Aleviliğin tanımlarından birisi de onun 'Ehlibeyt yolu' olduğu biçimindedir.
Bu yüzden Ehlibeyt, Aleviliğin temel taşıdır.
Aleviliğin (Şianın) ayrı bir mezhep halinde ortaya çıkışı, Ehlibeyt ile ilgilidir. Alevi kitle, kendilerini 'Ehlibeyt yolcusu' diye de tanıtır. Özellikle klasik Alevilikte bu terim çok kıymetlidir.
Ehlibeyt (Ehlelbeyt), Hazreti Muhammed, Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin'den oluşan aileyi anlatan bir sözcüktür. Ehlibeyti oluşturan bu 5 kişi için al-i aba da (abanın altındaki aile) denilir. Çünkü Peygamberimiz damadı Ali ve ailesini abasının altına alarak, Allah'a dua etmiş ve 'Allahım bunlar benim ailemdir, bunları koru,' demiştir. Bu yüzden Ehlibeyt, Penç-i Al-i Aba veya Hamse-i Al-i Aba (abanın altındaki beşli) diye de bilinir. Bu beşli, bir elin beş parmağı biçiminde de tasvir edilmiştir. Alevi resim geleneğinde bunun çok bol örneği görülür.
Aleviler, kendi inanç yollarını, Ehlibeyt mezhebi biçiminde de tanımlarlar. Ehlibeyt (Ehlelbeyt) ile Al-i Aba ve Al-i Muhammed, Al-i Resul, Al-i Beyt aynı anlama gelmektedir.
Sünni Mezhepler
Sünni mezhepler, kurucuları olan alimlerin adı ile anılır olmuşlardır. Aslında bu alimler de yeni bir mezhep kurmak amacıyla yola çıkmış değillerdi. Onlar gelişen durumlar, ihtiyaçlar, genişleyen ve buna bağlı olarak değişen coğrafya nedeniyle İslam dinini zamana göre yorumlamaya çalışıyorlardı. Bu yorumlama, mezhep akımı olarak daha sonra keskin hatlarla birbirlerinden ayrıldı. Günümüzde 4 Sünni mezhep vardır.
Hanefilik: Kurucusu, İmam-ı Azam diye anılan Kufe doğumlu Ebu Hanife Numan bin Sabit'tir. Kendisi, zamanında Alevilerin 12 imamlarından 5. İmam Muhammedül Bakır ve 6. İmam Cafer-i Sadık'tan ders almıştır.
Tarih, onun çok kuvvetli bir Ehlibeyt yandaşı olduğunu yaşamı gösteriyor. Ebu Hanife, hem Emevilere hem de Abbasilere karşı tavır takındı ve hilafetin Ehlibeyte ait olduğunu söyledi. Bu yüzden de Abbasi halifesi Mansur, Ebu Hanife'yi 767 yılında zindanda kırbaçlatarak öldürttü. Müslüman nüfusun önemli bölümünü oluşturan Hanefiler ve Aleviler Ebu Hanife'nin Ehlibeyt için ne büyük işkenceler çektiğini bilmiyor.
Türkiye'de, Ehlibeyt yoluna en yakın mezhep Hanefiliktir. Bu yüzden Hanefilik, Türkler arasında kuvvetle yayılmıştır. Araplar ve Farslar arasında da taraftarı vardır. Afrika'da ise yayılamamıştır. Hanefilik, Sünni mezhepler içinde aklı öne çıkarmasıyla dikkat çekmektedir.
Malikilik: Kurucusu Malik bin Enes 712'de Medine'de doğmuştur. İmam Cafer-üs Sadık'tan da ders alan Malik 796'da ölmüştür. Bugün azınlık halinde Mısır, Tunus, Sudan ve bazı Afrika ülkelerinde azınlık olarak malikiler bulunmaktadır.
Şafiilik: Bu mezhep Haşimi soyundan Muhammed bin İdris-i Şafii tarafından kurulmuştur. 767-820 tarihleri arasında yaşayan Şafii de zamanında Şii yandaşı olmakla suçlanıp hapse atılmıştır.
Şu dizeler onundur: 'Eğer Ali'yi sevmek Rafızilikse (sapkınlıksa) / Bütün dünya bilsin ki ben de Rafıziyim.'
Mısır'da, Doğu Anadoluda, Kafkasya, Filipinler, Seylan, Endonezya Adalarında, azınlık halinde İranda Şafiiler yaşamaktadır.
İmam Şafii, Ehlibeytin Kuran'da övüldüğünü ve bunun da onlara yeteceğini yazan bir bilgin idi.
Hanbelilik: Kurucusu Ahmed bin Hambel 780'de Bağdat'ta doğdu ve 858'de öldü. Bu mezhepten olanlar her çeşit yeniliğe bidat diyorlar ve karşı çıkıyorlar. Mezar ziyaretini bile günah sayan bu zihniyet, harici isyan anlayışı ile birleşmiş ve 1745 tarihinde Suudi Arabistan'da Vehhabilik olarak hortlamıştır.
Hanbelilik ile Vahhabiliği aynı sayarsak, bu mezhebin azınlık olarak yaşadığını ama bugün Arabistan ile İslami çatışmaların şiddetlendiği bölgelerde egemen hale gelmeye başladığını anlarız.
Ehlibeyt Önceliklidir
Bugün 4 hak mezhep diye gösterilen mezheplerin kurucuları ile dinin kurucusu Hazreti Muhammed arasında herhangi bir zamansal veya manevi bağ mevcut değildir. Halbuki Ehlibeyt ile Peygamber bizzat ilintilidir ve onun başıdır.
