Adem'in Evrimi

Biraz da mantık yürütecek olursak, asasına yaslanmış bir halde vefat eden bir adamın (Süleyman as) ölümünden haberdar olmaları için, bahsettiğin parça bilgiler yetmez miydi?


Tulpasına kandılar demek. Hz. Süleyman ölmüș olabilir. Ama gözleri dipdiri onlara bakıyor. Cinler onu sorgulayabilecek bir konumda da zaten değil ki işi bırakıp durum değerlendirmesi yapsınlar. Cinleri öyle bir bağlamış ki kim kaytarırsa anında canı yakılıyor. Belki hz. Süleyman öldükten sonra da kaytaranlar oluyordu içlerinden ama bir şekilde gözlemci ifritler üzerinden canları yakılmaya devam ediliyordu belki de. Nasıl bir emir komuta zinciri kurduğunu bilemiyoruz ama dehasına hayran kalıyoruz. Belki ruhu alındı ama zihnen ve bedenen aktif bir zikir virdinde kaldı. Böyle diyen alimler de var.

Çocukken babam da bana yapardı. Arkamdan beni gözetlediğini söylerdi ben test çözerken. 7-8 sayfa test çözerdim, ama bir de bakardım babam çoktan tüymüș. 😀

Sonuç : manipulatif zihin tulpası düşük zihinleri döngüye hapsedebilir. Enerji ablukası diri kalabilir.


Cinlerin bunun ayrımına bile varamayacaklarını bilmek herseye rağmen çok büyük bir nimet. Şükürler olsun))
 
Son düzenleme:
Merhaba,

Kur'an'ı Kerim', Tevrat, Zebur ve İncil adlı dört büyük kitap; zamanının devrimcileri tarafından fazlasıyla mantık çerçevesinde ve yüksek irade gözetiminde düzenlendi. Kur'an'ı Kerim de ve diğer tüm kitaplarda bahsedilen tek tanrı inanışının ilk ve gerçek hali "Alluh" dur. Alluh inanışı Tanrının yerde değil başta gökte olmak üzere her yerde olabileceğini temel esası olarak alır. İslamiyet de Peygamber olarak bildiğimiz kişilerin ahitlerde ki ve büyük temizlik öncesine ait veri kütüphanelerinde ki birinci elden kaynaklara göre gerçek karşılığı "Göklerin Pelerinli Elçileri" dir. Bu kişilerin dünyaya indikleri günler, saatler, dakikalar insanoğlu tarafından kutsal kabul edilip tabiri caizse süslenip püslenilmiş, daha ilmi-hal anlatımlarla aktarılmaya çalışılmıştır. Lakin gerçekler bildiğimizden çok farklı, çok şekilli tabi...! Vatikan arşivleri, Çin Beyaz Saray Gizli ToprakKaya kütüphanesi, Anıtkabir Kütüphanesi, Gibi Çölü KumGuardi Kütüphanesi, Tibet Dağları Edumhena Kayalar Arşivleri, Antarktika 098 Beyaz Kanatlar Arşivleri gibi erişilmesi neredeyse imkansız bir çok oluşumda aranılan tüm bilgiler mevcuttur. Unutmamalısınız; zihin şekillendirir, kalp inanır ama sonunda insan utanır.

Saygılarımla.
 
Merhaba,

Kur'an'ı Kerim', Tevrat, Zebur ve İncil adlı dört büyük kitap; zamanının devrimcileri tarafından fazlasıyla mantık çerçevesinde ve yüksek irade gözetiminde düzenlendi. Kur'an'ı Kerim de ve diğer tüm kitaplarda bahsedilen tek tanrı inanışının ilk ve gerçek hali "Alluh" dur. Alluh inanışı Tanrının yerde değil başta gökte olmak üzere her yerde olabileceğini temel esası olarak alır. İslamiyet de Peygamber olarak bildiğimiz kişilerin ahitlerde ki ve büyük temizlik öncesine ait veri kütüphanelerinde ki birinci elden kaynaklara göre gerçek karşılığı "Göklerin Pelerinli Elçileri" dir. Bu kişilerin dünyaya indikleri günler, saatler, dakikalar insanoğlu tarafından kutsal kabul edilip tabiri caizse süslenip püslenilmiş, daha ilmi-hal anlatımlarla aktarılmaya çalışılmıştır. Lakin gerçekler bildiğimizden çok farklı, çok şekilli tabi...! Vatikan arşivleri, Çin Beyaz Saray Gizli ToprakKaya kütüphanesi, Anıtkabir Kütüphanesi, Gibi Çölü KumGuardi Kütüphanesi, Tibet Dağları Edumhena Kayalar Arşivleri, Antarktika 098 Beyaz Kanatlar Arşivleri gibi erişilmesi neredeyse imkansız bir çok oluşumda aranılan tüm bilgiler mevcuttur. Unutmamalısınız; zihin şekillendirir, kalp inanır ama sonunda insan utanır.

Saygılarımla.
Delil?
 
Merhaba,

Yazdıklarımı tekrar okumanızı rica ederim.

Saygılarımla.
Selam, söylediğiniz üzere tekrar okudum. Müsaadenizle sorumu biraz detaylandırarak yine sormak istiyorum;

1- "Göklerin pelerinli elçileri" tanımı neye göre sahihtir? Vahye ve sünnete tabi bir açıklaması var mıdır?

2- "Alluh" isminin Kur'an'dan yahut hadislerden bir karşılığı, delili var mıdır? Zira Rabbimiz kendini "Alluh" değil, "Allah" olarak zikretmemizi buyurmuş. Harekelerden sebeple böyle seslendirildiği düşünülebilir, fakat sünnetin tarihsel yolculuğu boyunca müslümanlar "Allah" lafzında ittifak halindedir.

Bahsini ettiğiniz bilgileri İslam'a nisbet ettiğinizi düşünerek soruyorum bunları, başka bir din yahut felsefi harekete işaret ediyorsanız bilmiyorum, yine de o açıdan da bakılsa, kaynaklar ile temellendirmenizi rica ederim.

Teşekkür ederim, selam.
 
Selam, söylediğiniz üzere tekrar okudum. Müsaadenizle sorumu biraz detaylandırarak yine sormak istiyorum;

1- "Göklerin pelerinli elçileri" tanımı neye göre sahihtir? Vahye ve sünnete tabi bir açıklaması var mıdır?

2- "Alluh" isminin Kur'an'dan yahut hadislerden bir karşılığı, delili var mıdır? Zira Rabbimiz kendini "Alluh" değil, "Allah" olarak zikretmemizi buyurmuş. Harekelerden sebeple böyle seslendirildiği düşünülebilir, fakat sünnetin tarihsel yolculuğu boyunca müslümanlar "Allah" lafzında ittifak halindedir.

Bahsini ettiğiniz bilgileri İslam'a nisbet ettiğinizi düşünerek soruyorum bunları, başka bir din yahut felsefi harekete işaret ediyorsanız bilmiyorum, yine de o açıdan da bakılsa, kaynaklar ile temellendirmenizi rica ederim.

Teşekkür ederim, selam.
Merhaba,

İletmiş olduğum bilgilerin kaynaklarının bizzat nerede olduğunu yazımda belirtmiştim. Dilerseniz arşiv numaralarını da paylaşabilirim bizzat gidip de kontrol edebilirsiniz. Bu tarz bilgileri internetten ya da dijital ortamlarda ki herhangi bir kaynaktan edinebilmeniz mümkün değildir. Çünkü internet beşeri bir yapıdır ve bu bilgi havuzu bu yapıyı yönetenler tarafından doldurulmaktadır. Kısacası internet size görmenizi istedikleri şeyleri göstermekte maalesef...

"Alluh" inanışı şuan ki İslam'ın, Yahudiliğin, Hristiyanlığın ve Museviliğin temelini oluşturur. Bu inanışın esasları; Büyük Temizlik Öncesi bizzat yaratıcı (Tanrı) tarafından, Göklerin Pelerinli Elçileri aracılığı ile insanlara bildirilmiştir. Büyük Temizlik Öncesi Dünya, Cennet İmparatoluğu (Gig-Anu İştar İmparatorluğu) ve Yeryüzü İmparatorluğu (Yeryüzü Efendiliği) olmak üzere iki yüksek şura tarafından yönetilmekteydi. Yeryüzü İmparatorluğunun en güçlü uygarlıkları (Mu, Alantis, Atlantis, Lemurya, Aztek ve Dorrindler) dir. Atlantis Kralı Andorin'in bizim dinimizde Hz. Nuh olarak bildiğimiz, Sümer efsanelerinde ve ahitlerinde ise Enkuşi-İnkuşi olarak bilinen fantastik kralla bizzat iletişime geçtiği bilinir. Hatta Eski ve Orta Antik Dünya parşömenleri bizzat Alantisli ve Mu'lu bilgiler tarafından korunmuş, günümüze kadar aktarılmıştır. Mu, Alantis ve Atlantisliler Güneş dilini, Lemurya ve Dorrindler ise Edum'ay dilini konuşmuşlardır) Arapça özellikle Museviliğin yani İbraniliğin yaygınlaşmaya başladığı dönemlerde kendini göstermiştir. Uzun lafın kısası ezeli ve edebi olarak korunduğu iddia edilen Kur'an'ı Kerim maalesef ki yıllar içerisinde anlamsal ve fiziksel olarak değişikliğe uğramıştır. Bu tarz kitlelere hitap eden konularla ilgili bilgileri zihni olarak hazır olmayan insanları düşünerek direkt aktarmam doğru değildir. Lakin ilk yazımda belirttiğim yerleri bizzat ziyaret etme şansınız olursa sorularınızın tüm cevaplarını bulabileceğinizden emin olabilirsiniz.

