teşekkür ederim bugün deneyince o kadının domuz ve kaplana dönüştüğünü gördüm sırayla bu ne demek sevgili gümüş?
Antilop
Eylem, Çeviklik ve Kurban
Armadillo
Emniyet, Sınırlar ve İlaç
Arslan
Dişil enerji Güçü
At
Dayanıklılık ve Hareketlilik
Ayı
Güç ve Şifa
Ayı Pençesi
Güç ve Yönetim
Balina
Bilgelik ve Tedarikçi
Baykuş
Aldatma, Geleceği Görme ve Anlayış
Bufallo
Kutsallık, Yaşam ve Bereket
Çakal
Düzenbaz ve Kurnazlık
Dağ Aslanı
Cesaret, Liderlik ve Önsezi
Deniz Atı
Güven ve Zerafet
Domuz
Güneşin yaşam kaynağını, güney’i ve ateşi sembolize eder
Ejderha
Uzun Ömür, Sonsuzluk, Bilgelik ve Uzayda hareket
Elk (Geyik)
Güç ve Çeviklik
Fare
Araştırma, Buyurmak ve Organize etmek
Gelincik
Dayanıklılık, Enerji, Yaratıcılık ve Gizlilik
Geyik
Güzellik, Sevkat ve İyilik
Hindi
Çömertlik, Yaşam kaynağı ve Paylaşımcı
Kaplumbağa
Terbiye Eden, Koruyucu ve Anne Enerjisi
Karga
Kanun, Şekil değiştirme ve Değişiklik
Karınca
Toplumsal zihin, Sabır ve Eylem
Kartal
İlahi Ruh ve Yartıcıyla bağlantı
Kedi
Bağımsızlık
Kelebek
Başkalaşım ve Değişim
Kertenkele
Tutuculuk
Kokarca
Şeref, Huzur ve Güçlendirme
Kokopelli
Doğurganlık, Müzik ve Zevk (Efsanevi biri)
Köpek
Soyluluk, Sadakat ve Öğretmen
Köpekbalığı
Avcı, Kurtuluş ve İntibak
Kuğu
Zerafet, Denge ve Masumiyet
Kunduz
İnşaat ve Koruyucu
Kurbağa
Suyun Enerjisi
Kurt
Sadakat, Azim ve Başarı
Kuzgun
İç Gözlem, Cesaret ve Kendini bilme
Moose (Geyik)
İnatçı, Uzun Ömürlü ve Azim
Oklu Kirpi
Masumiyet, Dost Canlısı ve Güven
Opossum
Oyalama, Strateji ve Aldatıcı
Örümcek
Yaratıcı ve Ağ Örücü
Sıncap
Tertipçi ve Toplayıcı
Sinekkuşu
Haberci ve Sonsuz
Su Samuru
Oyuncu, Kehanet ve Kadın ilacı
Şahin
Haberci, Sezgi ve Anlayış
Tavşan
Korku, Çekingenliki Sinirlilik ve Alçakgönüllülük
Tilki
Kurnazlık, Çeviklik ve Zeka
Turna
Yalnızlık ve Bağımsızlık
Vaşak
Sır tutucu, Koruyucu ve kılavuz
Yarasa
Yeniden doğuş, Gizem ve İnisiyasyon
Yılan
Kurnazlık ve Yeniden Doğum
Yunus
Sevkat ve Oyun enerjisi
Yusufçuk
Hayal ve Üstünlük
Şeklinde vermiş Sibel Atasoy anlamları, ancak kişisel fikrim ha burada boyle denmiş o zaman böyledir kesinlikle yorumu yapmamanız cünkü gördüğünüz sizle alakalı , rüyalar gibi. Nasıl her aslan burcu insan aynı tornadan çıkmış gibi tıpatıp aynı ( saçi, baş, kaş göz, karakter, vs )değilse göreceğiniz her hayvan
a) Erk hayvanınız olmayacaktır
b) Olsa bile aynı hayvanın mesela kaplan, bana vereceği mesaj ile size vereceği mesaj aynı olmayacaktır çünkü siz ve ben farklı insanlar farklı hayatlar ve farklı ihtiyaclar içerisindeyiz ve bir kaplanın karakterinde pencelerinden çok daha fazlası vardır
c)Önyazıda tavsiye edildiği üzere onu takip edin ve bütünleşmeye çalısın, onu kendinizde hissetmeye gayret edin.
o zaman bileceksiniz.
Kadının domuz ve kaplana dönüsmesine gelince,
Ben ikisinin aynı olduğunu sanıyorum, dönüşüme aldanmayın. Ben şimdiki astrolojiye göre aslan, çin astrolojisine göre domuzum mesela. kızılderili astrolojisine göre ise mersin balığıyım, böyle aztek maya, vs alterate kültürlerde farklı sembollerle gösterilsem de "fırtına, yağmur" sonucta hepsinde de tarif edilen ben benim.
