Daren günlüğü ...

  • Konbuyu başlatan Konbuyu başlatan enesuynk
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
gerçekten zevkle okudum. cümleleriniz, hikayeniz müthiş. Paylaştığınız ve farklı açılardan bakmamızı sağladığınız için teşekkür ediyorum.
 
devamını bekliyoruz daha önce bu kadar sürükleyici bir şey okuduğumu hatırlamıyorum.Tabi Harry Potter kitaplarını saymazsak. :hurray:
 
[h=2]Daren günlüğü... #7[/h]Ateş kıvılcımları arasında gördüğüm yüzünün soğukluğu ateşin verdiği tüm sıcaklığa galip geliyordu. Benden ne beklediğini bilmesem de o şey için artık şimdiden bir umutsuzluğa kapıldığımı hissetmiştim. Bir an önce ortamın havasını değiştirmek istiyordum. Umut benim yegâne güç kaynağımdı ve şuan bulunduğum durum umuduma sert darbeler indirirken bir şeyler yapmam gerekiyordu bu bilinmezlik hali canımı sıkıyordu. Kendimi tutamayıp bir anda soru verdim:

—Benden ne bekliyorsun?

—Bu soruyu kendine sormalısın evlat asıl sen kendiden ne bekliyorsun?

Yeniden cümleleriyle beni nakavt etmeyi başarmıştı beni kendimle konuşmaya götüren bu cümlenin akışına bıraktım kendimi çaresizle.

Gerçekten kendimden ne bekliyordum? Bu hayat ne içindi? Peki ya burası? Hayatım boyunca aradığım o amaç niye halen ortalarda yoktu. Bunların cevabı bende yoktu. Hayat denilen bu yanılsamada da aradığım cevap olmadığı aşikârdı. Hep sıradanlıktan nefret etmemin sebebi neydi? Sürekli bir umut bekledim beni bu sıradanlıktan çekip çıkaracak bir şey gelsin diye. Ama zaten orada değil miydim? İşte! İşte burası sıradanlık çukurumdan beni kurtaracak merdiven. O halde yana döne aradığım amaç buralarda bir yerde olmalıydı. ARADIĞIM TEK GERÇEK BENİM İÇİMDE.

O an kendime olan uzaklığımı bütün gerçekliğimle anladım. ‘’Ben’’ dediğim şeyi aslında hiç tanımıyormuşum. Ne kadar kötü bir durum kendimden bir haber geçirdiğim o kadar zaman boşa giden onca yıllar ama artık bir kırıntı var elimde. Gözle görünmeyecek kadar olsa bile yine bir parça. Binlerce kilometrelik yolda bir adım atabilmek… İşte umut budur.

Bulunduğum durumdan ihtiyarın soğuk sesiyle çıkıverdim. Ateşe doğru bakarak:

—Cevabını bulabildin mi?

—Evet

—Neymiş?

—Umut ve inanç, işte bunlar kendimden beklediğim yegâne şeyler.

—Neye umut ve neye inanç?

—Sonunda pişman olmayacağım bir amacı bulacağıma…

Kendimden en çok emin olduğum an, hayatım süresince en kararlı olduğum an işte tam bu andı aradığım sadece bir amaçtı. Tüm umudum ve tüm inancım o amacı bir gün bulacağıma dairdi.

Yaşlı adamın göz kapakları açılmıştı. Şaşırdığını her halinden belliydi. Gözlerini benden çevirip ateşe bakmaya başladı. Dudakları hareket ediyordu bir şeyler söylüyordu ama duyamıyordum. Gözlerini kapattı ve dudaklarını hareket ettirmeye devam etti. Birden ateş kıvılcımlar içinde yükseldi ve aynı hızla söndü. İhtiyar gözlerini açtı telaşlı bir şeklide sopasını aldı ve ayağı kalktı.

—Hadi gidiyoruz!

Nereye diye soramadan arkasını döndü ve hızlı adımlarla ilerlemeye başladı. Ne olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu hemen kalkıp peşine düştüm. Evin etrafındaki daireden çıktık etraf eskisinden daha karanlıktı. İhtiyar giderek hızlanıyordu yetişmekte zorluk çekiyordum.
Etraf giderek kararıyordu ihtiyarda aynı oranla karanlığında arasında kayboluyordu. Birkaç adım sonra ihtiyarı gözden kaybettim. Ne kadar seslensem de karşılık bulamadım. Koca ormanda bir başıma kalakalmıştım.

