyu diri diri deneyimleyerek. Bu olmazsa, korku paketleniyor içinde ve yaşanamayan yasların artık üzerine ölüm enerjisi getireceğini hatta belki de vefat edenlerin kaderine ve yaşanmışlıklarına talip olacağını anlatmıştı. Aniden kaybettiğimiz Sevdiklerimizi onurlandıramazsak onlara borçlu hissedebiliriz şuur altında. Empati kanalımız bazen bize sormadan çalışmaya devam eder çünkü. Belki de ölenlerin arkasından Yasin Okuman ta bu kanalı şifalandırıyordur. Hatta ölenlerin adına ağaç dikmek vs.. Yaşamadığım için bilemem bu ritüellerin ne kadar yük azaltacağını.

Ama sen gerçekten çok iyi dayanmışsın bu imtihana karşı. Belki de çoğu gitmiş azı kalmış. Bir uzmana başvurursan belki bakış açını kolayca normale çekebilir. Çünkü normali zaten ölüm fikri ile fazla uzatmadan barışmak.
Bir kez dahi Yasin okumadım. Acaba bundan dolayı mı çözemiyorum diye sorsam, çok mu saçmalarım?

Dün akşam da Felak Nas önerip, inanç oturmadıysa faydadan çok zarar getirebilir demişsiniz. Okurken anlamlarıyla düşününce etkilemiyor ki. Arapçasını okusam da ben rahatsız oluyorum (Belki yeterince tekrarla o da çözülür, bilemiyorum, dua konusunda hiç o kadar ısrarcı olmadım.)

Elnora ve Retro, öneriliniz için teşekkürler.
 
Bir kez dahi Yasin okumadım. Acaba bundan dolayı mı çözemiyorum diye sorsam, çok mu saçmalarım?
Yasin ölüye değil diriye okunur. Olaya çok yanlış bakıyorsunuz.

Ölümü _şekli ne olursa olsun_ kabul edemiyorsak ilk sebebimiz alt nedenleri anlamaya çalışmak olmalı. Nedenleri araştırdıkça indiğiniz her basamağın korkuya dayalı tutunmalar olduğunu görecek ve en son basamakta da kendi yaşam döngünüzün bitmesine dair çalıştırdığınız korkuyla karşılaşacaksınız.

Ölümü ; kayıp düşüncesi olmaktan çıkarmanız gerekiyor.

Ölüm dediğimiz bir döngü. Yaşam gibi.. Bireysel bir döngü. Yaşama dikkatli bakın, gözlemleyin. Her şey bireysel alana hizmet eder. İnsan, başka bir insana hizmetini bile bireysel alanında yapar. Sosyal ve bağlayıcılığı olan canlılar olduğumuz için dünya yaşamını da zaman zaman bu düşünceyle anlamaya çalışıyoruz. Oysa tek yaptığımız etkileşime girdiğimiz insanlar arasında onların yaşam döngüsüne hizmet etmek.

Sevdiklerimizin yasını tutarken ; yas haline tutunmamalıyız.

Hizmet akti biten için _sevgi ile anmaktan başka_ yapabileceğimiz tek bir şey var : Var oldukları zamanlar için şükürde kalmak. Ve yeniden karşılaşacağımız zamana kadar, huzur içinde olduklarına güven duymak.

***
Not. En yakınlarını kaybetmiş biri olarak ne yasin okudum ne de mezarlığa gittim.

Hatta dedemin ölümünde üzüntümü aşabilmek için onunla olan güzel anılarıma tutundum. Lise yıllarımda Tv izlerken bir anda elimi tutup benimle dans ederdi Anım zihnimde canlandığında gözlerim dolsa da yüzüm gülümsüyor ve iyi hissediyorum. Mutlu olmamı önemserdi. Ben de onun, olduğu yerde huzurlu olmasını diliyorum.
 
Yasin ölüye değil diriye okunur. Olaya çok yanlış bakıyorsunuz.