Özelliklere gelince aynı zamanda benim de burcum olan Domuz ,
Romalılara göre yaban domuzu saldırgan oluşu nedeniyle kötü bir yaratıktır. Adonis'i, bir yaban domuzunun öldürdügü söylentisinden yola çıkılırsa, Eski Yunan'dan Roma'ya geçen bu inancın Anadolu kökenli olabileceği bildirilmektedir. Eski Mısır mitolojisinde domuza yer verilmez. Domuz, Mısır'da temiz olmayan bir hayvan olarak kabul edilir. Bir domuzun yanından geçerken biri ona sürtünürse, temizlenmek için üstündekilerle beraber kendisini Nil nehrine atmalıdır. Domuz çobanları hiçbir tapınağa sokulmazlar. Hiç kimse bunlardan kız alıp vermez. Yalnızca kendi aralarında evlenebilirler. Mısırlılar, yanızca yılda iki kez tanrılara domuz kurban ederler ve sadece bu günlerde domuz eti yerler. Bunun dışında kalan diğer dönemlerde kesinlikle domuz eti yemezler. Hint mitolojisinde tanrı Vişnu, "Yaban Domuzu Vişnu" (Varaha) olarak cisimlenir. Vişnu bir kez de, dünyayı içine düştüğü sulardan kurtarmak için yaban domuzu kılığında yeryüzüne gelmiştir. Ayrıca Veda'lardaki fırtına tanrısı Ruda'nın, göklerin domuzu olduğu düşünülür. Eski Çin'de ise domuzlar, ormanların zenginliğini sembolize eder. Hawaii Adası yerlileri, Keoro-Eva adını verdikleri bir tanrıya, domuz kurban ederler. Anadolu'da da tanrıça Kybele'ye doğurgan oluşları nedeniyle dişi domuzlar kurban edilir. Bu olayda kurbanın bütünü tanrıya adanır ve kurban edilen domuz yakılır. Tanrıya ait olan bu kurbandan yemek yasaklanmış olup, yendiğinde günahı çok büyüktür. Belki bu yaklasım, bir noktada domuz eti yenmesiyle ilgili yasagı açıklayıcı olabilir. Antik Anadolu toplumlarının çoğunun inançlarında dişi domuz, insanların ve ekinlerin doğurganlıklarını ve üretkenliklerini simgeler. Erkek domuz ise, bazen erkek tanrıların sembolü olarak belirir. Hititlerde, domuza mitolojik bir anlam yüklenmemiş ve domuza nazaran sıgır, at, koyun gibi hayvanlara daha çok önem verilmiştir . Ancak Sümer'lerde, domuz çok yaygın olarak bakılmış, beslenmis ve etleri tüketilmiştir. Kelt'lerde, yaban domuzu bir tanrıdır ve ancak kahramanlar tarafından yenilen bir kutlama yiyeceğidir. İskit'lerde ise her hayvan, insan bile kurban edilebilir ancak domuz asla kurban edilemez. Eski Türklerin "tonguz" adını verdikleri domuz, kötülenen ve yerilen bir hayvan değildir. Tam tersine önem verilen bir hayvandır. Hatta domuz, 12 Hayvanlı Türk Takvimi'nde 12. yılı simgelemektedir.
Kaplan için ise
Özellikle, Asya halklarının mitolojilerinde önemli bir yer tutar. Kaplan, ateşin yeraltı ya da gökyüzünden çalınarak insana getirilmesinde önemli rol üstlenmistir. Çin mitolojisi kaplan motifinden yana çok zengindir. Eski Türklerde bazen bir ruh, bazen bir tanrı olduguna inanılan kaplan, 12 hayvanlı takvimde üçüncü yıla adını vermiştir. Erken dönemde Türkler tarafından bir tabu olarak kabul edilmiş, saygı gösterilmiş ve öldürülmemiştir. Tibet'lilerde ise kaplanın koruyucu bir ruh olduğu inancı yaygındır. Aynı şekilde pars ve vaşak'da tabu olarak kabul edilmiş ve öldürülmemişlerdir. Jaguar'ın ise Güney Amerika'da çok önemli bir yeri vardır. Çünkü bu hayvan, onun ruhuna sahip olan şamanlar için bir güç kaynağıdır. Şamanların öldükten sonra, jaguar'ların içinde yaşadıgına inanılır.
tanımı verilmiş,
Yine ilgilenen arkadaşlar için diğer şamanik erk hayvanları tariflerini alayım buraya
At: Yunan mitolojisi de en az diğer mitolojiler kadar at konusunda zengin motiflere sahiptir. Denizler tanrısı Poseidon, denizlerin dibindeki muhteşem sarayında yaşar. Atinalılara büyük bir bağış yapmak istediği bir gün, elindeki çatal asayı yere saplar ve yarılan topraktan kisneyerek ve şahlanarak bir at çıkar. Poseidon, arabasını dalgaların üzerinde çeken altın yeleli atlar besler. Ancak, ilk atın bir deniz tanrısı aracılığıyla oluşumu, zaman içerisinde tanrı Poseidon'a kayalıkların tepesinden denize atılmak suretiyle at kurban edilmesi geleneğinin yerleşmesine neden olur. Yunan mitolojisinde çok önem verilen tanrı Poseidon'un at biçiminde insan ayaklı ve denizi simgeleyen mavi yeleleri olan Arione adında bir de oğlu vardır. Yunan mitolojisinde konuşabilen ve inanılmaz derecede hızlı koşabilen Areion adlı bir at vardır. Bu at, aygır kılıgındaki tanrı Poseidon’un, kısrak biçiminde saklanan toprak tanrıçası Demeter ile çiftlesmesinden meydana gelmistir. Yunan mitolojisinin önemli bir motifi de kanatlı at "Pegasos"tur. Pegasos, Medusa adlı bir kadının kafası
kesildikten sonra topraga akan kandan olusmustur. Tanrıça Athena onu dogar doğmaz, sanat perileri Musa'lara büyütmeleri için vermiştir. Bu nedenle Pegasos, sanatçıların hayal gücünü simgeler ve ozanlarca ilham perisi olarak kabul edilir. Tanrılar tanrısı Zeus, sonunda Pegasos'u, gökte bir yıldız yapar..
Yunan mitolojisinde at, tanrıça Artemis'in sembolü olarak kabul edilir ve kutsal olarak kabul edilir (Folkways). Ayrıca, at kulaklı, at kuyruklu, at ayaklı yarı insanlar vardır ki, bunlara Satyr adı verilir. Yaşlıları ise, Silen adını alır.