Saygılarımla.
 
Merhaba,

İletmiş olduğum bilgilerin kaynaklarının bizzat nerede olduğunu yazımda belirtmiştim. Dilerseniz arşiv numaralarını da paylaşabilirim bizzat gidip de kontrol edebilirsiniz. Bu tarz bilgileri internetten ya da dijital ortamlarda ki herhangi bir kaynaktan edinebilmeniz mümkün değildir. Çünkü internet beşeri bir yapıdır ve bu bilgi havuzu bu yapıyı yönetenler tarafından doldurulmaktadır. Kısacası internet size görmenizi istedikleri şeyleri göstermekte maalesef...

"Alluh" inanışı şuan ki İslam'ın, Yahudiliğin, Hristiyanlığın ve Museviliğin temelini oluşturur. Bu inanışın esasları; Büyük Temizlik Öncesi bizzat yaratıcı (Tanrı) tarafından, Göklerin Pelerinli Elçileri aracılığı ile insanlara bildirilmiştir. Büyük Temizlik Öncesi Dünya, Cennet İmparatoluğu (Gig-Anu İştar İmparatorluğu) ve Yeryüzü İmparatorluğu (Yeryüzü Efendiliği) olmak üzere iki yüksek şura tarafından yönetilmekteydi. Yeryüzü İmparatorluğunun en güçlü uygarlıkları (Mu, Alantis, Atlantis, Lemurya, Aztek ve Dorrindler) dir. Atlantis Kralı Andorin'in bizim dinimizde Hz. Nuh olarak bildiğimiz, Sümer efsanelerinde ve ahitlerinde ise Enkuşi-İnkuşi olarak bilinen fantastik kralla bizzat iletişime geçtiği bilinir. Hatta Eski ve Orta Antik Dünya parşömenleri bizzat Alantisli ve Mu'lu bilgiler tarafından korunmuş, günümüze kadar aktarılmıştır. Mu, Alantis ve Atlantisliler Güneş dilini, Lemurya ve Dorrindler ise Edum'ay dilini konuşmuşlardır) Arapça özellikle Museviliğin yani İbraniliğin yaygınlaşmaya başladığı dönemlerde kendini göstermiştir. Uzun lafın kısası ezeli ve edebi olarak korunduğu iddia edilen Kur'an'ı Kerim maalesef ki yıllar içerisinde anlamsal ve fiziksel olarak değişikliğe uğramıştır. Bu tarz kitlelere hitap eden konularla ilgili bilgileri zihni olarak hazır olmayan insanları düşünerek direkt aktarmam doğru değildir. Lakin ilk yazımda belirttiğim yerleri bizzat ziyaret etme şansınız olursa sorularınızın tüm cevaplarını bulabileceğinizden emin olabilirsiniz.

Saygılarımla.
Cevabınız için teşekkür ederim. Benim inancıma göre hakikat, Kur'an-ı Kerim'in, alemlerin tek rabbi olan Allah Azze ve Celle tarafından korunmuş olduğudur.

اِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَاِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ

(Hiç kuşkusuz, o zikiri/Kur'an'ı biz indirdik, biz; her hal ve şartta onu muhakkak koruyacak olan da biziz.) Hicr / 9


Bu halde anlattığınız konuların hakikati bağlayıcı bir tarafı yoktur, Kur'an'ın nasıl korunmuş olduğu ve delilleri başka bir konuşmanın konusudur fakat eğer konuşmak isterseniz onu da konuşuruz.

Tahrif iddiaları ne yazık ki bir temele oturmuyor, insanları şeytanların uydurup durmakta oldukları hurafelerin kazanında kaynatmaktan başka bir fonksiyonları da yok.

Gerçek öyle bir şeydir, öyle bir ateştir ki onu saklamaya dayanacak bir kap yoktur, gerçeğin ışığını kesmeye muktedir bir karanlık yoktur.

Selam.
 
Cevabınız için teşekkür ederim. Benim inancıma göre hakikat, Kur'an-ı Kerim'in, alemlerin tek rabbi olan Allah Azze ve Celle tarafından korunmuş olduğudur.

اِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَاِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ

(Hiç kuşkusuz, o zikiri/Kur'an'ı biz indirdik, biz; her hal ve şartta onu muhakkak koruyacak olan da biziz.) Hicr / 9


Bu halde anlattığınız konuların hakikati bağlayıcı bir tarafı yoktur, Kur'an'ın nasıl korunmuş olduğu ve delilleri başka bir konuşmanın konusudur fakat eğer konuşmak isterseniz onu da konuşuruz.

Tahrif iddiaları ne yazık ki bir temele oturmuyor, insanları şeytanların uydurup durmakta oldukları hurafelerin kazanında kaynatmaktan başka bir fonksiyonları da yok.

Gerçek öyle bir şeydir, öyle bir ateştir ki onu saklamaya dayanacak bir kap yoktur, gerçeğin ışığını kesmeye muktedir bir karanlık yoktur.

Selam.
Merhaba,

Yazdıklarımın zihninizde ve kalbinizde temele oturabilmesi için öncelikle tarafsız bakmalı ve ardından araştırmacı kimliğinizi kullanarak (var ise) hakikati bulmaya yönelmelisiniz. Oturduğunuz sandalyeden aklınızda olan ayetleri paylaşıyor olmanız, sizi bilgili değil ezberci yapar. Gerçek tarihi ve tarihi takip eden dini bilgileri öğrenebilmek için çaba ve istek gerekir. İletmiş olduğum bilgilerin hakikati bağlayıcı, yansıtıcı bir tarafının olup olmadığını söyleyebilmeniz için yazdıklarımın aksini kanıtlar kaynaklarınızın olması gerekir. (Tarih ve Kur'an birbirinden farklıdır.) Ben size arşiv numaralarını dahi paylaşabileceğimi yazıyorken, siz bir ayet söyleyip, araştırmadan ve sorgulamadan yazdıklarımın şeytanların uydurdukları hurafeler olduğunu iletiyorsanız zaten ortada konuşulabilecek, tartışılabilecek bir konu kalmamış demektir. Yazdıklarım sizin tarih ve dini bilgilerinizin oluşturduğu temele aykırı gelebilir anlarım, ilk etapta kabul etmek istemezsiniz çünkü belli bir edinilmiş donanımsal bilgi var bunu da anlarım ancak evinizin kütüphanesinde bulamayacağınız ya da bilgisayarınızda ki google ye girip yazdığınızda erişemeyeceğiniz bilgilerin varlığı siz onları göremiyorsunuz diye görmezden gelinemez. Size naçizane tavsiyem; sahip olduklarınızın değil, olamayacaklarınızın ya da olamadıklarınızın peşinden gidin ki hayatınızın herhangi bir noktasına "keşke" demek durumunda kalmayın.

Saygılarımla.
 
Merhaba,

Yazdıklarımın zihninizde ve kalbinizde temele oturabilmesi için öncelikle tarafsız bakmalı ve ardından araştırmacı kimliğinizi kullanarak (var ise) hakikati bulmaya yönelmelisiniz. Oturduğunuz sandalyeden aklınızda olan ayetleri paylaşıyor olmanız, sizi bilgili değil ezberci yapar. Gerçek tarihi ve tarihi takip eden dini bilgileri öğrenebilmek için çaba ve istek gerekir. İletmiş olduğum bilgilerin hakikati bağlayıcı, yansıtıcı bir tarafının olup olmadığını söyleyebilmeniz için yazdıklarımın aksini kanıtlar kaynaklarınızın olması gerekir. (Tarih ve Kur'an birbirinden farklıdır.) Ben size arşiv numaralarını dahi paylaşabileceğimi yazıyorken, siz bir ayet söyleyip, araştırmadan ve sorgulamadan yazdıklarımın şeytanların uydurdukları hurafeler olduğunu iletiyorsanız zaten ortada konuşulabilecek, tartışılabilecek bir konu kalmamış demektir. Yazdıklarım sizin tarih ve dini bilgilerinizin oluşturduğu temele aykırı gelebilir anlarım, ilk etapta kabul etmek istemezsiniz çünkü belli bir edinilmiş donanımsal bilgi var bunu da anlarım ancak evinizin kütüphanesinde bulamayacağınız ya da bilgisayarınızda ki google ye girip yazdığınızda erişemeyeceğiniz bilgilerin varlığı siz onları göremiyorsunuz diye görmezden gelinemez. Size naçizane tavsiyem; sahip olduklarınızın değil, olamayacaklarınızın ya da olamadıklarınızın peşinden gidin ki hayatınızın herhangi bir noktasına "keşke" demek durumunda kalmayın.