Etraf soğuk ve karanlıktı, ürperdiğimi ve korktuğumu hissettim. Soğuk rüzgârlar arasında titriyordum. Giderek soğuyordu ortalık bir anda böyle bir hava değişikliği normal değildi ters bir şeyler olduğu belliydi. Bu fikirde aynı soğuk rüzgârlar gibi içimi soğutuyordu. Ortalığı basan sert karanlıkta önümü görmekte zorluk çekiyordum. İhtiyarın bu ani hareketi nedendi ki ateşin bir anda coşup sönmesi de pek hayra alamet değildi. Düşünceler arasında ağır ağır ilerleyişime devam ettim. İlerlerken bir taş parçasına takılıp yüz üstü yere düştüm. Kafamı kaldırıp hafif doğrulmaya çalıştığımda çıtırtı sesleri duydum. Biri yakınımda bir yerlerde yürüyordu. Sesin geldiği yönü tayin etmeye çalışıyordum, biraz daha odaklanınca sağ tarafımdan geldiğini öğrendim. Başımı kaldırıp o yöne doğru baktım evet karanlığın içinden biri geliyordu ama bu ihtiyar değildi. Uzun boylu ve yapılı birine benziyordu. Yüz hatları karanlıkta belli olmuyordu.


Az biraz daha doğrulmak için elimi toprağın üzerine bastırdım ayaklarımı kendime doğru çekerken çalılardan çıkardığım sesle o şeyin dikkatini üzerime çektim. Bana doğru döndüğünü gördüğümde hemen başımı eğip olduğum yerde hareketsiz kalmaya çalıştım. Sesler giderek artıyordu bana doğru geliyordu. Bir gariplik vardı. Onun bana attığı her adımda etraf biraz daha soğuyordu. Kalp atışlarım ortamdaki sessizliği bozuyordu ve o giderek bana yaklaşıyordu. Ne yapacağımı bilmiyordum korkuyordum. Bana yaklaşırken ezip geçtiği çalı çırpının sesleri beynimin içinde yankılanıyordu. Ses iyice artmıştı artık aramızda birkaç adım vardı. Bir adım daha attık ve durdu.
Evet durdu. Gözlerimi kapatıp hafif nefes alarak sakinleşmeye çalıştım ama nafile. Kalbimin sesi beni ele verecekti neredeyse. Gözlerimi açtım ve gizlendiğim çalının boşluklarından ona bakmaya çalıştım. Belinde kuru kafa motifleriyle süslenmiş garip bir bıçak vardı. Vücudunu saran sıfır kollu bir giysi vardı üzerinde. Güçlü bir yapısı vardı. Yüzüne bakmaya çalıştım sol tarafıma doğru bakıyordu. Neredeyse omuzlarına kadar gelen saçları vardı. Yüzünü bana doğru yaklaştırdı. O an gördüklerim nefesimi kesmişti.


Gözleri! Gözleri simsiyahtı yani göz akı yoktu aslında göz diyebileceğim bir şey bile yoktu sadece simsiyahtı. Öylece kalakaldım o an tek bir şey düşünebiliyordum. Bu şey her ne ise iyi bir şey değildi. İçimi saran korku ve ürperti öncekinin iki katıydı. O an çalının yaprakları dikkatimi çekti. Hızlı bir şekilde çürüyorlardı. İyide bu nasıl olabilirdi? Buradan çıkmanın bir yolunu bulmalıydım hızlıca etrafımı inceledim ne yapabilirdim? Tekrardan ona bakmak için başımı çevirdim. Oda bana bakıyordu göz göze gelişimiz kalbimi durdurmuştu sanki , hareket edemiyordum. Felç geçirdiğimi hissettim ne yaparsam yapayım gözlerimi bile oynatamıyordum. Bana doğru yaklaşmaya başladı. Adımlarının sesi kulaklarımı tırmalıyordu. Bağırmak istiyordum ama yapamıyordum. Koşup kaçmak istiyordum ama yapamıyordum. Dibime geldi yüz ifadesi hala değişmemişti. Beni ense tarafımdan yakalayıp arkasına doğru fırlattı. 6-7 metre ilerdeki ağacın gövdesine çarpıp yere yığıldım. Sırtımdaki acıdan doğrulmam biraz zaman aldı. Kafamı kaldırıp ona baktım hemen önümde duruyordu. Hala eski tavrıyla bana bakıyordu. Bana biraz daha baktıktan sonra ağzını hafif açtı bir şeyler fısıldamaya başladı. Duyamıyordum bile felçli halim halen devam ediyordu.


