bendekiben
Elit Üye
Olumlu ya da olumsuz her şeyin geriye dönmesi ve dengelenmesi gerektiğini bildiren evrensel denge ve neden-sonuç yasasının bir yansıması olan Karma; şimdiki ve geçmiş yaşamlarındaki, olumlu ya da olumsuz fiziksel ve zihinsel davranışlarının neden olduğu sonuçlardır. Bu sonuçlarla olan ilişkine de Karmik bağ denir. Örneğin; kendin içki ve sigara kullandığın halde, çocuğun içiyor diye ona söyleyeceğin her iyi ya da kötü söz, uygulayacağın az ya da çok şiddet çocuğunu üzecek ve hem sana olan saygı ve sevgisini azaltacak, hem de içmesini engellemeyecektir. İşte bu durum Karma, çocuğunla arandaki kısır döngü Karmik bağdır. Başka bir deyişle, yaptığın bu yanlış hareket nedeniyle çocukta oluşan negatiflik senin yarattığın bir Karma; bu Karmanın yaydığı negatiflikse, seninle çocuğun arasında oluşturduğun Karmik bağdır. Bu açıklamayı daha da basitleştirerek şu şekilde ifade edecek olursak, karma; ne istediğini bilmek, ona inanmak ve onu dillendirmek yerine, ne istemediğini dillendirmektir. Çünkü insan aklı negatifi algılar. Yukarıdaki örneği bu açıdan değerlendirecek olursak anne-baba olarak çocuğuna gayet iyi niyetle “sigara içme” dediğinde, çocuğunun aklı bunu “iç” olarak algılayacaktır. Aksine, “sigara içme” demek yerine, kendin içmeyerek örnek olman ve sigaranın ruh ve beden sağlığına yaptığı zararı çocuğun anlayacağı dille anlatarak “tüm bunlara rağmen içmeni senin seçimine bırakıyorum” demek hem daha etkili olacak hem de karmik bağ yaratmayacaktır.
Nedensellik Yasası da denen ve “Evrende tesadüf diye bir olay yoktur” savını ortaya koyan Karma Yasası, Dharma da denen İlahi İrade Yasaları gereğince bir neden-sonuç ilişkisiyle kendisini gösterir. Karma Yasası’na göre, her nedenin bir sonucu, her sonucun bir ya da birkaç nedeni vardır. Bu nedenle, karşılaştığın ya da karşılaşacağın hiçbir olay tesadüf değil; bir nedenin sonucudur ve geçmiş yaşamlarında ya da şimdiki yaşamında yaptıklarınla ilişkilidir. Dolayısıyla, mukadderatını yani kaderini ve geleceğini bilerek ya da bilmeden kendi davranışlarınla belirlemektesin. Diğer bir deyişle bugün içinde bulunduğun durum geçmiş yaşamlarındaki ya da bu yaşamında önceleri yapmış olduğun hareketlerin sonucudur. Şimdi yapmakta olduğun fiziksel ve zihinsel hareketlerle de öte-âlem yaşamını, gelecekteki enkarnasyonlarını ve bu yaşamının gelecekteki günlerini etkilemektesin. Her iş, hareket, düşünce ve isteğinin bir takım sonuçlar doğuracağını daima göz önünde tut. Çünkü iyi bir mukadderat için, öncelikle nedensellik kuralını anlaman ve duygu, düşünce ve eylemlerini bu anlayışla yönlendirerek hareket etmen gerekir.