Yasin diriye de, ölüye de okunur. Eşyaya da okunur. Önceki zamana da okunur gelecek zamana da okunur. Ölen kişinin sende hatrı yoksa zaten bir Fatiha ile uğurlamak bile gelmez içinden.


***

Çünkü Yasin suresi öldükten sonra da amel defterinin hala açık kaldığını ve bir şekilde dolmaya devam ettiğini haber veren bir suredir. Bu yönü ile de sana ölüm ötesi gerçeklikteki genel durumdan haber verir, göz kırpar. Ölülerle iletişime ve etkileşime geçemeyecek olmamız, onların boyutunda hala açık olan amel defterlerine dua ve iyi temenni ile, onlar adına da hayır ameller işleyerek onları gıyaben destekleyemeyeceğimiz anlamına gelmiyor. Burada önemli olan ölçüyü aşmamak yani kendi merkezinde kalabilmektir.

Ölülere Yasin okumak aslında onların şu an bir bekleme salonunda hesap gününü bekliyor olduklarını onların yanına girmeden önce idrak etmektir. Yasin suresi "onlar öldükten sonra biz onların arkada bıraktıklarını (yani başlattıkları veya vesile oldukları her hadisatın getirisini ve götürüsünü) da yazmaya devam ederiz" ayeti gereği, ölenin gıyabında kendisine ithafen yapılan amelleri bir kozmik prestij (veya itibar kaybı) sayacaktır.
 
Yasin diriye de, ölüye de okunur. Eşyaya da okunur. Önceki zamana da okunur gelecek zamana da okunur. Ölen kişinin sende hatrı yoksa zaten bir Fatiha ile uğurlamak bile gelmez içinden.
İnsana sesleniyor ayet. İnsan dediğimiz form ; dünya hayatını deneyimleyen, etten kemikten yaratım değil mi ?

Örn. Şeytanın nesilleri nasıl saptırdığından bahsediyor. Sen şimdi bu ayeti ölen birine okuduğunda mı fayda görürsün yoksa ceddinin inkarını referans alıp gelecek nesline yatırım mı yaparsın ?

Ayet açık ve net. Ölünün arkasından oku demiyor. Ölüyü dirilt diyor. Aklen ve fikren ölü olana sesleniyor.

Ölülere Yasin okumak aslında onların şu an bir bekleme salonunda hesap gününü bekliyor olduklarını..
Hangi ayet ?

Çünkü Yasin suresi öldükten sonra da amel defterinin hala açık kaldığını ve bir şekilde dolmaya devam ettiğini haber veren bir suredir.
Hangi sure ?
 
Bugün metroda ve otobüste hem sohbet ettiğim insanlar oldu kulak misafir olduğum insanlar oldu genel konu artık insanlar güven kalmamış kaygı korku var bende aynı olduğumu fark ettim dedim yalnız değilmişim gazetelerde cinayet diğer suç olayları toplumsal tramva yarattı her birimizde iyi insan olmaya ihtiyacımız var maslow hiyerarşisindeki önerme hep doğru tezdir bu pramit elzemdir duygularımı paylaşmak istedim herkesin şahane zengin güzel mükkemel olmasına gerek yok zengin güç odaklı toplum olmayalım üreten mutlu toplum olalım.
konu güncellleme hassas dönemdeydim duygularımla baş başa kalınca bu konuyu açtım pişman oldummu evet oldum hayat zor insanları kaygılarımla meşgul etmek saçmaydı bazen bende duygularımı kontrol edemiyorum insanlara içimi açan biri değilim olay böyle gelişti zor dönemden çıktım sizi meşgul ettiğim için özür dilerim mantıksız dı ama konuyu açtım iş işten geçti.
 
İnsana sesleniyor ayet. İnsan dediğimiz form ; dünya hayatını deneyimleyen, etten kemikten yaratım değil mi ?

Ayetin insana sesleniyor olması için insanın hala dünya hayatı formunu deneyimliyor olması gerekmiyor.