Yüce Peygamber Ehlibeyte verdiği önemi pek çok sözü ile ortaya koymuştur. Der ki: 'Ey insanlar! Size bıraktıklarımı benimserseniz, hiçbir zaman doğru yoldan sapmazsınız. Bunlar, Allahın kitabı ve Ehlibeytimdir.' (Bu hadisin doğruluğunu Sünni hadisçiler de kabul eder.)
Peygamberimiz son haccını (Veda Haccı) yaptıktan sonra dönerken Gadiru Hum'da da Müslümanlara kılavuz olarak Kuran'ı ve Ehlibeyti bıraktığını söyler ve Hazreti Ali'yi vasi tayin eder. 'Ben ilmin şehriyim, Ali ise o şehrin kapısıdır; ilmi isteyen kapıya gelsin.' Peygamberimiz, her Müslümanın birinci görevinin Ehlibeyte bağlanmak olduğunu açıkça söylemiştir. Aleviler de bunun gereğini yerine getirmişlerdir.
Namazın Tanıklığı
Sünni mezheplerin kurucuları da Ehlibeytin vazgeçilmezliğini biliyorlardı. Ebu Hanife, Ehlibeyt yoluna bağlılığı yüzünden canını verdi. İmam Şafii bir şiirinde şöyle diyor: 'Ey Peygamberin Ehlibeyti... Cenabı Allah sizin sevginizi Kuran ile indirerek farz kılmıştır. Size bu şan ve erdem elbette yeter. Size salavat getirmeyenin salatı (namazı) batıl sayılır.'
Namazın olmazsa olmaz şartı, peygambere ve Ehlibeyte (Al-i Muhammed'e) salavat getirmektir. Namazda, 'Allahümme salli ala Muhammed ve ala al-i Muhammed!' selamı Ehlibeyte verilen selamdır. Al-i Muhammed ile Ehlibeyt aynı şeydir. Yani Aleviler, Sünnilerin günde 5 kez selam verdikleri Ehlibeyte bağlanmışlardır. İşte bu ortak nokta bilinirse, iki kesimin diyaologuna bir zemin yaratılmış olur.
Kuran Tanıktır
Peygamberimizin sözlerinde olduğu gibi Kuran'da da Ehlibeytin üstünlüğü anlatılmıştır. Ahzab Suresinin 33. ayeti buna aittir. Ehlibeyti öven ayetlerin en açıklarından birisi de Şura Suresinin 23. ayetidir. Meveddet Ayeti olarak da bilinen bu ayet diyor ki:
'Bu, Allahın inanan ve iyi işlerde bulunan kullarına müjdesidir: (Ey Muhammed) De ki: Sizden dünyalık bir şey (dünya malı) istemiyorum. İstediğim yalnızca Ehlibeytime sevgidir.'
Peygamber karşıtları, Ehlibeyt düşmanları, ayette sözü edilen yakınların diğer akrabalar veya eşler olduğunu ileri sürerek gerçeği küllemeye çalışıyorlar. Halbuki Ehlibeytten Peygamberimiz ile onun kızı Fatıma ve damadı Ali ile 2 torunu, Hasan ile Hüseyin anlaşılmalıdır. Bunun en açık kanıtı, Mübahele Ayetidir. Al-i İmran Suresinin (3. Sure) 61. ayeti Necrandaki Hıristiyanlar ile peygamber arasında çıkan bir tartışma üzerine inmiştir. Peygamberimiz bu tartışmayı bitirmek üzere Ehlibeyt olarak yanına Ali ve ailesini almıştır.
Kuran'da Ehlibeyti işaret eden dolaylı ayetlerden birisi de Enfal Suresinin (8. sure) 75. ayetidir. Bakara Suresinin (2. Sure) 207. ayeti, Ahzab Suresinin 25. ayeti, Nahl suresinin (16. Sure) 42. ayeti ile Maide Suresinin (5. Sure) 55. ayeti de Ehlibeyti işaret eder.
Hazreti Ali'ye Sövenler
Hazreti Ali, peygamberle birlikte İslamın kurulması, güçlenmesi, yayılması için canını ortaya koyarak mücadele ederken, Arapların ileri gelenleri ile de savaşmak zorunda kalmıştı. Bu yüzden de onun büyük kabileler arasında pek çok düşmanı ortaya çıkmıştı. Özellikle Mekke'ye egemen olan Emevi soyu, Aliye düşmandı. Şam valisi iken devlete isyan edip yönetimi zorla ele geçiren Muaviye, Ehlibeyti kötülemek için her yolu kullanıyordu. Hazreti Ali ve ailesi düşman ilan edilmişti.
Muaviye zamanında Ali'ye ve soyuna camilerde küfredilmesi bir mecburiyet haline getirilmişti. Hazreti Ali'ye sövülmesi ilkin Şam'da başlatılmış, valilere de böyle yapmaları konusunda Muaviye tarafından emir verilmişti.
Örneğin Kufeye vali atanan Mugire, mescidde Ali'ye sövüyor, lanet ediyordu. Basra Valisi Büsr ile Rey valisi Kesr ve Mekke Valisi Mervan cami mimberinde Ali'ye sövüyorlardı. Bu küfürlere karşı çıkanlardan Adiyoğlu Hucr, Muaviye tarafından arkadaşlarıyla birlikte Şam yakınlarında öldürülmüşlerdi.
Peygamberimizin düşüncelerini İslam dünyasına birinci elden aktaran Ehlibeyt olmuştur... Ehlibeyt, Peygamber Ailesi demektir. Bunlar Hz. Muhammed, Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin'den oluşan beş kişidir...