Bunların dışında yunan mitolojisinde özel öneme sahip, Centaur'lar (At-adam) vardır. Bunlar yarı insan-yarı at biçimli yaratıklardır. Basları, gögüsleri ve kolları, kimi zamanda ön bacakları insan gibidir. Karınlarından arkası at biçimindedir. Yeleleri ve kuyrukları vardır. Dağlarda ve ormanlarda yaşayan bu at-adamlar, çiğ et yerler ve çogunlukla yabani ve azgındırlar.. Binici ile atın birleşmesinden oluşan bu yaratıklar, bir çok efsanede rol oynamışlar ve sürülerin koruyucusu küçük tanrılar olarak kabul edilmislerdir. Özellikle bu at-adamlardan Kheiron (Chiron) adı ile anılanı hastaları iyilestirmekte büyük ün kazanır ve hekimligin kurucularından sayılır. At-adam Kheiron'un annesi Philyra'ya gönül veren tanrı
Kronos, karısının kıskançlıgından korktugu için at kılıgına girer ve Philyra ile öyle birlesir. Bu nedenle tanrı Kheiron, yarı at-yarı insan olarak doğar. Başka bir anlatımla Philyra'nın tanrı Kronos'dan kaçmak için kısrağa dönüştügü ve Kronos'unda bunun üzerine ona at biçiminde yaklaştığına inanılır. Kheiron, doğdugu Pelion dağlarında annesi ile birlikte yaşar ve annesi Philyra oğluna
öğrencilerini yetiştirmede yardımcı olur. Pelion dağlarında yetişen şifalı otları toplar ve insan-hayvan hekimi olarak, öğrencilerine bunların şifalı etkilerini öğretir. Hekimlige yönelik tüm bilgilerini daha doğmadan Tanrı Apollon'dan edinen Kheiron, çeşitli el becerilerine de sahiptir ve Akhilleus'u
yetiştirmiş, tıp tanrısı Aesculap'a ise hekimligi ögretmistir. Akhilleus, Kheiron'dan ögrendigi hekimlik sanatını ve edindiği ilaç bilgisini Troya Savaşında yaralılar üstünde kullanmıştır. Atları da çok seven Akhilleus'un, Pedasos, Balios ve Ksanthos adlı ölümsüz üç atı vardır. Akhilleus, tanrı Poseidon'un babasına armağan ettigi bu atlardan özellikle Ksanthos'a çok baglıdır. Savaşlara Ksanthos ile katılır. Savaşlarda Akhilleus'a hep yardım eden bu ölümsüz at, bir gün dile gelerek efendisine yakında öleceğini bildirir. Trakya krallarından Diomedes, ülkesine gelen yabancıları, atlarına yem olarak yedirmektedir.
Antik Yunan'ın ünlü kahramanı Herakles, Diomedes'i kendi atlarına yedirerek bu vahşi töreye son verir. Hintlilerin Ay tanrıçası olan Çandra'nın, hint mitolojisinde on at tarafından çekilen bir arabada oturduğu düşünülür. Hititiler'in Anadolu'da atı ilk evcilleştiren kavim olduğu bildirilmektedir. Ancak onların mitolojilerinde de at, Hintlilerde oldugu gibi tanrıların bir binek hayvanı olmaktan öteye gidememiştir. Orta Avrupa'daki kavimlerin birçoğunda atlar, tanrının gözde hayvanı olarak kabul edildiklerinden koruma altına alınmışlardır. Asya Türkleri'nin destanlarında önemli bir yere sahip olan atların, bir totem olarak "12 Hayvanlı Türk Takviminde" 7. yıla adını verdiği görülür .Samanlığı kabul eden Türklerle Mogolların inanışlarına göre, at gökten inmiştir. Yakut Türklerine göre de kahramanların atları "Güneş Alemi"nden gelir. Bazı Türk boylarında da atların "Apsatı" adında bir tanrısı olduğundan söz edilir. Bir de kanatlı ve kürekli atlar da vardır ki; bunların hem uçarak, hem de yüzerek Kaf dağının ardındaki "Süt Gölü"nde yaşadıklarına inanılır. Hızır, ölüme çare ararken bu atları görür ama tutamaz. Nihayet "Süt Gölü"ne şarap dökerek atları sarhoş eder ve bir çiftini yakalayıp kanatlarını koparır. Bunları çiftleştirir ve böylece bunlardan at nesli türer. Bir başka efsaneye göre cins atlar, tanrılar ile ejderhalardan türemiştir. Bir başka efsaneye göre de, bir mağarada tanrıların atı bulunmaktadır. Bazı kısraklar oraya gider, çiftleşir ve gebe kalırlar. Cins atlar işte bunlardan türer. Türkistan'da gökten inmiş bakır bir at vardır. Bu at yarıya kadar toprağa gömülüdür. Haziran ayında nehirden bir at çıkar ve bu gökten inmiş bakır at ile çiftleşir. Moğol kahinler, tanrılarla konuşmak için, görünmezlerden gelen bir boz ata binerek göklere çıkarlar. Şamanlar da göğe çıkarken "Pura" adı verilen atları kullanırlar. At, görünmez alemlerden haber getiren, gelecek fenalıkları önceden sezen, dostu düşmanı tanıyan bir yaratıktır. Kahramanların yardımcısı ve silah arkadaşıdır. Gerekirse konuşur ve sahibine nasihatler verir. Bir Moğol inanışına göre de at uçarak, üzerindeki kahramanı cehenneme götürür ve sonra geri getirir.
Eşek:Yunanlılar ve Romalılar tanrı Priapos'a adarlar. Mısırlılar ise onu kötülük tanrısına benzettiklerinden sevmezler. Yalnızca Sümer tanrılarının eşekleri vardır. Mitolojide at kadar önem verilmemiştir.
