Merhaba,
Yazdıklarımın zihninizde ve kalbinizde temele oturabilmesi için öncelikle tarafsız bakmalı ve ardından araştırmacı kimliğinizi kullanarak (var ise) hakikati bulmaya yönelmelisiniz. Oturduğunuz sandalyeden aklınızda olan ayetleri paylaşıyor olmanız, sizi bilgili değil ezberci yapar. Gerçek tarihi ve tarihi takip eden dini bilgileri öğrenebilmek için çaba ve istek gerekir. İletmiş olduğum bilgilerin hakikati bağlayıcı, yansıtıcı bir tarafının olup olmadığını söyleyebilmeniz için yazdıklarımın aksini kanıtlar kaynaklarınızın olması gerekir. (Tarih ve Kur'an birbirinden farklıdır.) Ben size arşiv numaralarını dahi paylaşabileceğimi yazıyorken, siz bir ayet söyleyip, araştırmadan ve sorgulamadan yazdıklarımın şeytanların uydurdukları hurafeler olduğunu iletiyorsanız zaten ortada konuşulabilecek, tartışılabilecek bir konu kalmamış demektir. Yazdıklarım sizin tarih ve dini bilgilerinizin oluşturduğu temele aykırı gelebilir anlarım, ilk etapta kabul etmek istemezsiniz çünkü belli bir edinilmiş donanımsal bilgi var bunu da anlarım ancak evinizin kütüphanesinde bulamayacağınız ya da bilgisayarınızda ki google ye girip yazdığınızda erişemeyeceğiniz bilgilerin varlığı siz onları göremiyorsunuz diye görmezden gelinemez. Size naçizane tavsiyem; sahip olduklarınızın değil, olamayacaklarınızın ya da olamadıklarınızın peşinden gidin ki hayatınızın herhangi bir noktasına "keşke" demek durumunda kalmayın.
Saygılarımla.
Merhaba, bunca ithamın neresinden başlayayım diye bir müddet düşündüm fakat hepsi birbirinden tutarsız olduğu için farketmeyeceğine kanaat getirdim.
Öncelikle tarafsızlık hayatımın önceki bir döneminde kaldı sevgili arkadaşım, zira uzun süren bir tefekkür sancısından doğumumun üzerinden geçen zaman beni hala genç bir delikanlı yapar içerisine girdiğim yolda, hakikati buldum ve
delillendirdim, o yüzden bu daire içerisinde biz iman diyoruz. Her sıkışan tarafsız bak, ulaştığın tüm sonuçları reddedip tekrar sıfırdan başla dediğinde bu eminliğin bir manası kalmıyor. Senin için birazdan yazımı kapatırken oturduğum yerden kalkıp ayakta ekleyeceğim daha önce defalarca okuduğum Kur'an'dan bir ayeti, nitekim o sandalye de değil bir taburedir.
Bir takım safsataların başlığına "gerçek" eklendiğinde yahut ulaşılmasında zorluk üretildiğinde bu, o safsataları ne gerçek kılar ne değerli. Bir şeyi değerli ve gerçek kılan şey;
1- Kendini ispatlayan delillere sahip olması
2- insanı esfel-i safilin'den ahsen-i takvim formuna eriştirmesidir.
Tabii hakikate aynı kıymeti veriyorsak, yoksa herhangi bir hurafeye de "gerçek", "gizlenmiş" başlıkları ekleyerek kendinizce değerli hale getirebilirsiniz bu beni ilgilendirmez.
Yazdığınız rivayetlerin hakikati bağlayıcı bir tarafı olduğunu söyleyebilmem için "yazdıklarımın aksini kanıtlar kaynaklarınızın olması gerekir." demişsiniz, sanırım okuduğunuzu anlamlandırma ve süzgeçten geçirme eyleminden daha önce zihninizde ne cevap versem gibi sorular oluşuyor. Sorun değil, bu tepkiniz gayet normal, bir duvara toslayan insanda şaşkınlık olur.
Oysa ben size, sizin alemlerin tek rabbi olan Allah Azze ve Celle ve peygamberler üzerine yazdığınız iddialara binaen bir cevap yazmış ve bunların yanlış olduğunu yine kendisi Hak Teala tarafından vahyedilmiş olan Kur'an-ı Kerim'den öğrendiğimizi, Kur'an'ın da hakikat olduğunu delillendirebileceğimi söylemiştim.
Kur'an ve tarih zannettiğinizin aksine birbirinden farklı değildir, çünkü tarih biliminden bihaber iseniz ne herhangi bir alanda düşünce üretebilirsiniz, ne de iddialarınızı temellendirebilirsiniz. Vahyin kendisi dahil Nebi Aleyhisselam'ın sünneti bu zamana dek hem hıfzen, hem senetler ile dağılmaz biçimde hem ameller ile günümüze dek ulaşıyor ve biz bu milenyumda dahi bu senetlerin bağlayıcılığına emin oluyorsak korkarım ezbere değil, derin bir tefekkür ve araştırma neticesinde iman ediyoruz.
Tıpkı şu ayetlerin tarih bilmek ile hakikatin hakikatliğine delil olduğunu anlayabileceğimiz gibi;
1: Elif. Lâm. Mîm.
2: Rumlar mağlup edildiler.
3: Arabistan’a yakın bir yerde, yeryüzünün en aşağısında. Fakat onlar, mağlubiyetlerinden sonra yakın bir zamanda tekrar gâlip geleceklerdir.