Saygılarımla.
Merhaba, bunca ithamın neresinden başlayayım diye bir müddet düşündüm fakat hepsi birbirinden tutarsız olduğu için farketmeyeceğine kanaat getirdim.

Öncelikle tarafsızlık hayatımın önceki bir döneminde kaldı sevgili arkadaşım, zira uzun süren bir tefekkür sancısından doğumumun üzerinden geçen zaman beni hala genç bir delikanlı yapar içerisine girdiğim yolda, hakikati buldum ve delillendirdim, o yüzden bu daire içerisinde biz iman diyoruz. Her sıkışan tarafsız bak, ulaştığın tüm sonuçları reddedip tekrar sıfırdan başla dediğinde bu eminliğin bir manası kalmıyor. Senin için birazdan yazımı kapatırken oturduğum yerden kalkıp ayakta ekleyeceğim daha önce defalarca okuduğum Kur'an'dan bir ayeti, nitekim o sandalye de değil bir taburedir.

Bir takım safsataların başlığına "gerçek" eklendiğinde yahut ulaşılmasında zorluk üretildiğinde bu, o safsataları ne gerçek kılar ne değerli. Bir şeyi değerli ve gerçek kılan şey;

1- Kendini ispatlayan delillere sahip olması
2- insanı esfel-i safilin'den ahsen-i takvim formuna eriştirmesidir.

Tabii hakikate aynı kıymeti veriyorsak, yoksa herhangi bir hurafeye de "gerçek", "gizlenmiş" başlıkları ekleyerek kendinizce değerli hale getirebilirsiniz bu beni ilgilendirmez.

Yazdığınız rivayetlerin hakikati bağlayıcı bir tarafı olduğunu söyleyebilmem için "yazdıklarımın aksini kanıtlar kaynaklarınızın olması gerekir." demişsiniz, sanırım okuduğunuzu anlamlandırma ve süzgeçten geçirme eyleminden daha önce zihninizde ne cevap versem gibi sorular oluşuyor. Sorun değil, bu tepkiniz gayet normal, bir duvara toslayan insanda şaşkınlık olur.

Oysa ben size, sizin alemlerin tek rabbi olan Allah Azze ve Celle ve peygamberler üzerine yazdığınız iddialara binaen bir cevap yazmış ve bunların yanlış olduğunu yine kendisi Hak Teala tarafından vahyedilmiş olan Kur'an-ı Kerim'den öğrendiğimizi, Kur'an'ın da hakikat olduğunu delillendirebileceğimi söylemiştim.

Kur'an ve tarih zannettiğinizin aksine birbirinden farklı değildir, çünkü tarih biliminden bihaber iseniz ne herhangi bir alanda düşünce üretebilirsiniz, ne de iddialarınızı temellendirebilirsiniz. Vahyin kendisi dahil Nebi Aleyhisselam'ın sünneti bu zamana dek hem hıfzen, hem senetler ile dağılmaz biçimde hem ameller ile günümüze dek ulaşıyor ve biz bu milenyumda dahi bu senetlerin bağlayıcılığına emin oluyorsak korkarım ezbere değil, derin bir tefekkür ve araştırma neticesinde iman ediyoruz.

Tıpkı şu ayetlerin tarih bilmek ile hakikatin hakikatliğine delil olduğunu anlayabileceğimiz gibi;

1: Elif. Lâm. Mîm.
2: Rumlar mağlup edildiler.
3: Arabistan’a yakın bir yerde, yeryüzünün en aşağısında. Fakat onlar, mağlubiyetlerinden sonra yakın bir zamanda tekrar gâlip geleceklerdir.
4: Üç ile dokuz yıl içinde. Her işin öncesinde de sonrasında da mutlak hüküm ve o işleri karara bağlama yetkisi bütünüyle Allah’a aittir. Rumların gâlip geldiği o gün mü’minler de sevineceklerdir.
5: Allah’ın yardımı ve bahşedeceği zaferle. O, dilediğine yardım edip onu zafere eriştirir. Çünkü O, kudreti dâimâ üstün gelen, her hükmü ve işi hikmetli ve sağlam olandır.


Rum Suresi / 1-5

Bakın sadece 5 ayette benim gözüme iki delil çarptı mesela, biri yakın tarih vererek sonuç bildirmesi.
İkincisi ise dünyanın en alçak yeri denen bir nokta belirtmesi. Bunların derinliğini sorgulayıcı ve objektif kişiliğinizin dikkatle inceleyeceğini düşünüyorum.

"Onlar o kişilerdir ki, ayakta, otururken, yan yatarken hep Allah'ı zikrederler; göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler: "Ey Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Şanın yücedir senin! Ateş azabından koru bizi!" " Âl-i İmrân /191

Şükür bu ayete muhatabız, bak ezberimdedir bu ayet sonra gelip ezberden konuşuyorsun deme diye şimdiden söylüyorum.

"Yazdıklarım sizin tarih ve dini bilgilerinizin oluşturduğu temele aykırı gelebilir anlarım, ilk etapta kabul etmek istemezsiniz çünkü belli bir edinilmiş donanımsal bilgi var bunu da anlarım ancak evinizin kütüphanesinde bulamayacağınız ya da bilgisayarınızda ki google ye girip yazdığınızda erişemeyeceğiniz bilgilerin varlığı siz onları göremiyorsunuz diye görmezden gelinemez. Size naçizane tavsiyem; sahip olduklarınızın değil, olamayacaklarınızın ya da olamadıklarınızın peşinden gidin ki hayatınızın herhangi bir noktasına "keşke" demek durumunda kalmayın." demişsiniz.

Bakın size heyecanlı gizemcilerin varsayımlarından yahut alternatif tarih uydurmacılarının fantazilerinden bahsetmiyorum, ölçülebilir bir tarihi olgu ve bir metin üzerinden delil sunuyorum. Bu metin kendi kendini ispatlayabiliyor, insan, hayat, kainat ve bunların öncesi ile sonrası üzerine bir şey sunabiliyor. Geldiği yer belli, geldiği kişi belli, hatta kendi içerisinde aksini ispatlayabilen ispatlasın gibi meydan okumalar barındırıyor.

İnancım gereği zaten halihazırda sahip olmadığım bir şeyin peşinde gidiyorum hamdolsun, ismine Cennet diyoruz.

Yani şöyle bir bakıp geçen birinin de anlayabileceği üzere üslubunuz küçümseyici ve önkabulcü bir hava taşıyor, oysa bu sizin tarafsız bakma / araştırmacı kişilik tavsiyelerinize aykırılık taşıyor.

Çok sade bir noktadan başladık, Allah'a başka bir isim takıp elçilerine de başka bir vasıf yükleme gerekçenizi ve delillerinizi sordum ve siz de kolayca ulaşılamayacak bir yerde bulunan, buna rağmen yine de doğruluğuna / tartışılmazlığına dair ispatlar barındırmayan (yani verilen çabaya değmez en başta) bir yere işaret ederek bir tür el çabukluğu yapmaya niyetlendiniz.

Beni bu saatte kalkıp bir soda açmaya iten şu sohbetin kendi açımdan hiç bir artısı yok sayın arkadaşım, fakat hem sen hem okuyan bir başkası için belki daha temiz bir yol açar diye yazıyorum.

Bilgisayarımda Google kullanmıyorum bu arada, alternatiflere fıtri bir merakım, ezberciliğe/kolaycılığa doğal bir itirazım var yaratılışım itibariyle.

Bana yukarıdaki gibi bir sure / delil getirebilir misiniz?
Hadi sure getirme, birkaç ayet getir çağın ötesinde bir coğrafi ve jeolojik delil barındırsın da üzerine gelecekten insanlar için büyük bir sonuç bildirsin.

Getiremeyeceksin.