Sığır: Asya ve Afrika kültürlerinde kutsal olduğu düşünülür. Bolluk ve güçlülük simgesi boğaya ilk olarak Sümer inançlarında ve mitolojisinde rastlanır. Bu motifin daha sonraki tüm inançlarda yer
aldığı ve mitolojik yönden en önemli hayvanlardan biri oldugu görülür. Güç ve bolluk simgesi olusunun yanısıra boğa, dölleme özelliği ve kuvvet yönünden de erkek gücünün simgesidir. Sümerlerde boğa, erkek-insan başlı olarak da tasarlanmıştır. Sümer'de bir boğa, gürleyip ayağını yere sürterse, fertilite gücünün yüksek olduğuna karar verilir. Eski İran'da ise, Geus-Urvan adlı bir boğaya mitolojide önemli bir yer ayrılmıştır. Zerdüşt inançlarına göre, tanrı Ahura-Mazda tarafından yaratılan ve karanlıkların ruhu Ahriman tarafından
öldürülen bu boğanın, tüm hayvanların ruhunu kendisinde topladığına ve tüm yararlı hayvanların ondan türediğine inanılır. Yunan mitolojisinde tanrılar tanrısı Zeus'un diger hayvanlara dönüştüğü gibi, Europa'yı elde edebilmek için bir boğaya dönüştüğü de görülür. Yine eski Yunan'da Minos'un boğası denilen ve insan bedenli, boğa başlı bir canavar da vardır. Girit kralı Minos, tanrı Poseidon’dan tanrıya kurban etmek üzere denizden bir boğa çıkarmasını ister. Poseidon, krala eşsiz güzellikte bir boga gönderir. Ancak boğa, kralın o denli hosuna gider ki; onu sürüsünün içine katar ve onun yerine daha az dikkat
çeken bir sığırı kurban eder. Poseidon, kızartılan sığır etinin kokusunu alır almaz, onun kendi hayvanı olmadığını anlar ve boğasının çılgınca bir öfkeye tutularak Girit’i yakıp yıkmasını sağlar. Kralın esi kraliçe Pasiphae dısında tüm Girit’liler kuduran hayvandan dehşete düşerlerken, kraliçe boğaya aşık
olur ve onunla bir araya gelir. Boga bundan sonra da vahşiliğini sürdürür ve Yunanistan anakarasını yakıp yıkar. Sonunda Marathon yakınlarında öldürülür ve Girit Bogası ya da Marathon Bğası olarak adlandırılır. Hitit öncesi Anadolu'da yaşayan ulusların Seris ve Hurra adını taşıyan tanrı boğaları vardır. Ancak bu mitolojik inançlar arasında en ilgi çekicisi hiç şüphesiz Eski Mısır'a aittir. "Apis
Öküzü" adı verilen ve tanrının ruhunu taşıdığına inanılan hayvan, bu yönde çok güzel bir örnek oluşturur. Memphis'de kutsanan Apis Öküzü'nün, belirli bazı fiziksel özellikler taşıması gereklidir. Bu hayvanın, Memphis bölgesinin yöresel tanrısı olan Ptah'ın ruhunu tasıyıp tasımadıgına ancak rahipler karar verir. Gövdesinde beyaz lekeleri olan siyah renkli bu öküzün, basında üçgen seklinde
beyaz bir işaret vardır. Bu işaret dışında, sırtında da akbabaya benzeyen bir şekil, sağ yanında hilal biçimli bir belirti ve dilinin üzerindeyse hamam böceğine benzer bir şaret bulunur. Aynı zamanda kuyruk tüylerinin de çift olması gereklidir. Üstte belirtilen bu özelliklere sahip olan Apis Öküzüne, yaşadığı sürece, Memphis'deki Ptah Mabedi'nin karşısına yapılmış olan bir tapınakta çok büyük bir özen ve dikkatle rahiplerce bakılır. Gündüzleri belirli saatlerde hava alması için avluya çıkartılan kutsal öküzün her hareketinden, tapınaktaki rahipler bir anlam çıkartırlar. Bu hayvanın ölümü, Mısırlılar için büyük bir mateme neden olur. Ölen öküzle aynı fiziksel özelliklere sahip yeni bir öküz bulunmalıdır. Rahipler süratle kutsal isaretleri bedeninde tasıyan yeni öküzü ararlar. Yeni Apis Öküzü'nün bulunup meydana çıkarılması ise büyük sevinç gösterileriyle kutlanır.
Ölen Apis Öküzleri mumyalanır ve büyük bir cenaze töreniyle Sakkara'da bulunan yeraltı galerilerindeki lahitler içerisine konulur. Ölünce, tanrı İsis'den dolayı İsis-Apis olarak anılan bu hayvan için, "Serapeum" denilen tapınakta ayinler düzenlenir. Yeni bulunan Apis Öküzü, hemen ölenin yerine geçer ve bu şekilde eski totem geleneği yaşatılmış olur. Ayrıca Eski Mısırlılar, gök tanrısını çok büyük bir inek olarak düşünürler ve ona "Hathor" adını verirler. Dünya onun ayakları altında durur ve karnında ise yıldızlar parlar. Hint mitolojisinde ise inek en kutsal hayvandır. Veda'lar çağında ineğe tapılmış ve bunun yansıması günümüze değin ulaşmıştır. Günümüz Hindistan'ında bir ineğin öldürülmesi şiddetle günahtır. Kızılderili mitolojisi sığır motifinden, özellikle boğa motifinden yana çok zengindir. Dünyanın yaratılışı da dahil bir çok mitolojik olayda boğalar rol oynar. Ayrıca buffalolar, Kuzey Amerika yerlilerinin çok önem verdikleri bir totemdir. Afrikalı yerliler, ruhlarının buffaloların içine girip orada yeni bir hayat bulduğuna inanırlar ve onu evrenin babası olarak kabul ederler. Letonyalılarca kabul edilen "Moschel" adında bir tanrı da vardır ki; bu tanrının hasta inekleri iyileştirdiğine ve sütlerini çoğalttığına inanılır . Eski Türklerin 12 hayvanlı takviminde 2. yıl "Öküz Yılı" olarak anılır.
Koyun: Yunan mitolojisinde altın olduğuna inanılan tüylü bir koyun postu ile ilgili bir olay anlatılır. Thebai kentinde kıtlık olmuş ve kral Athamas'ın ikinci karısı, kahinleri kandırıp onlara bu kıtlığın giderilebilmesi için üvey çocuklarının kurban edilmesi gerektiğini söyletmiştir. Kral Athamas'ın ilk
karısı Nebhele'den olan çocukları Phriksos ile Helle tam kurban edileceklerken annesi imdatlarına yetişerek, çocuklarını altın postlu ve kanatlı bir koçun üstüne bindirir ve Karadeniz'e dogru gönderir. Yolda giderlerken Helle, koyunun üzerinden kayıp denize düser ve orada ölür. O günden sonra, Helle'nin denize düşerek öldüğü yer "Helles Pontos" (Çanakkale Boğazı) olarak anılır. Helle'nin
kardeşi Phriksos ise koçla birlikte tanrılar tanrısı Zeus'a giderek koçu ona kurban eder ve altın postu da Zeus bir koru içerisinde saklamaya başlar. Eski Türklerde 12 hayvanlı takvimin 8. yılı koyuna ayrılmıştır. Koyun, sevilen ve kutsal kabul edilen bir hayvandır. Koyunu totem olarak kabul eden Türk boylarının varlığı bildirilmiştir. Bir efsaneye göre; toprağa koyun kemiği ekilecek olursa, oradan kuzular çıkar. Bu kuzuların, göbeğinin topraktan kopması için ürkütülmeleri gereklidir.