Yaptığın hareketlerin karşılığı olarak yaşaman gereken sonuçların planlı ve programlı bir biçimde düzenlenmiş halineyse Karmik Plan denir. Yaşam Planı da denilen bu plan, yeniden yaratılmadan önce, spatyomdayken, geçmiş yaşamlarındaki iradi hareketlerine, tekâmül ihtiyaçlarına uygun olarak belirlenmiş doğum zamanın, beden yapın, cinsiyetin, ailen, ulusun, ırkın, genel yaşam süren, sosyal koşulların, izleyeceğin yollar, karşılaşacağın sınavlar vb. konuları kapsar. Burada unutmaman gereken husus, bedenliyken karşılaşacağın bir takım güç koşullar, hoşa gitmeyen olaylar nedeniyle ne Yaratıcıyı, ne toplumu, ne de Yaşam Planını suçlamaya hakkın olmadığı gerçeğidir. Çünkü karşılaştığın tüm bu negatiflikler, geçmişte yaptıklarının, İlahi İrade Yasaları’na göre beliren sonuçlarıdır ve Yaşam Planın da kesin bir talimat değil, kendi iradi hareketlerin sonucu günlük yaşamına yansıyacak bir plandır. Bunu şu şekilde de ifade edebiliriz: Karmik Planın kısmen belirli, kısmen oluşum halindedir; çünkü sen, her an kendi iradenle yeni hareketler yapmakta ve her an Karmik Planına yeni bir biçim vermektesin.
İlahi İrade Yasaları ya da Dharma, İlahi İrade’nin evrendeki sonsuz yansımasının ifadesi olan, zorunlu sonuçlar doğuran ilahi yaptırımlar olup evren dâhil her varlık bu yasaların gereklerine uymak zorundadır, kaçınamaz ve tekâmül ancak bu yasaların gereklerine uyarak elde edilir. Dharma, evrendeki her olaya, her varlığa, her şeye, her zerreye hâkimdir ve evrende bu yasaların kapsamı dışında kalan bir şey yoktur. Evren bu yasalar gereği ayakta durmakta, evrensel görkem ve düzen bu yasalar gereğince sağlanmaktadır. Hiçbir varlığın tam anlamıyla kavrayamayacağı bu yasalar, değişmez ve kesin olup hiç bir güç, etki ve hareket saptıramaz ve bir son, bir sayı, bir sınır kavramı yakıştırılamaz. Ancak ruh, bu yasaların gereklerinden ya da sonsuz yansımalarının herhangi birinden yararlanma özgürlüğüne sahiptir ama bu yararlanma ruhun kudreti, liyakati ve tekâmül derecesiyle orantılıdır. Şimdi aklından geçenin “nedir bu yasalar?” olduğunu biliyorum. Sana bu aşamada verebileceğim yanıt, sadece ve en basit şekliyle bu yasaların genel adları ve çok kısa açıklamaları olacaktır. Ayrıntıyı ancak inisiyeler öğrenebilir.
(1) Enerjinin sürekli dönüşümü yasası:
Kadiri Mutlak Yaradanın yarattığı her şey, hatta evrenin kendisi bile bir enerjidir ve enerji harekettir. Titreşir, salınır, dönüşür ve değişir. Evrende normal olan tek şey bu değişimin kendisidir. Senin “yeni” olduğunu sandığın her şey çoktan var olan başka bir şeyin form değiştirmesi sonucudur. Bir bebeğin oluşumu anne ve babadan gelen hücrelerin form değiştirerek kendilerini yenilemeleriyle mümkün olmaktadır. Hiçbir şey yaratılamaz ve yok edilemez. Tek bir kaynak vardır ve her şey o enerjiden gelir ve oluşur. Ben değişmedim diyen bir insan acaba 24 saat içinde bedeninde kaç bin hücrenin ölüp kaç bin yeni hücrenin oluştuğunu, kaç değişik ruh haline girdiğini hiç düşünmüş müdür? Bu yasa olmasaydı ölüm olur muydu? Peki, ölmek yok olmak demek mi?
