Daren günlüğü... #8
…Yaratık ayağa kalktı, hırıltıları içime ürperti tohumları atıyordu ama karşımdaki bu kişi bunlara öfkeden başka bir tepki vermiyordu. Şaşkın bakışlarım arasında birbirlerini bir müddet süzdüler. Birbirlerini inceledikten sonra yavaşça daire çizmeye başladılar hafif adımlara beni ortalarına alana kadar devam ettiler. İkisinin de gözü arada bana kayıyordu. Bu savaşın amacı bendim bunu anlamıştım ve buradan uzaklaşmam gerektiğini düşündüm. Yaratığın gökyüzüne dönerek attığı çığlık bu düşüncemi daha da ateşlendirdi. Çığlıktan sonra birbirlerine hücum ettiler silahlarının çarpışma sesleri arasında hareket kabiliyetimi sorguladım. Biraz zorlansam da hareket etmeyi başardım ikisinin de birbirlerine odaklanmışlardı bu kaçmak için en uygun zamandı. Bir anda arkamı dönüp kaçmaya başladım olabildiğince hızlı koşmaya gayret ediyordum. Çarpışma sesleri hala çok sert bir şekilde geliyordu. Bu karanlıkta ancak önümü zor görüyordum olabildiğince uzaklaştığımı düşündüm birazda yorulmuştum bir ağacın arkasına girip sırtımı dayadım nefesimi toplamaya gayret ediyordum. Sesler hala kulağımı tırmalıyordu. Ağacın kenarından çarpışmanın olduğu yere doğru baktım pek bir şey görünmüyordu ama seslerden olanları tahmin edebiliyordum.
Tekrar ağacın gövdesine sırtımı verip nefesimi biraz daha toplamaya gayret ettim. Biraz daha dinlendikten sonra koşmaya devam ettim sesler giderek azalıyordu. Arada arkama dönüp bakıyordum lakin hiçbir şey göremiyordum. Bir müddet böyle devam ettikten sonra bir patikaya ulaştım, soğuk esintilerin haricinde boş olan bu patika en azından biraz aydınlık bir bölgeydi. Hiç olmasa ormanın karanlığından kurtulmanın sevinciyle patikada kalmaya karar verdim. Fazla beklemenin iyi bir fikir olmayacağı düşüncesiyle patikanın sağ tarafından ilerlemeye karar verdim. Başıma gelenlerin stresinden biraz olsun uzaklaşmanın verdiği mutlulukla rahat bir nefes alıp yoluma devam ettim. İlerlerken aklım çarpışanlardaydı. Gözleri tuhaf olan varlık iyi bir şey değildi bunu biliyordum ama diğeri hakkında bir fikrim yoktu. İki seçenek vardı aklımda ya beni kurtarmak için oradaydı ya da beni kendisi için istiyordu. Hangi seçeneğin doğru olabileceği konusunda pek fikrim yoktu yinede dikkatli olmam gerektiğini kendi kendime öğütlüyordum. Bir müddet yürüdükten sonra bir şey fark ettim.
Etraf olması gerektiğinden daha sessizdi hatta esintilerin o ağaçları ve bitkileri salladığı ses bile yoktu ortalıklarda, bu durum beni rahatsız etmişti adımlarımı daha dikkatli atmaya gayret ediyordum ortamdaki tek ses kaynağı bendim ve her an bir şeyler olabileceği hissi çok yoğundu. Sakin ve dikkatli adımlarla yoluma devam ediyordum, etrafımı sürekli kolaçan ediyordum en ufak bir çıtırtıyı bile kaçırmak istemiyordum. Arada bir arkama dönüp bakıyor etrafı izliyordum. Birkaç adım sonra tuhaf bir psikolojiye girmiştim, sanki biri beni izliyordu. Adımlarımı hızlandırdım, yaklaşık iki üç adım da bir arkama bakıyordum. Bir süre böyle devam ettikten sonra çıtırtı sesleri gelmeye başladı iyice tedirgin olmuştum. Daha hızlı bir şekilde ilerlemeye başladım seslerde buna göre artıyordu. Kalp atışlarım hızlandı, sakin kalmaya çalışıyordum tehlikeli bir durumda tekrar kaçmak için gücümü toplamaya gayret ediyordum. Bir iki adım daha atıp durdum ve arkamı döndüm. Sesin geldiği noktaya odaklanmaya çalışıyordum lakin ben durunca seslerde kesilmişti. Tehlikeli bir durum olmadığına kendimi inandırmaya çalışıyordum. Durmak pekte mantıklı bir fikir olmasa da durumun açıklığa kavuşturmak için gerekliydi. Ses kesilmişti bende biraz olsun rahatlamıştım. Rahat bir nefes alıp yoluma devam etmeye karar verdim. Arkamı dönüp yürümeye başladım, birkaç adım attıktan sonra ormanın içinden bir şey önüme doğru fırlayıverdi.
Bu o yaratıktı! Daha korkutucu bir görüntüsü vardı, vücudunun çoğu yerinde yara izleri belli oluyordu. Göğsündeki tuhaf işaretler hala kendilerini koruyorlardı. Yüz ifadesi daha farklıydı artık duygusuz değildi bir ifadeye bürünmüştü. Hiç şüphesiz bu öfkeydi, ifadesinden beni artık daha fazla istediğini anladım. Elindeki bıçak dikkatimi çekti, kırmızı kanla lekelenmiş bu bıçak hiç şüphesiz biraz önce savaştığı kişinin kanıydı ve buda çarpışmanın galibini gösteriyordu.