Keçi: Tanrılar tanrısı Zeus'u çocukken Girit Adası'nda Amaltheia adlı bir keçi sütüyle besler. Sonraki efsaneler onun bir keçi değil, bir peri oldugu yolundadır. Çok güçlü bir çocuk olan Zeus bir gün sütü ile beslendiği Amaltheia'nın bir boynuzunu kırar. Bu olay üzerine Zeus, elinde kalan boynuz
parçasına her zaman için çesitli nimetlerle doldurulmak veya dolu bulunmak gücünü bağışlar. Daha sonra bu boynuz Romalılarda "Cornu Capiae" adını alır ve keçilerin boynuzu bereket sembolü halini alır. Tanrılar tanrısı Zeus, oğlu Dionysos'u, karısının kıskançlığından koruyabilmek için, bir dönem keçi kılığına sokar ve onu su perileri arasında büyütür. Yine Yunanistan'ın dağlık Arkadia bölgesinde sürülerin özellikle küçükbaş hayvanların ve çobanların tanrısı olan keçi ayaklı Pan yaşar. Doğduğunda keçi kafalı olan, alnında iki boynuz tasıyan,
keçi ayaklı ve keçi kuyruklu Pan'ın sadece boynuzları ve keçi sakalı kalarak yüzü bir insan yüzüne dönüşür. Diğer dinlerdeki Şeytan motifinin keçi sakalını ve boynuzlarını Pan'dan aldığı ileri sürülür. Dağlarda otlayan koyun sürülerini uzun uzun izleyen Pan, aniden ormanların karanlığına dalar ve vahsi hayvanları kıvılcım saçan gözleriyle bulup öldürür. İskandinav mitolojisnde tanrı Thor'un arabasını iki keçi çeker. Tanrı acıktıkça bu keçileri kesip yemektedir. Sonra onları yeniden canlandırıp arabasına koşmaktadır. Keçilerin yeniden canlanabilmeleri için, deri ve kemiklerine el sürülmemesi gerekmektedir. Tanrı Thor yine bir akşam vakti, bir köylünün evinde konaklarken, evin oğlu bu durumu bilmediği için ölü keçi kemiklerinden birinin iligini emer. Tanrı, keçisi sakat kaldı diye bu olaya çok öfkelenir ve keçilerini köylüye bırakıp, köylünün oğullarına arabasını çektirmeye baslar. Eski Türklerde bazı boyların totemi ve tabusu keçidir. Hitit mitolojisinde de keçi motifi vardır. Kırgızlarda keçileri koruyan bir varlığa inanılır ve bu varlık "Çıçan Ata" olarak anılır. Altay Türklerinde de tufan olacağını ilk kez demir boynuzlu, gök yeleli bir keçi haber verir.
Tavsan: Hititlerde totem olarak kabul edilir; kutsal olduğuna inanılır ve eti yenmez. Eski Türklerde de totem olarak kabul edilir ve "12 Hayvanlı Türk Takvimi"nde 4. yıla adını vermiştir. Çin'de ay ile ilişkili olduğu düşünülerek, ağustos aylarının dolunaylarında adına festivaller düzenlenir.
Tavsan, Antik Britanya'da da kutsal olarak kabul edilir. Antik Roma'da ise düzenlenen dini törenlerde çok önemli rolleri vardır ve halk tarafından eti yenilmez.
Kedi: Özellikle Eski Mısır'da çok kutsal bir hayvandır. Mısır'da, "Pahet" adında bir kedi-tanrıça vardır. Tapınağı bir kedi mezarlığı içindedir. Ayrıca bir de "Bastet" adı verilen kedi baslı bir Mısır bereket tanrıçası bulunmaktadır. Kendisi mutlulugun da tanrısıdır. Eski Mısır'da eger bir evdeki kedi doğal olarak ölürse, o evde oturanların hepsi yaslarını belli etmek için kaşlarını kazıtırlar. Ölen kedi özel bir mezarlığa gömülür. Kedilerin mumyalandıkları ya da tunç tabutlar içerisinde toprağa verildikleri bildirilmiştir. Bir evde yangın çıktığında Mısırlılar, kendilerinden önce kedilerini yanmaktan kurtarmak amacıyla çevrelerinde bir çember oluştururlar. Bu şekilde, alevlerden korkan ve çılgına dönen panik içerisindeki kedilerin, alevlerin üzerine atlamalarına engel olurlar. Mısır ülkesinde tapılan bir tanrı ve bir totem olan kedilere gösterilen bu büyük ilgi ve derin sevgi, Hitit'lere ve Urartu'lara da yansımıştır. Eski Mısırlılar bazen, doğan güneş tanrısı Ra'yı, yılana saldıran bir kedi şeklinde düşünürler ve bu şekilde şeytana karşı iyiliğin gücünü kedi ile
sembolize ederler. Kedi Yunan mitolojisinde pek yer almaz. Sadece tanrıça Artemis'in bazen kedi şekline dönüştüğü görülür. Kedi, ilk önce evcilleştirildiği Mısır'daki dokunulmazlığını ve ayrıcalıklı konumunu diğer uygarlıklarda çoğunlukla bulamamıştır. Öyle ki; Eski Mısır'da bir kediyi yanlışlıkla öldüren bir Romalı, Mısırlılarca evinde linç edilmistir. Karanlıkta, gözleri parlayıp bedenleri gözükmediği için kediler, daha sonraki dönemlerde kötü bir üne sahip olmuş ve tekin olmadıkları düsünülmüstür.