4: Üç ile dokuz yıl içinde. Her işin öncesinde de sonrasında da mutlak hüküm ve o işleri karara bağlama yetkisi bütünüyle Allah’a aittir. Rumların gâlip geldiği o gün mü’minler de sevineceklerdir.
5: Allah’ın yardımı ve bahşedeceği zaferle. O, dilediğine yardım edip onu zafere eriştirir. Çünkü O, kudreti dâimâ üstün gelen, her hükmü ve işi hikmetli ve sağlam olandır.
Rum Suresi / 1-5
Bakın sadece 5 ayette benim gözüme iki delil çarptı mesela, biri yakın tarih vererek sonuç bildirmesi.
İkincisi ise dünyanın en alçak yeri denen bir nokta belirtmesi. Bunların derinliğini sorgulayıcı ve objektif kişiliğinizin dikkatle inceleyeceğini düşünüyorum.
"Onlar o kişilerdir ki, ayakta, otururken, yan yatarken hep Allah'ı zikrederler; göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler: "Ey Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Şanın yücedir senin! Ateş azabından koru bizi!" " Âl-i İmrân /191
Şükür bu ayete muhatabız, bak ezberimdedir bu ayet sonra gelip ezberden konuşuyorsun deme diye şimdiden söylüyorum.
"Yazdıklarım sizin tarih ve dini bilgilerinizin oluşturduğu temele aykırı gelebilir anlarım, ilk etapta kabul etmek istemezsiniz çünkü belli bir edinilmiş donanımsal bilgi var bunu da anlarım ancak evinizin kütüphanesinde bulamayacağınız ya da bilgisayarınızda ki google ye girip yazdığınızda erişemeyeceğiniz bilgilerin varlığı siz onları göremiyorsunuz diye görmezden gelinemez. Size naçizane tavsiyem; sahip olduklarınızın değil, olamayacaklarınızın ya da olamadıklarınızın peşinden gidin ki hayatınızın herhangi bir noktasına "keşke" demek durumunda kalmayın." demişsiniz.
Bakın size heyecanlı gizemcilerin varsayımlarından yahut alternatif tarih uydurmacılarının fantazilerinden bahsetmiyorum, ölçülebilir bir tarihi olgu ve bir metin üzerinden delil sunuyorum. Bu metin kendi kendini ispatlayabiliyor, insan, hayat, kainat ve bunların öncesi ile sonrası üzerine bir şey sunabiliyor. Geldiği yer belli, geldiği kişi belli, hatta kendi içerisinde aksini ispatlayabilen ispatlasın gibi meydan okumalar barındırıyor.
İnancım gereği zaten halihazırda sahip olmadığım bir şeyin peşinde gidiyorum hamdolsun, ismine Cennet diyoruz.
Yani şöyle bir bakıp geçen birinin de anlayabileceği üzere üslubunuz küçümseyici ve önkabulcü bir hava taşıyor, oysa bu sizin tarafsız bakma / araştırmacı kişilik tavsiyelerinize aykırılık taşıyor.
Çok sade bir noktadan başladık, Allah'a başka bir isim takıp elçilerine de başka bir vasıf yükleme gerekçenizi ve delillerinizi sordum ve siz de kolayca ulaşılamayacak bir yerde bulunan, buna rağmen yine de doğruluğuna / tartışılmazlığına dair ispatlar barındırmayan (yani verilen çabaya değmez en başta) bir yere işaret ederek bir tür el çabukluğu yapmaya niyetlendiniz.
Beni bu saatte kalkıp bir soda açmaya iten şu sohbetin kendi açımdan hiç bir artısı yok sayın arkadaşım, fakat hem sen hem okuyan bir başkası için belki daha temiz bir yol açar diye yazıyorum.
Bilgisayarımda Google kullanmıyorum bu arada, alternatiflere fıtri bir merakım, ezberciliğe/kolaycılığa doğal bir itirazım var yaratılışım itibariyle.
Bana yukarıdaki gibi bir sure / delil getirebilir misiniz?
Hadi sure getirme, birkaç ayet getir çağın ötesinde bir coğrafi ve jeolojik delil barındırsın da üzerine gelecekten insanlar için büyük bir sonuç bildirsin.
Getiremeyeceksin.
O çok gizli ve kadim "bilgi" barındıran kitaplarınızın olduğu kütüphanelerden on tane üst üste koyup bir grup insan, yüzlerce yıl otursanız da getiremezsiniz. Zira bahsettiğiniz gibi insan hata yapar, insan zayıftır.
Fakat alemlerin rabbi?
"Allah O'dur ki, yedi göğü ve yerden de onların benzerini yaratmıştır. Emir/iş ve oluş onlar arasında sürekli iner ki, Allah'ın her şeye kadir olduğunu ve Allah'ın bilgi bakımından her şeyi kuşattığını bilesiniz." Talak/12
Ben senin kaynaklarını da okudum sayın arkadaşım, ben çok okurum biliyor musun? fakat Kur'an'dan daha gerçek bir şey okumadım daha önce, lütfen sen de oku.
Gerçek tüm gözbağlarını yutar.
"فَاَلْقٰى مُوسٰى عَصَاهُ فَاِذَا هِيَ تَلْقَفُ مَا يَأْفِكُونَۚ"
"Derken Mûsâ da değneğini yere attı; bir de ne görsünler: O, büyücülerin göz boyayarak uydurup ortaya koydukları şeyleri yutuveriyor!" Şu’arâ/45
Selam.