(2) Titreşim-Ritm-Çekim yasası:
Yukarıda da belirttiğim gibi, Kadiri Mutlak Yaradanın yarattığı her şey, hatta evrenin kendisi bile sürekli titreşim ve tıpkı bir sarkaç gibi ritmik salınım halindedir. İnsan düşüncesi de bundan soyutlanamaz. Dolayısıyla, düşünce de en yüksek frekansta titreşen ve ritmik salınan bir enerji formu olup düşünce dalgaları, maddesel boyuttan başlayarak evrensel boyuta ve bizzat evrenin kendisine nüfuz ederek somutlaşır ve sonsuza dek kalacak yeni bir titreşim ve ritmik salınım oluşturur. İşte bu anda çekim yasası devreye girer ve benzer benzeri çeker ilkesi gereği yoğunlaştığın düşünce pozitifse pozitif kişi, koşul ve olayları; negatifse negatif kişi, koşul ve olayları kendine çekersin. Daha önce de belirttiğim gibi, ne istediğini değil de ne istemediğini düşünürsen istemediğin şeyleri kendine çekersin.
(3) Görecelik-Karşıtlık yasası:
Maddesel dünyadaki her şeyin, ilişkili olduğu başka bir şey aracılığıyla gerçek olmasını sağlayan bu yasayla insan sıcak-soğuk, güzel-çirkin, uzun-kısa, iyi-kötü, acı-tatlı, vs. nin varlığını algılayabilir. Başka bir şeyle kıyaslanmadığı sürece, yaşamdaki her şey ifadeden öteye gitmez ve hiçbir şey senin ona verdiğin anlam dışında bir anlam taşımaz. Bu yasa aynı zamanda zıtlıkların aynı şeyin farklı ifadeleri olduğunu ortaya koyar ve bu yasa gereği, hiçbir şey zıttı olmadan var olamaz. Dikkat edersen sevginin olduğu yerde nefret, başarının olduğu yerde başarısızlık, ödülün olduğu yerde ceza vs. ya da tersi mutlaka vardır. Bu nedenle, kendini kıyasladığın şeylerin tekâmülünü etkileyeceğini asla unutma.
(4) Etki-Tepki yasası:
Atalarımızın “Ne verirsen elinle, o gelir seninle”, “Ne ekersen onu biçersin” vs. tarzı ifadelerle yalın şekilde özetledikleri bu yasadan yukarıda Karma Yasası olarak söz ettiğim için daha fazla ayrıntıya girmeyeceğim.
Yukarıda da belirttiğim gibi, evren, tekâmül düzeyleri yüksek ruhlar tarafından idare edilmekte ve bu ruhlar tekâmülleriyle orantılı olarak, İlahi İrade Yasları’nın uygulanmasında birer etken, birer vazifeli olarak çalışmaktadırlar. Karşılaştığın her olay, Yüksek İdare Mekanizması’nın üyeleri olan bu ruhlar tarafından İlahi İrade Yasaları gereklerine uygun olarak önceden yazılmış ve çizilmiş olmasına rağmen yine bu yasalar gereğince senin tekâmül seyrine göre her an değişmektedir. Burada, ruhun tekâmülüne yönelik İlahi İrade Yasaları’na uyma zorunluluğu ve hiçbir varlık İlahi İrade Yasaları’nın dışında en küçük bir davranışta bulunamaz prensibiyle, ruhun tekâmülü için iradesini özgürce kullanabilme zorunluluğu birbiriyle çelişmez; aksine, bunlar, aynı amaca ulaşma çabasının iki ayrı açıdan görünüşüdür. Diğer bir deyişle, İlahi İrade Yasları’nın sonsuz yansımalarından herhangi birinden yararlanma özgürlüğüdür ve insan iradesinin gerçekleşmesi ancak bir İlahi İrade Yasası’nın gereklerinden, başka bir İlahi İrade Yasası’nın gereklerine uyarak mümkündür.
Bu yasaların yansımaları olan düzen ve kuralların birine ya da diğerine uymak, tamamen senin durum ve yeteneğinle ilgilidir. Dışarıdan hiçbir güç, zorla, bu konudaki özgür seçim hakkını elinden alamaz. İlahi İrade Yasaları’nın herhangi birine uymak yönünde göstereceğin irade, o yasanın gereklerince oluşacak sonuçlara da katlanman gereğini doğurur. İşte bu kaçınılamaz sonuçlar senin mukadderatındır ve bunu kimse geriye çeviremez. Daha açık bir anlatımla, özgür iradenle yaslardan herhangi birini seçmen “neden”, o yasanın gereklerine uyma zorunluluğun da sonuçtur. Yani istek ve iraden “neden”, gerekler halinde görünen mukadderatsa “sonuç”tur.