Köpek: Yunan mitolojisinde köpekler tanrıça Artemis'in arkadaşıdır. Artemis yanında hep bir köpekle beraber betimlenir. Homeros'un destanlarında insanların en yakın dostu ve koruyucusu olarak tanımlanır. Bu destanlardaki köpeklerin en ünlüsü Argos’dur. Unutulmuştur ve bakımsız bir pislik içinde yaşar. Argos kendisini gencecik bir köpek olarak bırakıp giden Odysseus’u beklemektedir. Uzun yıllar sonra Odysseus’u geri döndüğünde bir tek Argos tanır ama ayağa kalkamayacak kadar bitkindir ve gücü ancak kulaklarını ve kuyruğunu oynatmaya yeter ve biraz sonra da köpek ölür. Ayrıca, "Kerberos" adı verilen ve cehenneme bekçilik yapan yüz başlı bir köpek vardır. Onu yalnızca Herakles alt eder. Ölüsü olanlar Kerberos için mezarlıklara yiyecekler bırakırlar. Kerberos’un soyundan gelen köpeklerin günümüz Yunanistan’ında yasadıgı ileri sürülmektedir . Ancak yine de Eski Yunan'da köpekle ilgili anlatılar çok degildir. Eski Türklerde köpek 12 hayvanlı takvimde 11. yılı simgeler. "Barak" adı verilen ve tüyleri çok uzun olan bir köpek Sümer'lerde olduğu gibi, Türklerde de kutsaldır. Samanlar, Barak'a binerek göklere çıkarlar. Eski Türkler ayrıca, köpek başlı, sığır ayaklı bir ulusun varlığına inanırlar. Samanlar boyunlarına köpek resim ve heykelleri takarlar. Kazak mitolojisinde "Kurmay" adlı bir kuşun yumurtasından, köpek yavruları çıktığı anlatılır. Büyük tanrı Ülgen, cansız olarak yarattığı ilk insanları kötülük tanrısı kardeşi Erlik'in şerrinden korumak için, köpeğe bekçilik görevi verir ancak
Erlik köpeği kandıracaktır.
Arslan: Birçok mitolojide hayvanların en güçlüsü ve bundan ötürü de kralı sayılan arslan, güçlülük, yüreklilik ve güneşin simgesi olarak tanrılık özelliği de kazanmıştır. Mısır mitolojisinde tanrıça Tefnut (Tefnet); nemlilik/rutubet tanrıçası olarak bilinir ve arslan başlıdır. Mısır'da savaş tanrıçası kutsal bir hayvan olarak kabul edilen dişi arslan ile temsil edilir. Ayrıca, kapıları kükreyen arslan motifleriyle süsleyen Mısır'lılar, tapınaklarına da arslan imajları
yerleştirmişler ve bu şekilde arslanın koruyuculuk özelliğinden yararlanmışlardır. Eski _ran'da ise ileriki süreçlerde, sfenks özelliginde insan başlı arslanlar belirecektir. Babil ve Asur'da arslanlar avcılık için de eğitilmişlerdir. Babil'de savaş ve aşk tanrıçası İshtar'ın yanında hep bir arslan vardır. Sümer güneş tanrısı Marduk ise, gücünü sembolize eden bir arslana sahiptir. Hint mitolojisinde tanrı Vişnu, dokuz kez yeryüzüne inmiş ve her birinde de başka bir kişilikte görünmüstür. Tanrı Vişnu, yeryüzüne dördüncü inişinde arslan olarak belirmiştir. Arslan hint mitolojisinde kuzeyin koruyucusudur. Ayrıca Budizm'de yasaları arslan korur. Çin mitolojisinde ise arslan genellikle, bir küre ya da bir top ile birlikte düşünülür. Bu topun, yumurtayı belki de dünyayı temsil ettiğine inanılır. Ayrıca, erkek arslanların pençelerinden süt salgıladıkları belirtilmistir.
Arslan, Yunan mitolojisinde de kullanılmış bir güçlülük simgesidir. İnsanlaştırılan tanrılara karşı, tanrılaştırılan bir insan olan Herakles, zaman içerisinde bir masal kahramanına dönüşmüş ve Yunan kahramanlığının ve cesaretinin simgesi sayılmıştır. Herakles, bir çok mitolojik öyküye sahne olan Kitharion dağlarının ormanlarına korku salan Kitharion arslanını öldürmüştür. Herakles ayrıca, Nemea bölgesini kasıp kavuran ve canavarlardan doğmuş Nemea arslanını okları ve topuzu ile alt edemeyince, kolları arasına almış ve elleriyle boğarak öldürmüştür. Binbir güçlükle yüzdüğü postunu da kendisine zırh edinmistir.
Yine Yunan mitolojisinde oğullarından biri, bir arslan tarafından parçalanan Kral Megareus, kızını, oğlunu öldüren arslanın hakkından gelecek adama vereceğini bildirir. Bu ise, tanrılar tanrısı Zeus'un torunlarından Alkathoos talip olur ve arslanı öldürüp kızla birlikte krallığa da sahip olur. Afrika kıtasının bazı bölgelerinde hayvan-insan miti çok yaygındır. Bu inanca göre bazı insanların ruhlarını hayvanlara göç ederler. Bu olgunun en sık rastlanan örneklerinden biri de arslaninsanlardır. Eğer ruhun içine girdigi hayvan vurulup öldürülürse, ruhun gerçek sahibi olan insanın da hemen öleceğine inanılır. İngiltere Krallığının "Lyonesse" (Dişi Arslan) adına kurulduğu yolunda söylenceler vardır. Efsanevi Kral Arthur dönemi kraliçelerinden birinin adı Lyonos'dur. Oysa arslan, Britanya adasının doğal hayvanlarından biri değildir. Arslan simgesi ve olgusunu İngiltere'ye Romalılar götürmüş olabilir. Romalı'lar da arslan simgesini, tanrıça Kybele ile beraber Anadolu'daki uygarlıklardan almış olabilirler. Bir çok kahramanın arslanlar tarafından büyütüldüğü, bir çok ulusun da arslanlar tarafından emzirilen, büyütülen ve eğitilen bir atanın soyundan türediği (Moğollar gibi) ileri sürülmüştür. Anadolu mitolojisinde genellikle yiğitligi ve koruyuculugu simgeleyen arslanların; şehirlerin, konakların ve tapınakların giriş kapılarında kabartmalarına ya da heykellerine rastlanır. Ana tanrıça Kybele, otururken ve hatta doğum yaparken, her iki yanında bulunan dişi ve erkek arslanlara dayanır. Tüm hayvanların kraliçesi (Potnia theron) 'de olan Kybele, doğa üstüne var olan sonsuz egemenliğinin bir simgesi olarak arslanlarını yanından ayırmaz. Hitit'li tanrıların arabalarını ise arslanların çektiğine inanılır.