Gözlerini bana dikmiş öylece bakıyordu. Bende korkumdan ve şaşkınlığımdan hareket edemiyordum. Kaçmalıydım, olabildiğince hızlı koşmalıydım. Peki, buna gücüm var mıydı? Denemeliydim, derin bir nefes alıp vermeden dönüp koşmaya başladım. Var gücümle koşuyordum, hemen bir bağırış sesiyle peşimden gelmeye başladı. Elimden geldiğince hızlı koşmaya çalışıyordum oda aynı şekilde beni tüm gücüyle kovalıyordu. Nefesim yettiğince elimden geldiği tüm kuvvetimle koşsam da yorulmuştum birkaç adım sonra sendelemeye başladım ve yüz üstü yere kapaklandım. Koşmayı bırakmış ve sakin adımlarla arkamdan geliyordu. Zorla nefes alıyordum, iyice yaklaşmıştı artık son bir gayret kollarımdan destek alarak kalmaya çalıştım. Aniden sırtımda onun ayağını hissettim, darbeyle olduğum yerde kaldım. Ayağı sırtımda iken tekrar tüm gücüyle bağırmaya başladı. Gözlerim kararmıştı, her nefes alıp verişimde topraktan kalkan o hafif tozları bile zor seçer olmuştum.
Bağırtısı bittikten sonra ayağını sırtımdan çekti ve sağ kolumdan tutup beni yüz üstü çevirdi. Enerjim tükenmişti. Ne yapacağımı bilmiyordum çaresizdim, üzerime oturdu elindeki bıçağı yan tarafına bıraktı. Elleriyle kafamı tutup yere çarptı, artık tamamen sersemlemiştim buda yetmezmiş gibi suratıma üst üste iki yumruk darbesiyle beni etkisiz hale getirmişti. Berbat bir haldeydim acı çekiyordum, korkuyordum daha da kötüsü bu gizemli yerdeki yolculuğum belki de başlamadan bitecekti. Belki de onun sözünü dinleyip sabırsız olmasaydım bunlar başıma gelmezdi. Keşke… Keşke onu dinleseydim.
Üzerimdeki giysiyi yırtarak göğsümü açtı. Bıçağı tekrar eline alarak göğsüme sürmeye başladı. Ne yaptığını bilmiyordum sadece acı çekiyordum. Dayanamıyordum elimden geldiğince bağırıyordum. Acının etkisiyle karşı koymaya çalışsam da gücüm onun karşısında bir işe yaramıyordu. Bu son olamazdı olmamalıydı bir şeyler yapmalıydım. Ona engel olmalıydım ama elimden hiçbir şey gelmiyordu.
Sonunda göğsüme yaptığı şey bitti büyük ihtimalle kendininki gibi bir işaretti ne anlama geldiğini bilmiyordum. Aslında bunun bir önemi yoktu kurtulmalıydım ona engel olmalıydım ama güçsüzdüm. İşi bittikten sonra başını gökyüzüne doğru çevirip bir şeyler fısıldamaya başladı. Giderek sesini arttırıyordu, fısıltıları normal konuşma sesine döndü ama hala bir şey anlamıyordum hangi dilde konuşuyordu. Giderek sesini arttırdı artık bağırıyordu hem de gücü yettiği kadar durum giderek kötüye gidiyordu. Ellerini bıçağın sapında birleştirdi ve yavaşça yukarı doğru kaldırdı. Yüzünü bana çevirdi. Bağırmayı bıraktı olmayan gözlerini gözlerime dikti. O bıçağı göğsüme indirdiği zaman her şey bitecekti bu çok barizdi. Son fırsat artık buydu benim için bunun olmasına izin veremezdim ne pahasına olursa olsun o bıçağın göğsümde yeri yoktu. Burayı bulmak için hayatım boyunca bekledim bu kadar çabuk vazgeçemezdim.
O son hamleyi durdurmam lazımdı, bu kadar erken veda edemezdim buraya hayır! Bıçağı indirişiyle varlığın bileklerinden tutuşum bir oldu. Var gücümle itiyordum oda aynı şeyi yapıyordu, bıçak sabitti ama gücüm giderek azalıyordu. Fazla dayanamazdım biliyordum. Var gücümüzle bağırıyorduk ikimizde, dayanmam uzun sürmedi bıçak göğsüme doğru giderek yaklaşıyordu. Her saniye umudumu yiyip bitiriyordu. Vazgeçmek istemiyordum bunu hiç düşünmemiştim, teslim olamazdım umudum bitse bile yerini mucize arayışına çeviriyordu. Bir şeyler olmalıydı beni bu durumdan kurtaracak bir şeyler.
Bıçakla tenim arasında artık çok az bir mesafe vardı. Kötü sona belki de olabildiğinde daha da yakındım sadece bir iki saniye kadar. Varlık bir anda yüzünü sağ tarafa çevirdi, çevirir çevirmez yüzüne aldığı bir darbeyle savruldu. Bu o adamdı ikinci kez beni kurtarmıştı. Vücudunun çoğu yeri kanlar içerisindeydi. Saçları dağılmış, kaşı yarılmış ve çok yorgun görünüyordu. Yaratıkla olan çarpışmasından geriye kalan gücüyle yine karşımda dikiliyordu. Tekrar bana aynı bakışı attı, nefesi kesilmişti sanırım bizi bulması zor oldu. Biraz olsun rahatlamıştım, artık onun iyi biri olduğuna kendimce karar verdim. Elini uzattı ve beni kaldırdı. Elini omzuma koydu ve hızlı nefes alıp verişiyle iki kelime sarf etti.
—İyi misin?
Kendimi toparlamaya çalışarak başımı hafif sallayabildim.
—Tamam. Şimdi geri çekil ve şu ucubeyle işimin bitmesini bekle...