Bu bilgiler ışığında yeniden “Karma”ya dönelim. Artık, Karma’nın nedensellik yasasıyla oluştuğunu ve bunun da Dharma’nın bir gereği olduğunu biliyorsun. Burada gözden kaçırmaman gereken asıl konu, düşüncelerinin soyut değil somut olduğudur. Çünkü ilk evren maddeden değil, Kozmik Bilinç’ten yaratılmıştır. Madde, düşünce gücüne senin sandığından daha fazla karşılık verir. Çünkü enerjiyi yöneten senin irade gücündür ve enerji bu gücün sayesinde maddeye etki eder. Aslında madde de bir enerjidir. İraden ne kadar güçlü olursa, enerjinin kuvveti o kadar büyük olur ve sonuç olarak enerjinin maddesel olaylar üzerindeki etkisi de o oranda artar.
Düşüncenle oluşturacağın her eylem, o eylemin arkasındaki enerji tipine ve gücüne tam olarak karşılık veren bir tepkiyi evrenden davet eder ve o enerji, çağırdığı tepkiyle birlikte manyetik bir alan oluşturur. Bu manyetik alan da, eylemin sonuçlarını kendine, dolayısıyla sana doğru çeker. Yani; acı çekmen, mutsuzluğun, maddi ya da manevi her türlü sıkıntın Yaratıcının sana olan öfkesinin işareti ya da senin için önceden hazırladığı bir senaryo değil, aslında senin İlahi İrade Yasaları yani Dharma hakkındaki bilgisizliğindir. Çünkü Dharma, değişmez ve kesin olup hiç bir güç, etki ve hareket saptıramaz.
Cennet ve Cehennem sandığın gibi yukarılarda değil, yanı başındadır. Dünyada bir kaç yıl süren davranışların nedeniyle ebedi bir cezayı hak etmen anlamsızdır. Sonu olan bir nedenin, sonsuz bir sonucu olamaz. Bu durum en başta İlahi İrade Yasaları’na yani Dharma’ya aykırıdır. Ama kötü Karma’dan sakınmak için hiçbir harekette bulunmaman gerektiğini düşünme. Kötü Karma’ya neden olan şey zihninin sana oynadığı oyundur. Dizginleri ele alarak, zihnindeki düşünceleri kontrol altına alman, arzularını, özellikle dünyasal arzularını frenlemen şarttır. Tabi ki arzuların hepsi kötü değildir, iyi olan şeyleri arzulamak kötü Karmalar yaratmaz. Burada önemli olan orta yolu bulmak, arzuları hırs haline getirmemektir.
İnanmak için onu görene kadar beklemektense; Onu görene kadar inanmaya başla.
Alıntı.
Nedensellik Yasası da denen ve “Evrende tesadüf diye bir olay yoktur” savını ortaya koyan Karma Yasası, Dharma da denen İlahi İrade Yasaları gereğince bir neden-sonuç ilişkisiyle kendisini gösterir. Karma Yasası’na göre, her nedenin bir sonucu, her sonucun bir ya da birkaç nedeni vardır. Bu nedenle, karşılaştığın ya da karşılaşacağın hiçbir olay tesadüf değil; bir nedenin sonucudur ve geçmiş yaşamlarında ya da şimdiki yaşamında yaptıklarınla ilişkilidir. Dolayısıyla, mukadderatını yani kaderini ve geleceğini bilerek ya da bilmeden kendi davranışlarınla belirlemektesin. Diğer bir deyişle bugün içinde bulunduğun durum geçmiş yaşamlarındaki ya da bu yaşamında önceleri yapmış olduğun hareketlerin sonucudur. Şimdi yapmakta olduğun fiziksel ve zihinsel hareketlerle de öte-âlem yaşamını, gelecekteki enkarnasyonlarını ve bu yaşamının gelecekteki günlerini etkilemektesin. Her iş, hareket, düşünce ve isteğinin bir takım sonuçlar doğuracağını daima göz önünde tut. Çünkü iyi bir mukadderat için, öncelikle nedensellik kuralını anlaman ve duygu, düşünce ve eylemlerini bu anlayışla yönlendirerek hareket etmen gerekir.