Kurt:Türk mitolojisinin ilahıdır. Türkler, atalarının boz renkli bir kurt olduğuna, bazı Moğol boyları ise erkek bir kurtla dişi bir geyiğin birleşmesinden türediklerine inanırlar. Kurt bir totemdir. O bir hayvan-ata veya hayvan-ana sembolüdür. Ayrıca bir türeme sembolüdür. Bazı Türk boyları, alacalı
renkli ve kurt şeklindeki bir ilahın, bir hükümdar kızı ile birleşmesinden doğduklarına inanırlar. Kurtlarla evlenip yeni boylar oluşturma ve kurtlardan gebe kalma öyküleri Türkler arasında çok yaygındır. Kurttan türeme efsanesi Göktürk'lerde de vardır. Orta Asya Türk'lerindeki boz renkli kurt inancı, ilkel totemciliğin bir kalıntısıdır. Hemen tüm Türk boyları, bir bozkurtun varlığına inanırlar. Türklerin ünlü Bozkurt ve Ergenekon destanlarında kurt motifi hep öndedir. Türklerde genellikle kurt öldürmek iyi sayılmaz. Uğurlu, hayırlı ve sifa verici bir hayvan olduguna yönelik düsünceler yogunluktadır. Bazı Moğol boyları ise, Borte-Çine adını verdikleri erkek bozkurtun, dişi akgeyik Goa-Maral ile çiftleşsmesi sonucu doğan "Bataçihan"ın ataları olduğguna inanırlar. Anadolu mitolojilerinde kurt motifi; Hitit'lerle ortaya çıkar. Hitit'lerde kurt tanrının yoldasıdır. Orman tanrıları kurtları çok severler ve onları yanlarından ayırmazlar. Ancak Hitit'lerde kurt kesinlikle bir totem değildir. Roma İmparatorluğunun kurucuları olarak kabul edilen Romus ve Romulus'un öyküleri de kurt motifinin kullanıldığı ilginç bir öyküdür. Savaş tanrısı Mars'ın oğulları olan Romus ve Romulus'u Tiber nehri kıyılarında bulup emziren yine bir dişsi kurttur. İskandinav mitolojisinde Fenris adı verilen son derece yırtıcı bir kurt vardır. Bu vahsi kurt,
savaş tanrısı Odin'i yok eder. Ancak tanrı Odin, her zaman yanında iki kurtla betimlenecektir. Ayrıca İskandinav'lar, güneş ile ay'ın peşine iki tane vahşi kurtun takıldıgını düşünürler. Bu nedenle ay ve güneş sürekli hareket halindedir.
Tilki: Özellikle Japon mitolojisinde çok kutsaldır. Tilki, Pirinç tanrısı ile eş tutulacak derecede kutsaldır. Bu adet, Japonların çok eski dönemlerinden kalmıştır. Tüm tapınaklarda tilki resimleri ve kabartmaları göze çarpar. Bir inanca göre de; tilki insanın içine et ile tırnak arasından girer ve insanın içinde bağımsız olarak yaşayarak "tilki hastalıgı " adı verilen bir akıl hastalıgına neden olur. Bu hastalıga yakalananlara "tilki basmış" denir. Tilki'lerin diğer doğu kültürleri ve Amerikan yerlilerince şekil değiştirdiklerine ve doğaüstü güçlerle dolu olduklarına inanılır. Eski Yunan mitolojisinde, Teumessos dağlarında yaşayan ve Teumessos tilkisi olarak adlandırılan bir tilki vardır. Thebai ülkesine tanrı Dyonysos'un bela ettigi bu yırtıcı ve insan yiyen canavarı kimse yakalayamaz. Sonunda Kephalos ev köpegi Prokris ile gelir ve köpek ganimetini kovalar. Tanrılar, ikisi de son derece hızlı koşan bu hayvanların berabere biten koşu yarışmasını onları taşa çevirerek bitirirler.
Ayı: Dünyanın bir çok yerinde insanların atası sayılması ve içinde kutsal bir yaratığın daha doğrusu tanrı'nın ruhunun yaşadığı inancı, ayı kültünün doğmasına yol açmıştır . Ayı'yı öldürmekle, içinde taşıdıgı kutsal varlığın da özgürlüğüne kavuşacağı inancı yaygındır. Böylece, dünyaya ait bedeninin tutsaklığından kurtulan kutsal varlık, kendisini kurtaranlara da mutluluk getirecektir. Ayı ile ilgili inanç ve törenler, taş devrine değin uzanır. En çok Kuzey Asya ve Kuzey Amerika yerlilerinin mitolojilerinde yer alır. Ayı ile ilgili rütüeller, uzun süreli bir uğraşlar bütünüdür. Burada, tanrı ya da tanrılar için kurban verilmesi farklı bir boyutta değerlendirilerek, zaman içerisinde tanrının kendisinin kurban edilmesi şeklinde bir uygulamaya dönüşmüştür. Bu yörelerde şamanlar, ölümün bir ayının sırtında yolculuk ettiğine inanırlar. Ayılara tapma, yalnızca Asya ve Amerika ile Afrika ülkelerine özgü olmayıp, Kelt'ler ve
Cermen'ler arasında da yaygın bir inançtır. Bugün Bern, Berlin gibi kentlerin sembollerinin ayı olusu, Artio adındaki Kelt ayı-tanrıçasından köken alan bir uygulamadır. Güç ve korumanın simgesi olan ayıların kış uykularına yatmaları ve bu uykunun bir çok topluluk tarafından ölüm olarak değerlendirilmesi nedeniyle, kış uykusundan kalkan ayıların ruhlarının yeniden doğduğuna inanılır. Yine Amerikan yerlileri, kış uykuları nedeniyle ayıların doğaüstü güçlerle ilişki içerisinde olduklarına ve siyah ayıların ise batının koruyucusu olduğuna inanırlar. Sümer mitolojisinde yer almayan ayı motifine, Hint mitolojisinde kral ya da lider konumunda rastlanılır. Yunan mitolojisinde tanrıça Artemis'in yanındaki perilerden biri olan Kallisto, tanrılar tanrısı Zeus'tan hamile kalınca, bakire Artemis onu dişi bir ayı haline getirir ve Zeus'da onu gökyüzünde "Büyükayı Takımyılıdızı"nın arasına yerleştirir. Ayrıca, Yunanlı bir avcı kız olan Atalante'yi, bir dönem ayıların emzirerek büyütmeleri dışında, antik Yunan'da ayıyı konu edinen mitolojik bir motiferastlanmaz. Çin'in kuzey kavimlerinden Gavli'lerin hükümdar ailesinin, bir sihirbaz ile bir ayının evliliginden oluştuğuna inanılır.