O çok gizli ve kadim "bilgi" barındıran kitaplarınızın olduğu kütüphanelerden on tane üst üste koyup bir grup insan, yüzlerce yıl otursanız da getiremezsiniz. Zira bahsettiğiniz gibi insan hata yapar, insan zayıftır.

Fakat alemlerin rabbi?

"Allah O'dur ki, yedi göğü ve yerden de onların benzerini yaratmıştır. Emir/iş ve oluş onlar arasında sürekli iner ki, Allah'ın her şeye kadir olduğunu ve Allah'ın bilgi bakımından her şeyi kuşattığını bilesiniz." Talak/12

Ben senin kaynaklarını da okudum sayın arkadaşım, ben çok okurum biliyor musun? fakat Kur'an'dan daha gerçek bir şey okumadım daha önce, lütfen sen de oku.

Gerçek tüm gözbağlarını yutar.

"فَاَلْقٰى مُوسٰى عَصَاهُ فَاِذَا هِيَ تَلْقَفُ مَا يَأْفِكُونَۚ"

"Derken Mûsâ da değneğini yere attı; bir de ne görsünler: O, büyücülerin göz boyayarak uydurup ortaya koydukları şeyleri yutuveriyor!" Şu’arâ/45


Selam.
 
Merhaba,

Yazdıklarımın zihninizde ve kalbinizde temele oturabilmesi için öncelikle tarafsız bakmalı ve ardından araştırmacı kimliğinizi kullanarak (var ise) hakikati bulmaya yönelmelisiniz. Oturduğunuz sandalyeden aklınızda olan ayetleri paylaşıyor olmanız, sizi bilgili değil ezberci yapar. Gerçek tarihi ve tarihi takip eden dini bilgileri öğrenebilmek için çaba ve istek gerekir. İletmiş olduğum bilgilerin hakikati bağlayıcı, yansıtıcı bir tarafının olup olmadığını söyleyebilmeniz için yazdıklarımın aksini kanıtlar kaynaklarınızın olması gerekir. (Tarih ve Kur'an birbirinden farklıdır.) Ben size arşiv numaralarını dahi paylaşabileceğimi yazıyorken, siz bir ayet söyleyip, araştırmadan ve sorgulamadan yazdıklarımın şeytanların uydurdukları hurafeler olduğunu iletiyorsanız zaten ortada konuşulabilecek, tartışılabilecek bir konu kalmamış demektir. Yazdıklarım sizin tarih ve dini bilgilerinizin oluşturduğu temele aykırı gelebilir anlarım, ilk etapta kabul etmek istemezsiniz çünkü belli bir edinilmiş donanımsal bilgi var bunu da anlarım ancak evinizin kütüphanesinde bulamayacağınız ya da bilgisayarınızda ki google ye girip yazdığınızda erişemeyeceğiniz bilgilerin varlığı siz onları göremiyorsunuz diye görmezden gelinemez. Size naçizane tavsiyem; sahip olduklarınızın değil, olamayacaklarınızın ya da olamadıklarınızın peşinden gidin ki hayatınızın herhangi bir noktasına "keşke" demek durumunda kalmayın.

Saygılarımla.
Merhaba,
Erişilmesi neredeyse imkansız olan bu arşivlere nasıl eriştiğinizi öğrenebilir miyim? Şayet yetkili devlet görevlisiyseniz "gizli" olan bir bilgiyi halka açık bir ortamda yayınlayarak suç işliyorsunuz. Yok değilim diyorsanız da "gizli" olması gereken bir bilgi herkesin dilinde ve güvenlik açığı var demektir. Benim kafa da alanım olduğu için devletten çalışıyor hep, kusura bakmayın.
 
Merhaba, bunca ithamın neresinden başlayayım diye bir müddet düşündüm fakat hepsi birbirinden tutarsız olduğu için farketmeyeceğine kanaat getirdim.

Öncelikle tarafsızlık hayatımın önceki bir döneminde kaldı sevgili arkadaşım, zira uzun süren bir tefekkür sancısından doğumumun üzerinden geçen zaman beni hala genç bir delikanlı yapar içerisine girdiğim yolda, hakikati buldum ve delillendirdim, o yüzden bu daire içerisinde biz iman diyoruz. Her sıkışan tarafsız bak, ulaştığın tüm sonuçları reddedip tekrar sıfırdan başla dediğinde bu eminliğin bir manası kalmıyor. Senin için birazdan yazımı kapatırken oturduğum yerden kalkıp ayakta ekleyeceğim daha önce defalarca okuduğum Kur'an'dan bir ayeti, nitekim o sandalye de değil bir taburedir.

Bir takım safsataların başlığına "gerçek" eklendiğinde yahut ulaşılmasında zorluk üretildiğinde bu, o safsataları ne gerçek kılar ne değerli. Bir şeyi değerli ve gerçek kılan şey;

1- Kendini ispatlayan delillere sahip olması
2- insanı esfel-i safilin'den ahsen-i takvim formuna eriştirmesidir.

Tabii hakikate aynı kıymeti veriyorsak, yoksa herhangi bir hurafeye de "gerçek", "gizlenmiş" başlıkları ekleyerek kendinizce değerli hale getirebilirsiniz bu beni ilgilendirmez.

Yazdığınız rivayetlerin hakikati bağlayıcı bir tarafı olduğunu söyleyebilmem için "yazdıklarımın aksini kanıtlar kaynaklarınızın olması gerekir." demişsiniz, sanırım okuduğunuzu anlamlandırma ve süzgeçten geçirme eyleminden daha önce zihninizde ne cevap versem gibi sorular oluşuyor. Sorun değil, bu tepkiniz gayet normal, bir duvara toslayan insanda şaşkınlık olur.

Oysa ben size, sizin alemlerin tek rabbi olan Allah Azze ve Celle ve peygamberler üzerine yazdığınız iddialara binaen bir cevap yazmış ve bunların yanlış olduğunu yine kendisi Hak Teala tarafından vahyedilmiş olan Kur'an-ı Kerim'den öğrendiğimizi, Kur'an'ın da hakikat olduğunu delillendirebileceğimi söylemiştim.

Kur'an ve tarih zannettiğinizin aksine birbirinden farklı değildir, çünkü tarih biliminden bihaber iseniz ne herhangi bir alanda düşünce üretebilirsiniz, ne de iddialarınızı temellendirebilirsiniz. Vahyin kendisi dahil Nebi Aleyhisselam'ın sünneti bu zamana dek hem hıfzen, hem senetler ile dağılmaz biçimde hem ameller ile günümüze dek ulaşıyor ve biz bu milenyumda dahi bu senetlerin bağlayıcılığına emin oluyorsak korkarım ezbere değil, derin bir tefekkür ve araştırma neticesinde iman ediyoruz.

Tıpkı şu ayetlerin tarih bilmek ile hakikatin hakikatliğine delil olduğunu anlayabileceğimiz gibi;

1: Elif. Lâm. Mîm.
2: Rumlar mağlup edildiler.
3: Arabistan’a yakın bir yerde, yeryüzünün en aşağısında. Fakat onlar, mağlubiyetlerinden sonra yakın bir zamanda tekrar gâlip geleceklerdir.
4: Üç ile dokuz yıl içinde. Her işin öncesinde de sonrasında da mutlak hüküm ve o işleri karara bağlama yetkisi bütünüyle Allah’a aittir. Rumların gâlip geldiği o gün mü’minler de sevineceklerdir.
5: Allah’ın yardımı ve bahşedeceği zaferle. O, dilediğine yardım edip onu zafere eriştirir. Çünkü O, kudreti dâimâ üstün gelen, her hükmü ve işi hikmetli ve sağlam olandır.


Rum Suresi / 1-5

Bakın sadece 5 ayette benim gözüme iki delil çarptı mesela, biri yakın tarih vererek sonuç bildirmesi.
İkincisi ise dünyanın en alçak yeri denen bir nokta belirtmesi. Bunların derinliğini sorgulayıcı ve objektif kişiliğinizin dikkatle inceleyeceğini düşünüyorum.

"Onlar o kişilerdir ki, ayakta, otururken, yan yatarken hep Allah'ı zikrederler; göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler: "Ey Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Şanın yücedir senin! Ateş azabından koru bizi!" " Âl-i İmrân /191

Şükür bu ayete muhatabız, bak ezberimdedir bu ayet sonra gelip ezberden konuşuyorsun deme diye şimdiden söylüyorum.

"Yazdıklarım sizin tarih ve dini bilgilerinizin oluşturduğu temele aykırı gelebilir anlarım, ilk etapta kabul etmek istemezsiniz çünkü belli bir edinilmiş donanımsal bilgi var bunu da anlarım ancak evinizin kütüphanesinde bulamayacağınız ya da bilgisayarınızda ki google ye girip yazdığınızda erişemeyeceğiniz bilgilerin varlığı siz onları göremiyorsunuz diye görmezden gelinemez. Size naçizane tavsiyem; sahip olduklarınızın değil, olamayacaklarınızın ya da olamadıklarınızın peşinden gidin ki hayatınızın herhangi bir noktasına "keşke" demek durumunda kalmayın." demişsiniz.