Yaptığın hareketlerin karşılığı olarak yaşaman gereken sonuçların planlı ve programlı bir biçimde düzenlenmiş halineyse Karmik Plan denir. Yaşam Planı da denilen bu plan, yeniden yaratılmadan önce, spatyomdayken, geçmiş yaşamlarındaki iradi hareketlerine, tekâmül ihtiyaçlarına uygun olarak belirlenmiş doğum zamanın, beden yapın, cinsiyetin, ailen, ulusun, ırkın, genel yaşam süren, sosyal koşulların, izleyeceğin yollar, karşılaşacağın sınavlar vb. konuları kapsar. Burada unutmaman gereken husus, bedenliyken karşılaşacağın bir takım güç koşullar, hoşa gitmeyen olaylar nedeniyle ne Yaratıcıyı, ne toplumu, ne de Yaşam Planını suçlamaya hakkın olmadığı gerçeğidir. Çünkü karşılaştığın tüm bu negatiflikler, geçmişte yaptıklarının, İlahi İrade Yasaları’na göre beliren sonuçlarıdır ve Yaşam Planın da kesin bir talimat değil, kendi iradi hareketlerin sonucu günlük yaşamına yansıyacak bir plandır. Bunu şu şekilde de ifade edebiliriz: Karmik Planın kısmen belirli, kısmen oluşum halindedir; çünkü sen, her an kendi iradenle yeni hareketler yapmakta ve her an Karmik Planına yeni bir biçim vermektesin.
İlahi İrade Yasaları ya da Dharma, İlahi İrade’nin evrendeki sonsuz yansımasının ifadesi olan, zorunlu sonuçlar doğuran ilahi yaptırımlar olup evren dâhil her varlık bu yasaların gereklerine uymak zorundadır, kaçınamaz ve tekâmül ancak bu yasaların gereklerine uyarak elde edilir. Dharma, evrendeki her olaya, her varlığa, her şeye, her zerreye hâkimdir ve evrende bu yasaların kapsamı dışında kalan bir şey yoktur. Evren bu yasalar gereği ayakta durmakta, evrensel görkem ve düzen bu yasalar gereğince sağlanmaktadır. Hiçbir varlığın tam anlamıyla kavrayamayacağı bu yasalar, değişmez ve kesin olup hiç bir güç, etki ve hareket saptıramaz ve bir son, bir sayı, bir sınır kavramı yakıştırılamaz. Ancak ruh, bu yasaların gereklerinden ya da sonsuz yansımalarının herhangi birinden yararlanma özgürlüğüne sahiptir ama bu yararlanma ruhun kudreti, liyakati ve tekâmül derecesiyle orantılıdır. Şimdi aklından geçenin “nedir bu yasalar?” olduğunu biliyorum. Sana bu aşamada verebileceğim yanıt, sadece ve en basit şekliyle bu yasaların genel adları ve çok kısa açıklamaları olacaktır. Ayrıntıyı ancak inisiyeler öğrenebilir.
(1) Enerjinin sürekli dönüşümü yasası:
Kadiri Mutlak Yaradanın yarattığı her şey, hatta evrenin kendisi bile bir enerjidir ve enerji harekettir. Titreşir, salınır, dönüşür ve değişir. Evrende normal olan tek şey bu değişimin kendisidir. Senin “yeni” olduğunu sandığın her şey çoktan var olan başka bir şeyin form değiştirmesi sonucudur. Bir bebeğin oluşumu anne ve babadan gelen hücrelerin form değiştirerek kendilerini yenilemeleriyle mümkün olmaktadır. Hiçbir şey yaratılamaz ve yok edilemez. Tek bir kaynak vardır ve her şey o enerjiden gelir ve oluşur. Ben değişmedim diyen bir insan acaba 24 saat içinde bedeninde kaç bin hücrenin ölüp kaç bin yeni hücrenin oluştuğunu, kaç değişik ruh haline girdiğini hiç düşünmüş müdür? Bu yasa olmasaydı ölüm olur muydu? Peki, ölmek yok olmak demek mi?