Biraz daha böyle devam etti sonra ani bir şekilde başını gökyüzüne doğru çevirip bağırmaya başladı. Savaş narası gibi bağırıyordu, avuçlarını sıkıp kollarını yukarı doğru kaldırdı. Sesi giderek artıyordu sağır olmak üzereydim. Zorlukla ellerimi kulaklarıma götürdüm. Sesin baskısıyla ağzımı sonuna kadar açtım. Sonra bir anda ses kesildi. Kafamı ona çevirdim bana bakıyordu. Belindeki garip bıçağı çıkardı. Sol elinin avuç içine bıçağı sürdü. Kan akmıyordu, simsiyah yoğun bir sıvının aktığını gördüm. Bıçağı tekrar beline yerleştirdi. Üzerinde kıyafeti çıkardı. Sağ elinin orta ve işaret parmağıyla sol elinden akan siyah kana sürüp göğsüne bazı şekiller çizmeye başladı. Şekilleri daha önce hiç görmemiştim ne anlama geldikleri hakkında da hiçbir düşüncem yoktu.


O an ihtiyarın bazı sözleri aklıma geldi. ‘’ Zihnini kontrol edemediğin için yararlı ve zararlı bütün duyguların, düşüncelerin burada serbest dolaşırlar. İçgüdülerin, dürtülerin, bilinçaltındaki her bir şey gerçek bilincine ulaşmak için yarış içindedirler.’’
Karşımdaki bu şey gerçek bilincime mi ulaşmaya çalışıyordu? Buna engel olmalıydım ama ne yapabilirdim ki hareket dahi edemiyordum.


Vücuduna yaptığı şekli bitirip gözlerini bana dikti. Bana doğru adım attı. Tam o sırada arka tarafındaki çalılar hareketlenmeye başladı. Kafasını hemen kızgın bir şekilde o yöne çevirdi. Biraz baktıktan sonra tüm vücuduyla arkasına döndü. Garip sesler çıkarıyordu. Kafasına sağa ve sola çeviriyordu. Hızlıca yanımda biri çıkıp önümdeki şeyin sırtına tekme attı. Yüz üstü yere düştüğünü gördüm. Bu da kimdi? Hemen hemen o şeyin boylarında iri yapılı biriydi. Bana arkası dönüktü. Sırtındaki kılıç ve kalkan dikkatimi çekti. Asıl dikkatimi çeken kalkanın üzerindeki güneş simgesiydi. Şaşkınlıkla gelişen olayları izliyordum. Kafasını sağa doğru çevirdi ve göz ucuyla bana baktı. Gözleri diğeri gibi siyah değil normaldi. Sinirli bir hali vardı sanki beni azarlıyordu. Yerdeki yaratık hafif doğruldu. Karşımdaki adam yüzünü ona çevirdi yumruklarını sıktı ve sırtındaki kılıcı kınından çıkardı…
 
Son bölümü büyük bir heyecan ve merakla gözlüyoruz daha ne kadar beklememiz lazım. :willy_nilly:
 
Daren günlüğü... #8
…Yaratık ayağa kalktı, hırıltıları içime ürperti tohumları atıyordu ama karşımdaki bu kişi bunlara öfkeden başka bir tepki vermiyordu. Şaşkın bakışlarım arasında birbirlerini bir müddet süzdüler. Birbirlerini inceledikten sonra yavaşça daire çizmeye başladılar hafif adımlara beni ortalarına alana kadar devam ettiler. İkisinin de gözü arada bana kayıyordu. Bu savaşın amacı bendim bunu anlamıştım ve buradan uzaklaşmam gerektiğini düşündüm. Yaratığın gökyüzüne dönerek attığı çığlık bu düşüncemi daha da ateşlendirdi. Çığlıktan sonra birbirlerine hücum ettiler silahlarının çarpışma sesleri arasında hareket kabiliyetimi sorguladım. Biraz zorlansam da hareket etmeyi başardım ikisinin de birbirlerine odaklanmışlardı bu kaçmak için en uygun zamandı. Bir anda arkamı dönüp kaçmaya başladım olabildiğince hızlı koşmaya gayret ediyordum. Çarpışma sesleri hala çok sert bir şekilde geliyordu. Bu karanlıkta ancak önümü zor görüyordum olabildiğince uzaklaştığımı düşündüm birazda yorulmuştum bir ağacın arkasına girip sırtımı dayadım nefesimi toplamaya gayret ediyordum. Sesler hala kulağımı tırmalıyordu. Ağacın kenarından çarpışmanın olduğu yere doğru baktım pek bir şey görünmüyordu ama seslerden olanları tahmin edebiliyordum.