Şehitler ölseler de bizim bildiğimiz manada ölmüyorlar mesela. Şehirler illa savaşta ölenler de oluyor. Şehitlere öldü demeyin diyor. Onlar sizin gibi riziklandiriliyorlar diyor. Yani astral boyutta bilinç yaşamaya devam ediyorlar. Kuran zekat ver, oruç tut, mirası şöyle pay et, firavun azdı vs gibi dünya hayatına ilişkin ayetleri de içinde barındırıyor olsa bile, matrix ve bütünün işleyişini ve şifrelerini oluşturan anahtar gereklilikler olarak her ayet derinlemesine hikmetleri dolayısı ile indirekt veya direkt olarak şifadir. Ayet söylüyor, kuran şifadır diyor. Ölüler duyarlar.
 
Örn. Şeytanın nesilleri nasıl saptırdığından bahsediyor.

Sen şimdi bu ayeti ölen birine okuduğunda mı fayda görürsün

yoksa ceddinin inkarını referans alıp gelecek nesline yatırım mı yaparsın ?

Gelecek nesline yatırım yapmak tabi ki daha mantıklı. Geçmişin ile barışmak ta bir o kadar da önemli.

Yasin sadece kendi ölmüşlerimize değil, kendi ölmüşlerimizin zulmettiklerine, bize ve soyumuza hakkı geçenlere, soydaki kul haklarından hak sahiplerinin ölmüşlerinin ve hayattakilerinin ruhaniyetlerine de okunuyor. Hatta okunup onların sevap hanesine geçmesi niyetine sadakalar da veriliyor. Hatta çeşmeler, medreseler, camiler yaptırılıyor.


Bu bir soy bağı temizleme, arındırma, helalleşme ve sağlıklı ayrışma niyetine yapılıyor. Ölüler bizi izliyorlar.


İşte bu doğru yapılırsa, senin dediğin gibi zurriyetin devamı için de helal bir ruhaniyet koridoru da açılıyor (diye umuluyor)

Ölmüşlerin yarım kalan işlerini düzeltmeden, hesaplarını kapatmadan doğacaklarin akıbetlerini de sonradan start verildikten sonra düzeltemezsin. Bir laf var : dereyi geçerken at değiştirilmez diye. Çocuk doğduktan sonra kaderinin şablonunu kökten değiştirmek artık sonraki nesillere kalıyor. Tabi o da nasipte varsa. Ama kuran yaşayan kerkes için level atlatıyor o ayrı mesele. Orda zaten hemfikiriz. Şu an derinlemesine bir leduni spektrilumda inceleme yaptığımızı unutmamakta fayda var. İşi gücü bırakıp gizemci olmadık yani. Gizleri irdeliyoruz. 1.mesaj dirilere. Ölüler derinlere indikçe devreye giriyor.
 
Son düzenleme:
Ayetin insana sesleniyor olması için insanın hala dünya hayatı formunu deneyimliyor olması gerekmiyor.
İnsan formundan çıktığında geriye ruh yani tanrı parçacığı kalmıyor mu ? Yalnızca ruh kalıyorsa, kendinden insana kattığına neden nasihat versin ?
Ölümden sonra sevap hanesinin açıklığından bahsediyorsun, bu fikre tutunmanın altında yatan ayet hangisi ? Neden takılı kaldığını daha iyi anlayabilmek için özellikle soruyorum.

Evet, ama anayasa veya tarih kitabı olarak okursan tek boyutlu görürsün.
Yine nasıl okuduğuma _sırf senin gibi düşünmediğim için_ kendi açından karar verdin. Dikte etmemeyi öğrenmelisin.

Ölmüşlerin yarım kalan işlerini düzeltmeden, hesaplarını kapatmadan
Ölmüşün hesabı, gittiği yeri alakadar eder.

Soyunun hesabının peşine düşersen Retro'dan Adem'e yol çizersin. Atalarınla helalleşmeli ve iyi bir insan olmak için çabalamalısın. Bu kadar basit.
Her şeyi zorlaştırmak zorunda olduğunu hisseden, hayatın da zorluğunu deneyimler. Neticede neyi dilersen onu alırsın.
 
Geri
Üst