(2) Titreşim-Ritm-Çekim yasası:
Yukarıda da belirttiğim gibi, Kadiri Mutlak Yaradanın yarattığı her şey, hatta evrenin kendisi bile sürekli titreşim ve tıpkı bir sarkaç gibi ritmik salınım halindedir. İnsan düşüncesi de bundan soyutlanamaz. Dolayısıyla, düşünce de en yüksek frekansta titreşen ve ritmik salınan bir enerji formu olup düşünce dalgaları, maddesel boyuttan başlayarak evrensel boyuta ve bizzat evrenin kendisine nüfuz ederek somutlaşır ve sonsuza dek kalacak yeni bir titreşim ve ritmik salınım oluşturur. İşte bu anda çekim yasası devreye girer ve benzer benzeri çeker ilkesi gereği yoğunlaştığın düşünce pozitifse pozitif kişi, koşul ve olayları; negatifse negatif kişi, koşul ve olayları kendine çekersin. Daha önce de belirttiğim gibi, ne istediğini değil de ne istemediğini düşünürsen istemediğin şeyleri kendine çekersin.
(3) Görecelik-Karşıtlık yasası:
Maddesel dünyadaki her şeyin, ilişkili olduğu başka bir şey aracılığıyla gerçek olmasını sağlayan bu yasayla insan sıcak-soğuk, güzel-çirkin, uzun-kısa, iyi-kötü, acı-tatlı, vs. nin varlığını algılayabilir. Başka bir şeyle kıyaslanmadığı sürece, yaşamdaki her şey ifadeden öteye gitmez ve hiçbir şey senin ona verdiğin anlam dışında bir anlam taşımaz. Bu yasa aynı zamanda zıtlıkların aynı şeyin farklı ifadeleri olduğunu ortaya koyar ve bu yasa gereği, hiçbir şey zıttı olmadan var olamaz. Dikkat edersen sevginin olduğu yerde nefret, başarının olduğu yerde başarısızlık, ödülün olduğu yerde ceza vs. ya da tersi mutlaka vardır. Bu nedenle, kendini kıyasladığın şeylerin tekâmülünü etkileyeceğini asla unutma.
(4) Etki-Tepki yasası:
Atalarımızın “Ne verirsen elinle, o gelir seninle”, “Ne ekersen onu biçersin” vs. tarzı ifadelerle yalın şekilde özetledikleri bu yasadan yukarıda Karma Yasası olarak söz ettiğim için daha fazla ayrıntıya girmeyeceğim.
Yukarıda da belirttiğim gibi, evren, tekâmül düzeyleri yüksek ruhlar tarafından idare edilmekte ve bu ruhlar tekâmülleriyle orantılı olarak, İlahi İrade Yasları’nın uygulanmasında birer etken, birer vazifeli olarak çalışmaktadırlar. Karşılaştığın her olay, Yüksek İdare Mekanizması’nın üyeleri olan bu ruhlar tarafından İlahi İrade Yasaları gereklerine uygun olarak önceden yazılmış ve çizilmiş olmasına rağmen yine bu yasalar gereğince senin tekâmül seyrine göre her an değişmektedir. Burada, ruhun tekâmülüne yönelik İlahi İrade Yasaları’na uyma zorunluluğu ve hiçbir varlık İlahi İrade Yasaları’nın dışında en küçük bir davranışta bulunamaz prensibiyle, ruhun tekâmülü için iradesini özgürce kullanabilme zorunluluğu birbiriyle çelişmez; aksine, bunlar, aynı amaca ulaşma çabasının iki ayrı açıdan görünüşüdür. Diğer bir deyişle, İlahi İrade Yasları’nın sonsuz yansımalarından herhangi birinden yararlanma özgürlüğüdür ve insan iradesinin gerçekleşmesi ancak bir İlahi İrade Yasası’nın gereklerinden, başka bir İlahi İrade Yasası’nın gereklerine uyarak mümkündür.