Bakın size heyecanlı gizemcilerin varsayımlarından yahut alternatif tarih uydurmacılarının fantazilerinden bahsetmiyorum, ölçülebilir bir tarihi olgu ve bir metin üzerinden delil sunuyorum. Bu metin kendi kendini ispatlayabiliyor, insan, hayat, kainat ve bunların öncesi ile sonrası üzerine bir şey sunabiliyor. Geldiği yer belli, geldiği kişi belli, hatta kendi içerisinde aksini ispatlayabilen ispatlasın gibi meydan okumalar barındırıyor.

İnancım gereği zaten halihazırda sahip olmadığım bir şeyin peşinde gidiyorum hamdolsun, ismine Cennet diyoruz.

Yani şöyle bir bakıp geçen birinin de anlayabileceği üzere üslubunuz küçümseyici ve önkabulcü bir hava taşıyor, oysa bu sizin tarafsız bakma / araştırmacı kişilik tavsiyelerinize aykırılık taşıyor.

Çok sade bir noktadan başladık, Allah'a başka bir isim takıp elçilerine de başka bir vasıf yükleme gerekçenizi ve delillerinizi sordum ve siz de kolayca ulaşılamayacak bir yerde bulunan, buna rağmen yine de doğruluğuna / tartışılmazlığına dair ispatlar barındırmayan (yani verilen çabaya değmez en başta) bir yere işaret ederek bir tür el çabukluğu yapmaya niyetlendiniz.

Beni bu saatte kalkıp bir soda açmaya iten şu sohbetin kendi açımdan hiç bir artısı yok sayın arkadaşım, fakat hem sen hem okuyan bir başkası için belki daha temiz bir yol açar diye yazıyorum.

Bilgisayarımda Google kullanmıyorum bu arada, alternatiflere fıtri bir merakım, ezberciliğe/kolaycılığa doğal bir itirazım var yaratılışım itibariyle.

Bana yukarıdaki gibi bir sure / delil getirebilir misiniz?
Hadi sure getirme, birkaç ayet getir çağın ötesinde bir coğrafi ve jeolojik delil barındırsın da üzerine gelecekten insanlar için büyük bir sonuç bildirsin.

Getiremeyeceksin.

O çok gizli ve kadim "bilgi" barındıran kitaplarınızın olduğu kütüphanelerden on tane üst üste koyup bir grup insan, yüzlerce yıl otursanız da getiremezsiniz. Zira bahsettiğiniz gibi insan hata yapar, insan zayıftır.

Fakat alemlerin rabbi?

"Allah O'dur ki, yedi göğü ve yerden de onların benzerini yaratmıştır. Emir/iş ve oluş onlar arasında sürekli iner ki, Allah'ın her şeye kadir olduğunu ve Allah'ın bilgi bakımından her şeyi kuşattığını bilesiniz." Talak/12

Ben senin kaynaklarını da okudum sayın arkadaşım, ben çok okurum biliyor musun? fakat Kur'an'dan daha gerçek bir şey okumadım daha önce, lütfen sen de oku.

Gerçek tüm gözbağlarını yutar.

"فَاَلْقٰى مُوسٰى عَصَاهُ فَاِذَا هِيَ تَلْقَفُ مَا يَأْفِكُونَۚ"

"Derken Mûsâ da değneğini yere attı; bir de ne görsünler: O, büyücülerin göz boyayarak uydurup ortaya koydukları şeyleri yutuveriyor!" Şu’arâ/45


Selam.
Merhaba, bunca ithamın neresinden başlayayım diye bir müddet düşündüm fakat hepsi birbirinden tutarsız olduğu için farketmeyeceğine kanaat getirdim.

Öncelikle tarafsızlık hayatımın önceki bir döneminde kaldı sevgili arkadaşım, zira uzun süren bir tefekkür sancısından doğumumun üzerinden geçen zaman beni hala genç bir delikanlı yapar içerisine girdiğim yolda, hakikati buldum ve delillendirdim, o yüzden bu daire içerisinde biz iman diyoruz. Her sıkışan tarafsız bak, ulaştığın tüm sonuçları reddedip tekrar sıfırdan başla dediğinde bu eminliğin bir manası kalmıyor. Senin için birazdan yazımı kapatırken oturduğum yerden kalkıp ayakta ekleyeceğim daha önce defalarca okuduğum Kur'an'dan bir ayeti, nitekim o sandalye de değil bir taburedir.

Bir takım safsataların başlığına "gerçek" eklendiğinde yahut ulaşılmasında zorluk üretildiğinde bu, o safsataları ne gerçek kılar ne değerli. Bir şeyi değerli ve gerçek kılan şey;

1- Kendini ispatlayan delillere sahip olması
2- insanı esfel-i safilin'den ahsen-i takvim formuna eriştirmesidir.

Tabii hakikate aynı kıymeti veriyorsak, yoksa herhangi bir hurafeye de "gerçek", "gizlenmiş" başlıkları ekleyerek kendinizce değerli hale getirebilirsiniz bu beni ilgilendirmez.

Yazdığınız rivayetlerin hakikati bağlayıcı bir tarafı olduğunu söyleyebilmem için "yazdıklarımın aksini kanıtlar kaynaklarınızın olması gerekir." demişsiniz, sanırım okuduğunuzu anlamlandırma ve süzgeçten geçirme eyleminden daha önce zihninizde ne cevap versem gibi sorular oluşuyor. Sorun değil, bu tepkiniz gayet normal, bir duvara toslayan insanda şaşkınlık olur.

Oysa ben size, sizin alemlerin tek rabbi olan Allah Azze ve Celle ve peygamberler üzerine yazdığınız iddialara binaen bir cevap yazmış ve bunların yanlış olduğunu yine kendisi Hak Teala tarafından vahyedilmiş olan Kur'an-ı Kerim'den öğrendiğimizi, Kur'an'ın da hakikat olduğunu delillendirebileceğimi söylemiştim.

Kur'an ve tarih zannettiğinizin aksine birbirinden farklı değildir, çünkü tarih biliminden bihaber iseniz ne herhangi bir alanda düşünce üretebilirsiniz, ne de iddialarınızı temellendirebilirsiniz. Vahyin kendisi dahil Nebi Aleyhisselam'ın sünneti bu zamana dek hem hıfzen, hem senetler ile dağılmaz biçimde hem ameller ile günümüze dek ulaşıyor ve biz bu milenyumda dahi bu senetlerin bağlayıcılığına emin oluyorsak korkarım ezbere değil, derin bir tefekkür ve araştırma neticesinde iman ediyoruz.

Tıpkı şu ayetlerin tarih bilmek ile hakikatin hakikatliğine delil olduğunu anlayabileceğimiz gibi;

1: Elif. Lâm. Mîm.
2: Rumlar mağlup edildiler.
3: Arabistan’a yakın bir yerde, yeryüzünün en aşağısında. Fakat onlar, mağlubiyetlerinden sonra yakın bir zamanda tekrar gâlip geleceklerdir.
4: Üç ile dokuz yıl içinde. Her işin öncesinde de sonrasında da mutlak hüküm ve o işleri karara bağlama yetkisi bütünüyle Allah’a aittir. Rumların gâlip geldiği o gün mü’minler de sevineceklerdir.
5: Allah’ın yardımı ve bahşedeceği zaferle. O, dilediğine yardım edip onu zafere eriştirir. Çünkü O, kudreti dâimâ üstün gelen, her hükmü ve işi hikmetli ve sağlam olandır.


Rum Suresi / 1-5

Bakın sadece 5 ayette benim gözüme iki delil çarptı mesela, biri yakın tarih vererek sonuç bildirmesi.
İkincisi ise dünyanın en alçak yeri denen bir nokta belirtmesi. Bunların derinliğini sorgulayıcı ve objektif kişiliğinizin dikkatle inceleyeceğini düşünüyorum.

"Onlar o kişilerdir ki, ayakta, otururken, yan yatarken hep Allah'ı zikrederler; göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler: "Ey Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Şanın yücedir senin! Ateş azabından koru bizi!" " Âl-i İmrân /191

Şükür bu ayete muhatabız, bak ezberimdedir bu ayet sonra gelip ezberden konuşuyorsun deme diye şimdiden söylüyorum.