Eski Türklerin şamanlık inançlarında da, ayı kutsal bir hayvandır. Ayı, orman ruhlarının temsilcisi ve ormanın tanrısıdır. Ayı-tanrı'ya Kıpçak Türkleri "Baba" derler ve bir tabu olarak ormana girdiklerinde ayının adını anmazlar. Bazı Türk boyları gibi Baskurt'lar da, atalarının ayı olduguna ve ondan türediklerine inanırlar. Kızılderililer ise ayının, gökyüzündeki "Büyükayı Takımyıldızı"nı oluşturduğuna inanırlar.
Çakal: Eski Mısır'da ölülerin ve mezarlıkların tanrısı olan Anubis'in, çakal başlı ve insan gövdeli olduğu düşünülür. Ölülere öte dünyanın yolunu gösteren, onları oraya ulaştıran çakal başlı Anubis'in, mumyalama tekniğinin de kurucusu olduguna inanılır.
Geyik: Yunan mitolojisinde altın boynuzlu, tunç ayaklı bir geyik vardır. Kyrenia geyiği adı verilen bu hayvan, tanrı Apollon, tanrıça Artemis ve tanrıça Afrodit'in koruduğu sihirli bir hayvandır. Herakles onu bir yıl kovalar ve sonunda okla yaralayarak yakalar . Antik Yunan'da yaman bir avcı
olan Aktaion, bununla çok fazla övününce, tanrıça Artemis onu bir geyik haline dönüstürür ve 50 köpeğini üzerine saldırtarak onu parçalatır. Tanrıça Artemis, bazen geyik kılığına girer. Yine böyle bir gün, Nakses adasında avlanan iki kardesin karsısına çıkar ve onları peşine düşürerek bir uçurumdan aşağıya yuvarlanmalarına neden olur. Eskimolar tarafından Ren geyigi-tanrıça olarak kabul edilen ve "Pinga" adı verilen geyik, bütün hayvanların koruyucusudur. Nerede bulunduğu ve ne biçimde olduğu, hiç kimse tarafından bilinemez çünkü, kendisi kimseye gözükmez. Amerikan yerlilerince geyik, tanrılar yolunun
rehberi olarak kabul edilir. İrlanda ve Galya'da geyiklerin ruhları, bir sonraki yasama aktardıklarına inanılır. Kelt efsanelerinde beyaz geyik motifine çok sık olarak rastlanılır. Hint Veda'larında da geyiğin, rüzgar tanrısını temsil ettiği anlatılır. Eski Anadolu mitolojisinde, insanların alın yazılarına egemen olan Hitit kader tanrısı Runda, yanında hep bir geyikle dolaştığından, geyik Hitit'lerce kutsal olarak algılanmıstır. Runda, ayrıca bir av tanrısı niteliği de taşımaktadır. Onun bir kartalı, bir deyneği ve bir geyiği bulunmaktadır. Runda, daha sonraki çağlarda Avrupa'nın çesitli mitolojilerine de girerek oradaki tanrılar ile kaynaşacaktır. Eski Türk'lerde geyik, kutsal bir hayvan ve bir totem olarak değerlendirilir. Oğuz Kağan destanında Oğuz Kaan, ormandaki canavarı yakalammak için yemlik olarak bir geyiği ağaca bağlar. Moğol ve Tatar'larda da geyik, yol gösterici ve kurtarıcıdır.
Fil: Hint ve Afrika mitolojilerinde, bu ağır ve barışçıl hayvan degisik biçimlerde izlenir. Hint mitolojisinde Buddha, dünyaya beşyüzelli gelişinden birinde de fil kılığına bürünür. Himalaya dağlarında fillerin kralı olur ve iki fil karısı vardır. Afrika'da ise bazı kabileler, fil avı sırasında filin üzerine mızrak atarken, bir yandan da file; kendilerini öldürmemesini ve kendisinin çok güçlü olduğunu söylerler. Fil öldürülünce, ölümünün ona bir kaza olduğu söylenir ve ondan özürler dilenir. Filin hortumu da ölümünden sonra büyük bir törenle
gömülür.
Maymun: Eski Mısır'da herşeyi yaratan ve yazıyı bulan hekim-tanrı Thot maymun kılığına girer ve öyle betimlenir. Maymunun yaşadığı coğrafyada yer alan uygarlıkların çoğunda maymuna tapınma olayı görülmektedir.
Fare: Eski Türkler ve Çinli'lerce kutsal kabul edilir. Türklerin 12 hayvanlı takviminde ilk yıl fare yılıdır. Buna bağlı olarak da eski Asya toplumlarında kedi pek sevilmez . Sadece Mısır'da fareye de tapıldığı bilinmektedir.
/ Hindistan da fare tanrı figürü var Jain tarikatı mesela felsefesinin temelini "Kullar tanrılarından birşey niyaz etmek isteseler bunu fareler aracılığıyla ile yapmalı" düşüncesi oluşturuyor.
Bu hindular, tapınakta farelerin kulağına dileklerini sıralıyor, fareler bu dilekleri tanrıya iletiyor. Yani bu tarikatın inanışında fareler elçi oluyor.
Karni Mata tapınağında 600 senedir farelere tapılmaktadır mesela, bütün ziyaretçilere ayakkabıları çıkartılıyor. Farelere büyük bir saygı ile sunulan yemeklerin artanları da farelere tapanlara veriliyor. Onlar için fare saçması ile ıslanmış yemek oldukça kutsal.
Tapınakta yaşayan farelerin gelecek yaşamlarında çok önemli dini kişiler olarak doğacaklarına inanılıyor. Onlara ibadet edenlere göre bu ruhlar günümüzde fare olmayı tercih etti.
gibi...