Bu yasaların yansımaları olan düzen ve kuralların birine ya da diğerine uymak, tamamen senin durum ve yeteneğinle ilgilidir. Dışarıdan hiçbir güç, zorla, bu konudaki özgür seçim hakkını elinden alamaz. İlahi İrade Yasaları’nın herhangi birine uymak yönünde göstereceğin irade, o yasanın gereklerince oluşacak sonuçlara da katlanman gereğini doğurur. İşte bu kaçınılamaz sonuçlar senin mukadderatındır ve bunu kimse geriye çeviremez. Daha açık bir anlatımla, özgür iradenle yaslardan herhangi birini seçmen “neden”, o yasanın gereklerine uyma zorunluluğun da sonuçtur. Yani istek ve iraden “neden”, gerekler halinde görünen mukadderatsa “sonuç”tur.
Bu bilgiler ışığında yeniden “Karma”ya dönelim. Artık, Karma’nın nedensellik yasasıyla oluştuğunu ve bunun da Dharma’nın bir gereği olduğunu biliyorsun. Burada gözden kaçırmaman gereken asıl konu, düşüncelerinin soyut değil somut olduğudur. Çünkü ilk evren maddeden değil, Kozmik Bilinç’ten yaratılmıştır. Madde, düşünce gücüne senin sandığından daha fazla karşılık verir. Çünkü enerjiyi yöneten senin irade gücündür ve enerji bu gücün sayesinde maddeye etki eder. Aslında madde de bir enerjidir. İraden ne kadar güçlü olursa, enerjinin kuvveti o kadar büyük olur ve sonuç olarak enerjinin maddesel olaylar üzerindeki etkisi de o oranda artar.
Düşüncenle oluşturacağın her eylem, o eylemin arkasındaki enerji tipine ve gücüne tam olarak karşılık veren bir tepkiyi evrenden davet eder ve o enerji, çağırdığı tepkiyle birlikte manyetik bir alan oluşturur. Bu manyetik alan da, eylemin sonuçlarını kendine, dolayısıyla sana doğru çeker. Yani; acı çekmen, mutsuzluğun, maddi ya da manevi her türlü sıkıntın Yaratıcının sana olan öfkesinin işareti ya da senin için önceden hazırladığı bir senaryo değil, aslında senin İlahi İrade Yasaları yani Dharma hakkındaki bilgisizliğindir. Çünkü Dharma, değişmez ve kesin olup hiç bir güç, etki ve hareket saptıramaz.
Cennet ve Cehennem sandığın gibi yukarılarda değil, yanı başındadır. Dünyada bir kaç yıl süren davranışların nedeniyle ebedi bir cezayı hak etmen anlamsızdır. Sonu olan bir nedenin, sonsuz bir sonucu olamaz. Bu durum en başta İlahi İrade Yasaları’na yani Dharma’ya aykırıdır. Ama kötü Karma’dan sakınmak için hiçbir harekette bulunmaman gerektiğini düşünme. Kötü Karma’ya neden olan şey zihninin sana oynadığı oyundur. Dizginleri ele alarak, zihnindeki düşünceleri kontrol altına alman, arzularını, özellikle dünyasal arzularını frenlemen şarttır. Tabi ki arzuların hepsi kötü değildir, iyi olan şeyleri arzulamak kötü Karmalar yaratmaz. Burada önemli olan orta yolu bulmak, arzuları hırs haline getirmemektir.
İnanmak için onu görene kadar beklemektense; Onu görene kadar inanmaya başla.
Alıntı.