"Yazdıklarım sizin tarih ve dini bilgilerinizin oluşturduğu temele aykırı gelebilir anlarım, ilk etapta kabul etmek istemezsiniz çünkü belli bir edinilmiş donanımsal bilgi var bunu da anlarım ancak evinizin kütüphanesinde bulamayacağınız ya da bilgisayarınızda ki google ye girip yazdığınızda erişemeyeceğiniz bilgilerin varlığı siz onları göremiyorsunuz diye görmezden gelinemez. Size naçizane tavsiyem; sahip olduklarınızın değil, olamayacaklarınızın ya da olamadıklarınızın peşinden gidin ki hayatınızın herhangi bir noktasına "keşke" demek durumunda kalmayın." demişsiniz.

Bakın size heyecanlı gizemcilerin varsayımlarından yahut alternatif tarih uydurmacılarının fantazilerinden bahsetmiyorum, ölçülebilir bir tarihi olgu ve bir metin üzerinden delil sunuyorum. Bu metin kendi kendini ispatlayabiliyor, insan, hayat, kainat ve bunların öncesi ile sonrası üzerine bir şey sunabiliyor. Geldiği yer belli, geldiği kişi belli, hatta kendi içerisinde aksini ispatlayabilen ispatlasın gibi meydan okumalar barındırıyor.

İnancım gereği zaten halihazırda sahip olmadığım bir şeyin peşinde gidiyorum hamdolsun, ismine Cennet diyoruz.

Yani şöyle bir bakıp geçen birinin de anlayabileceği üzere üslubunuz küçümseyici ve önkabulcü bir hava taşıyor, oysa bu sizin tarafsız bakma / araştırmacı kişilik tavsiyelerinize aykırılık taşıyor.

Çok sade bir noktadan başladık, Allah'a başka bir isim takıp elçilerine de başka bir vasıf yükleme gerekçenizi ve delillerinizi sordum ve siz de kolayca ulaşılamayacak bir yerde bulunan, buna rağmen yine de doğruluğuna / tartışılmazlığına dair ispatlar barındırmayan (yani verilen çabaya değmez en başta) bir yere işaret ederek bir tür el çabukluğu yapmaya niyetlendiniz.

Beni bu saatte kalkıp bir soda açmaya iten şu sohbetin kendi açımdan hiç bir artısı yok sayın arkadaşım, fakat hem sen hem okuyan bir başkası için belki daha temiz bir yol açar diye yazıyorum.

Bilgisayarımda Google kullanmıyorum bu arada, alternatiflere fıtri bir merakım, ezberciliğe/kolaycılığa doğal bir itirazım var yaratılışım itibariyle.

Bana yukarıdaki gibi bir sure / delil getirebilir misiniz?
Hadi sure getirme, birkaç ayet getir çağın ötesinde bir coğrafi ve jeolojik delil barındırsın da üzerine gelecekten insanlar için büyük bir sonuç bildirsin.

Getiremeyeceksin.

O çok gizli ve kadim "bilgi" barındıran kitaplarınızın olduğu kütüphanelerden on tane üst üste koyup bir grup insan, yüzlerce yıl otursanız da getiremezsiniz. Zira bahsettiğiniz gibi insan hata yapar, insan zayıftır.

Fakat alemlerin rabbi?

"Allah O'dur ki, yedi göğü ve yerden de onların benzerini yaratmıştır. Emir/iş ve oluş onlar arasında sürekli iner ki, Allah'ın her şeye kadir olduğunu ve Allah'ın bilgi bakımından her şeyi kuşattığını bilesiniz." Talak/12

Ben senin kaynaklarını da okudum sayın arkadaşım, ben çok okurum biliyor musun? fakat Kur'an'dan daha gerçek bir şey okumadım daha önce, lütfen sen de oku.

Gerçek tüm gözbağlarını yutar.

"فَاَلْقٰى مُوسٰى عَصَاهُ فَاِذَا هِيَ تَلْقَفُ مَا يَأْفِكُونَۚ"

"Derken Mûsâ da değneğini yere attı; bir de ne görsünler: O, büyücülerin göz boyayarak uydurup ortaya koydukları şeyleri yutuveriyor!" Şu’arâ/45


Selam.
Merhabalar,

Öncelikle Türk Dili Edebiyatı ve Tarih öğretmeni olduğumu, sonrasında size itham kelimesinin "suçlu görme, suç yükleme, suçlama" anlamına geldiğini bildirmek isterim. Size yazdığım o paragraf içerisinden sizi suçlu gördüğüm, gösterdiğim ya da herhangi bir konu da suçladığım gibi bir anlam çıkarmanız ayrı bir maharet, meziyet ister. Tebrik ederim.

Paragrafınızın sonunda "ben senin kaynaklarını da okudum sayın arkadaşım" gibi bir cümle yazmışsınız. Ben size kaynaklarımın hangi kütüphanelerde, hangi ülkeler de olduklarını bildirmiştim ancak kaynaklarımın isimlerini ya da arşiv numaralarını belirtmemiştim. Okuduğunuzu iddia ettiğiniz kaynaklarımın adlarını, yazarlarını, hangi dönemde yazıldıklarını ve arşiv numaralarını da paylaşır mısınız rica etsem herkes görsün ve bu üstün yeteneğinizle birlikte edindiğiniz ilimden yararlansın?

Kur'an'ı Kerim'de İslam dininin ana kaynak kitabıdır. Siz kaynak kitabın önüne "kutsal kitap" statüsünü getirdiğiniz için yazdıklarımı "fantastik, gerçek dışı, şeytanın uydurmaları" olarak adlandırmanız, zihninizde konumlandırıyor olmanız çok normal. Çünkü zihniniz kalbinizin sesini bastırıyor, hayatta ki tüm zamanını bunun için harcıyor gördüğüm kadarıyla. Dogmalarla kaplanan bir zihin, gerçeği bulmaz, bulamaz ve bulmak istemez çünkü hali hazır da yaşamını idame ettirebilecek bilgi dağarcığına sahip olduğunu düşünür, kendini tüm yeniliklere, güncellemelere, gerçeklere kapatır.

Yazdıklarım içerisinde aslında İslam dininin ana öğretilerinin, temel esaslarının gerçek olduğunu ancak tarihin kadranı içerisinde her şeyin istisnasız değiştiğini, değiştirildiğini anlatmaya çalıştığımı, bir noktada aynı şeyi savunduğumuzu anlayamamış olmanız ve beni itham eden, kendinizi de itham edilen olarak görüyor olmanız üzücü bir durum. Mağdurum psikolojisi hayatın her alanına sinsice yayılmış anladığım kadarıyla...!

İlk yorumumda ve ikinci yorumumda iletmiş olduğum bilgileri; mutlak kabul edin, sadece benim ilettiğim bilgiler doğrudur, yazdığım bilgiler dışında ki diğer tüm her şey yanlıştır ya da hatalıdır gibi bir kabulleniş sürecine mi girdiniz ya da sizi bu sürece ne sevk etti bilemiyorum ama ben sadece bilgi paylaşımında bulunmuştum, sorduğunuz sorulara da en açık ve net şekilde cevap verdiğimi düşünüyorum. Ancak kimin kimi itham ettiği, kimin kime saygısızlık yaptığı konusu bence tartışılır. Oturduğunuz sandalyeden, koltuktan adı "Gizli Mabet" olan bir forum sitesinde sorduğunuz sorulara cevap veren birine karşı doğru tutumu sergilediğinizden emin misiniz? Çünkü soruyu soran sizsiniz, itham edildiğinizi iddia eden yine sizsiniz, bilgilerinizin doğru olduğunu ve yazılan diğer tüm bilgilerin hatalı, yanlış hatta şeytanın uydurmaları olduğunu söyleyen yine sizsiniz? Yani kısacası her şey sizsiniz, siz sadece sizin bilginizin doğru ve kanıtlanabilir olduğuna inanmak istiyorsunuz. Buna inanmak isterken de hala olduğunuz yerdesiniz, oturduğunuz koltuktasınız...

Ben bilgilerimin ulaşılamaz ya da zor ulaşılabilir konumda olduğu için doğru olduğunu savunmuyorum ya da bilgilerimin doğru olduğunu biliyorum ancak sizin bunu doğru olarak kabul etmenizi beklemiyorum. Lakin siz ayetler paylaşarak, bir şeyleri kanıtlamaya çalışıyor ve kanıtlamaya çalışmakla kalmıyor size değer verilip yazılan tüm bilgileri de fantastik dünyanın fantazisi, şeytanın uydurmaları olarak küçümsüyor, statülendiriyorsunuz. Sizin okuduğunuz ayetleri bende okuyabiliyorum, anlamlandırabiliyorum ancak siz benim yazdığım yerlerde ki kaynakları okumadan, yorumlamadan, deneyimlemeden direkt reddetmişsiniz. Ne diyeyim siz bilirsiniz, bir şey diyemem tercih ve hayat size ait. Seçtiğiniz ve yürüdüğünüz yolda başarılı olmanızı temenni ederim. Sizinle daha fazla yazılı diyaloğa girmeyeceğim çünkü farklı fikirleri savunuyor, farklı saygı çerçevelerinden bakıyoruz olaylara. Yorumunuz ve zaman ayırdığınız için teşekkür ederim.

Saygılarımla.
 
Merhaba,
Erişilmesi neredeyse imkansız olan bu arşivlere nasıl eriştiğinizi öğrenebilir miyim? Şayet yetkili devlet görevlisiyseniz "gizli" olan bir bilgiyi halka açık bir ortamda yayınlayarak suç işliyorsunuz. Yok değilim diyorsanız da "gizli" olması gereken bir bilgi herkesin dilinde ve güvenlik açığı var demektir. Benim kafa da alanım olduğu için devletten çalışıyor hep, kusura bakmayın.
Merhaba,

Bilginin neden sizlerden gizlendiğini değil de, gizli olan bilginin neden ve nasıl açıklandığını mı soruyorsunuz? Ailemden kalma bir çok öğretiye, kaynağa sahibim desem daha doğru olacaktır. Ayrıca, bu bilgiler maalesef ki yaşadığımız ülkede sınırlı ve gizli durumdadır. Yurt dışı kaynaklarını çok iyi araştırır, tahlil edip okursanız ne demek istediğimi, bu bilgilerin aslında çok yaygın olduğunu sadece ana kaynaklara ulaşabilmenin zor olduğunu anlarsınız. Zeyd Bin Sabit'in evinde basılan, hazırlanan, çoğaltılan Kur'an'ı Kerim'in aslının ve en eski halinin nerede olduğunu biliyor musunuz mesela?
 
Merhaba,

Bilginin neden sizlerden gizlendiğini değil de, gizli olan bilginin neden ve nasıl açıklandığını mı soruyorsunuz? Ailemden kalma bir çok öğretiye, kaynağa sahibim desem daha doğru olacaktır. Ayrıca, bu bilgiler maalesef ki yaşadığımız ülkede sınırlı ve gizli durumdadır. Yurt dışı kaynaklarını çok iyi araştırır, tahlil edip okursanız ne demek istediğimi, bu bilgilerin aslında çok yaygın olduğunu sadece ana kaynaklara ulaşabilmenin zor olduğunu anlarsınız. Zeyd Bin Sabit'in evinde basılan, hazırlanan, çoğaltılan Kur'an'ı Kerim'in aslının ve en eski halinin nerede olduğunu biliyor musunuz mesela?
Evet, tam olarak bunu sorguluyorum. Ben politikacıyım. Devlete ve millete hizmet edeyim diye eğitim aldım ve yetiştirildim. Dolayısıyla her bilginin halkla paylaşılmamasının ehemmiyetini iyi bilirim. Bir bilginin yurtdışı kaynaklarında açık olup Türkiye Cumhuriyeti kaynaklarında açık olmamasının ardında yatan neden nedir sizce? Yani devlet bunu Türk milletinden gizleyerek ne gibi bir çıkar elde edebilir?
Bilginin yaygın olması güvenilir ve doğru olduğu anlamına gelmiyor. Yurtdışı çıkışlı bilgilerin topraklarımızda hüküm sürmesine ayrı bir şüpheyle bakarım zaten.
Siz bunlar benim görüşlerim, çıkarımlarım deseydiniz ben de yazınızı o gözle okuyacaktım fakat siz arşivlerden belgelerden bahsetmişsiniz ve sorgulama ihtiyacı hissediyorum. Nitekim ülkede herkes her şey olduğunu söyleyebiliyor.
Saygılar.
 
Evet, tam olarak bunu sorguluyorum. Ben politikacıyım. Devlete ve millete hizmet edeyim diye eğitim aldım ve yetiştirildim. Dolayısıyla her bilginin halkla paylaşılmamasının ehemmiyetini iyi bilirim. Bir bilginin yurtdışı kaynaklarında açık olup Türkiye Cumhuriyeti kaynaklarında açık olmamasının ardında yatan neden nedir sizce? Yani devlet bunu Türk milletinden gizleyerek ne gibi bir çıkar elde edebilir?
Bilginin yaygın olması güvenilir ve doğru olduğu anlamına gelmiyor. Yurtdışı çıkışlı bilgilerin topraklarımızda hüküm sürmesine ayrı bir şüpheyle bakarım zaten.
Siz bunlar benim görüşlerim, çıkarımlarım deseydiniz ben de yazınızı o gözle okuyacaktım fakat siz arşivlerden belgelerden bahsetmişsiniz ve sorgulama ihtiyacı hissediyorum. Nitekim ülkede herkes her şey olduğunu söyleyebiliyor.
Saygılar.
Merhaba,

Bu konuda sizlere katılıyorum her bilginin paylaşılmaması gerekir. Lakin Global Dünya'da açık olan ve herkesin erişebildiği bilgilere Türk halkının erişemiyor olması ya da insanlara sınırlı sayıda (istenilen, görülebilen) bilgilerin veriliyor olması sizce de garip değil mi? Arşivler ve belgeler sizin sandığınız kadar da gizli değil zaten, yurtdışında örnek veriyorum Çin de bulunan Beyaz Saray Antik Kütüphanesini sizler de gezebiliyorsunuz ya da Şangay Kütüphanesi (Türklere ait en eski kayıtlar bu kütüphanededir), Britanya Kütüphanesi (Mu, Alantis, Atlantis kıtalarına ait en eski belgeler bu kütüphanededir) , Kanada Kütüphane ve Arşivleri, Danimarka Kraliyet Kütüphanesi, Vatikan Arşivleri (2019'dan sonra sayılı ve sınırlı sayıda ki kişilerin de ziyaretine kapatılmıştır.) Yani kısacası araştırmak isterseniz, aradığınızı bulmak isterseniz bulabileceğiniz kaynak sayısı dünyada sınırsızdır. Hatta çok uzağa gitmeye de gerek yok Mustafa Kemal Atatürk'ün Mu, Alantis, Atlantis, Lemurya kıtaları ile ilgili yaptığı çalışmaları inceleyebilirsiniz. O zamanın Meksika Büyükel.çisi Tahsin Mayatepek'in incelemelerini, raporlamalarını inceleyebilirsiniz. (Maya tabletlerini bizzat incelemiştir.)

Saygılarımla.
 
Merhaba,

Bilginin neden sizlerden gizlendiğini değil de, gizli olan bilginin neden ve nasıl açıklandığını mı soruyorsunuz? Ailemden kalma bir çok öğretiye, kaynağa sahibim desem daha doğru olacaktır. Ayrıca, bu bilgiler maalesef ki yaşadığımız ülkede sınırlı ve gizli durumdadır. Yurt dışı kaynaklarını çok iyi araştırır, tahlil edip okursanız ne demek istediğimi, bu bilgilerin aslında çok yaygın olduğunu sadece ana kaynaklara ulaşabilmenin zor olduğunu anlarsınız. Zeyd Bin Sabit'in evinde basılan, hazırlanan, çoğaltılan Kur'an'ı Kerim'in aslının ve en eski halinin nerede olduğunu biliyor musunuz mesela?
600 senelik Osmanlı Devleti gerçek olmayan bir Kur'an Kerim ile mi dünya ya hüküm etti.Bazi ezoterik yayın evlerinin kitapların böyle ithamlar var.Kuran Kerim hepsinin elimizde olmadığı.Daha fazla ayet olduğu hakkında.Ama bana çelişkide geliyor biraz.Zaten Hz.Peygamber Ümmi olduğu söyleniyor.Hz.Aliye gizli Bilgileri verdiğini. Hz.Peygamber zamaninda bir kitap haline getirme yok.Kuran Kerim de batıni olarak çok fazla ilim var.Tertip edilmesini Bu işleri Hz.Ali nin yaptığını düşünüyorum.Harfler birer sembol.Tamamen sembol dili kullanılmış.Aramice olarak hurufilik.Ama ne hedef kitap hâline getirildi tam olarak nasıl tertip edildi anlamak kolay değil.
Merhaba,

Bilginin neden sizlerden gizlendiğini değil de, gizli olan bilginin neden ve nasıl açıklandığını mı soruyorsunuz? Ailemden kalma bir çok öğretiye, kaynağa sahibim desem daha doğru olacaktır. Ayrıca, bu bilgiler maalesef ki yaşadığımız ülkede sınırlı ve gizli durumdadır. Yurt dışı kaynaklarını çok iyi araştırır, tahlil edip okursanız ne demek istediğimi, bu bilgilerin aslında çok yaygın olduğunu sadece ana kaynaklara ulaşabilmenin zor olduğunu anlarsınız. Zeyd Bin Sabit'in evinde basılan, hazırlanan, çoğaltılan Kur'an'ı Kerim'in aslının ve en eski halinin nerede olduğunu biliyor musunuz mesela?
 
Merhaba,

Bu konuda sizlere katılıyorum her bilginin paylaşılmaması gerekir. Lakin Global Dünya'da açık olan ve herkesin erişebildiği bilgilere Türk halkının erişemiyor olması ya da insanlara sınırlı sayıda (istenilen, görülebilen) bilgilerin veriliyor olması sizce de garip değil mi? Arşivler ve belgeler sizin sandığınız kadar da gizli değil zaten, yurtdışında örnek veriyorum Çin de bulunan Beyaz Saray Antik Kütüphanesini sizler de gezebiliyorsunuz ya da Şangay Kütüphanesi (Türklere ait en eski kayıtlar bu kütüphanededir), Britanya Kütüphanesi (Mu, Alantis, Atlantis kıtalarına ait en eski belgeler bu kütüphanededir) , Kanada Kütüphane ve Arşivleri, Danimarka Kraliyet Kütüphanesi, Vatikan Arşivleri (2019'dan sonra sayılı ve sınırlı sayıda ki kişilerin de ziyaretine kapatılmıştır.) Yani kısacası araştırmak isterseniz, aradığınızı bulmak isterseniz bulabileceğiniz kaynak sayısı dünyada sınırsızdır. Hatta çok uzağa gitmeye de gerek yok Mustafa Kemal Atatürk'ün Mu, Alantis, Atlantis, Lemurya kıtaları ile ilgili yaptığı çalışmaları inceleyebilirsiniz. O zamanın Meksika Büyükel.çisi Tahsin Mayatepek'in incelemelerini, raporlamalarını inceleyebilirsiniz. (Maya tabletlerini bizzat incelemiştir.)

Saygılarımla.
Benim bu alanda yapılan çalışmalarla alakalı bir sorunum yok. Doğrudur yanlıştır şu dine uyuyordur bu felsefeye uymuyordur, sorunum bu değil. Atatürk'ün yaptırdığı çalışma da tamamlanamadı maalesef orası ayrı bir konu fakat siz ilk yazınızda erişilmesinin imkansız olduğundan bahsettiniz. Ben de buna istinaden yazdım. Yani ortada benim sandığım, düşündüğüm bir durum yok.
Anlaşabildik sanıyorum, o yüzden konuyu daha fazla meşgul etmeyeceğim.
Cevaplarınız için teşekkür ederim.
 
Aslında değişik bilgiler paylaşılmış.

Tevhide aykırı bir durum görmekçe, her türlü bilgi önem teșkil edebilir. Çünkü hangi bilginin Kurandaki hangi kilitli ayete anahtar olabileceği de zamana bırakılmıştır.

Helak olan kavimlerin tamamı istisnasız çok tanrılıdır. Şirk denen ve seni temelde çoklu zihinlerin değişik motivasyonları arasında bocalattıran bir istikrarsızlık ise Allahın affetmediği tek eylemdir. İște Bu çok ilginç bir ikaz ve en baştan sağlıklı bir zihin için alınmış katı bir tedbirdir.

Çok tanrılı olmak seni hiçbir yere vardırmaz. Beyin için hakikate bir türlü ulașamamanın, etrafında dönüp durduğun hakikatten engellendiğinin ispatıdır çok tanrılı olmak. Tuttuğun hiç bir dal seni gövdeye, ve oradan da öze ulaștırmaz. Yerdeki Kuru dallara tutunmuș gibisindir. Kuru dallar ise zaten vardır, inkar edilemezler yani, bilimsel bilgiler yığınıdır bunlar. Tutunduğun bir bilginin kendisi Doğru olabilir, ama senden o bilgi ile varolușunu aydınlatacak mühendislik yaparak öze varman, aydınlanman istenir.


Ayette onlar kitap yüklü eșekler gibidirler diyor. Yani entelektüellere sesleniyor. Araç olan, aracılık etmesi gereken bilgileri nihai nokta imiș gibi gösteren ve bu bilgilerden aydınlanma sağlayamayan kişilerin kozmik ölçekte neye benzedikleri vurgulanıyor. Bilgi doğru, bilgiyi satan da doğru bilgi satıyor, ama amigdala beyinde yaşadığını anlayamıyor.

Yani stratejin yanlıș ise, taktik doğrularla hiçbir yere varamazsın. Taktik doğrular dar alan bilgisine, strateji ise büyük vizyona sahip olmayı gerektirir.

Bütüncül görebilmek için tek sablon, tek denklem, tek gözlemci ve tek mutlak çıkarımda herseyi tek bir sonuca bağlayabilmesin.

Yani Tevhid için bile üstün bir mühendis akıl gerekir.
 
Son düzenleme:
Aslında değişik bilgiler paylaşılmış.

Tevhide aykırı bir durum görmekçe, her türlü bilgi önem teșkil edebilir. Çünkü hangi bilginin Kurandaki hangi kilitli ayete anahtar olabileceği de zamana bırakılmıştır.

Helak olan kavimlerin tamamı istisnasız çok tanrılıdır. Şirk denen ve seni temelde çoklu zihinlerin değişik motivasyonları arasında bocalattıran bir istikrarsızlık ise Allahın affetmediği tek eylemdir. İște Bu çok ilginç bir ikaz ve en baştan sağlıklı bir zihin için alınmış katı bir tedbirdir.

Çok tanrılı olmak seni hiçbir yere vardırmaz. Beyin için hakikate bir türlü ulașamamanın, etrafında dönüp durduğun hakikatten engellendiğinin ispatıdır çok tanrılı olmak. Tuttuğun hiç bir dal seni gövdeye, ve oradan da öze ulaștırmaz. Yerdeki Kuru dallara tutunmuș gibisindir. Kuru dallar ise zaten vardır, inkar edilemezler yani, bilimsel bilgiler yığınıdır bunlar. Tutunduğun bir bilginin kendisi Doğru olabilir, ama senden o bilgi ile varolușunu aydınlatacak mühendislik yaparak öze varman, aydınlanman istenir.


Ayette onlar kitap yüklü eșekler gibidirler diyor. Yani entelektüellere sesleniyor. Araç olan, aracılık etmesi gereken bilgileri nihai nokta imiș gibi gösteren ve bu bilgilerden aydınlanma sağlayamayan kişilerin kozmik ölçekte neye benzedikleri vurgulanıyor. Bilgi doğru, bilgiyi satan da doğru bilgi satıyor, ama amigdala beyinde yaşadığını anlayamıyor.

Yani stratejin yanlıș ise, taktik doğrularla hiçbir yere varamazsın. Taktik doğrular dar alan bilgisine, strateji ise büyük vizyona sahip olmayı gerektirir.

Bütüncül görebilmek için tek sablon, tek denklem, tek gözlemci ve tek mutlak çıkarımda herseyi tek bir sonuca bağlayabilmesin.

Yani Tevhid için bile üstün bir mühendis akıl gerekir.
Benim iki sorum da basitti, arkadaş cevap olarak yine kendini övme yoluna gitmiş bu konuda yapabileceğim bir şey de yok.

Delil istedim delil yok, bir şey tahrif edildi diyorsan arkasında duracaksın. Elimde çok gizli bilgiler var demeyeceksin, ben kendi doğrumu delillendirdim, isterse onlarca farklı delil de sunabileceğimi söyledim.

Verilen cevabı itibarsızlaştırma yoluna gidip kendin çal kendin oyna cinsinden bir tatbikatta bulunacak biri ne yazık ki zihin tutulması yaşıyordur.

Konu Atlantis özelinde ilerlese yahu olabilir bir şey çıkar ileride ortaya dersin, bayım yukarıda mantıksız bir şekilde ortaya laf atıp geri çekilmeyi uygun görüyorlar.
 
Benim bu alanda yapılan çalışmalarla alakalı bir sorunum yok. Doğrudur yanlıştır şu dine uyuyordur bu felsefeye uymuyordur, sorunum bu değil. Atatürk'ün yaptırdığı çalışma da tamamlanamadı maalesef orası ayrı bir konu fakat siz ilk yazınızda erişilmesinin imkansız olduğundan bahsettiniz. Ben de buna istinaden yazdım. Yani ortada benim sandığım, düşündüğüm bir durum yok.
Anlaşabildik sanıyorum, o yüzden konuyu daha fazla meşgul etmeyeceğim.
Cevaplarınız için teşekkür ederim.
Merhaba,

Ne demek ben teşekkür ederim.

Saygılarımla.
 
Geri
Üst