Tekrar ağacın gövdesine sırtımı verip nefesimi biraz daha toplamaya gayret ettim. Biraz daha dinlendikten sonra koşmaya devam ettim sesler giderek azalıyordu. Arada arkama dönüp bakıyordum lakin hiçbir şey göremiyordum. Bir müddet böyle devam ettikten sonra bir patikaya ulaştım, soğuk esintilerin haricinde boş olan bu patika en azından biraz aydınlık bir bölgeydi. Hiç olmasa ormanın karanlığından kurtulmanın sevinciyle patikada kalmaya karar verdim. Fazla beklemenin iyi bir fikir olmayacağı düşüncesiyle patikanın sağ tarafından ilerlemeye karar verdim. Başıma gelenlerin stresinden biraz olsun uzaklaşmanın verdiği mutlulukla rahat bir nefes alıp yoluma devam ettim. İlerlerken aklım çarpışanlardaydı. Gözleri tuhaf olan varlık iyi bir şey değildi bunu biliyordum ama diğeri hakkında bir fikrim yoktu. İki seçenek vardı aklımda ya beni kurtarmak için oradaydı ya da beni kendisi için istiyordu. Hangi seçeneğin doğru olabileceği konusunda pek fikrim yoktu yinede dikkatli olmam gerektiğini kendi kendime öğütlüyordum. Bir müddet yürüdükten sonra bir şey fark ettim.





Etraf olması gerektiğinden daha sessizdi hatta esintilerin o ağaçları ve bitkileri salladığı ses bile yoktu ortalıklarda, bu durum beni rahatsız etmişti adımlarımı daha dikkatli atmaya gayret ediyordum ortamdaki tek ses kaynağı bendim ve her an bir şeyler olabileceği hissi çok yoğundu. Sakin ve dikkatli adımlarla yoluma devam ediyordum, etrafımı sürekli kolaçan ediyordum en ufak bir çıtırtıyı bile kaçırmak istemiyordum. Arada bir arkama dönüp bakıyor etrafı izliyordum. Birkaç adım sonra tuhaf bir psikolojiye girmiştim, sanki biri beni izliyordu. Adımlarımı hızlandırdım, yaklaşık iki üç adım da bir arkama bakıyordum. Bir süre böyle devam ettikten sonra çıtırtı sesleri gelmeye başladı iyice tedirgin olmuştum. Daha hızlı bir şekilde ilerlemeye başladım seslerde buna göre artıyordu. Kalp atışlarım hızlandı, sakin kalmaya çalışıyordum tehlikeli bir durumda tekrar kaçmak için gücümü toplamaya gayret ediyordum. Bir iki adım daha atıp durdum ve arkamı döndüm. Sesin geldiği noktaya odaklanmaya çalışıyordum lakin ben durunca seslerde kesilmişti. Tehlikeli bir durum olmadığına kendimi inandırmaya çalışıyordum. Durmak pekte mantıklı bir fikir olmasa da durumun açıklığa kavuşturmak için gerekliydi. Ses kesilmişti bende biraz olsun rahatlamıştım. Rahat bir nefes alıp yoluma devam etmeye karar verdim. Arkamı dönüp yürümeye başladım, birkaç adım attıktan sonra ormanın içinden bir şey önüme doğru fırlayıverdi.





Bu o yaratıktı! Daha korkutucu bir görüntüsü vardı, vücudunun çoğu yerinde yara izleri belli oluyordu. Göğsündeki tuhaf işaretler hala kendilerini koruyorlardı. Yüz ifadesi daha farklıydı artık duygusuz değildi bir ifadeye bürünmüştü. Hiç şüphesiz bu öfkeydi, ifadesinden beni artık daha fazla istediğini anladım. Elindeki bıçak dikkatimi çekti, kırmızı kanla lekelenmiş bu bıçak hiç şüphesiz biraz önce savaştığı kişinin kanıydı ve buda çarpışmanın galibini gösteriyordu.


Gözlerini bana dikmiş öylece bakıyordu. Bende korkumdan ve şaşkınlığımdan hareket edemiyordum. Kaçmalıydım, olabildiğince hızlı koşmalıydım. Peki, buna gücüm var mıydı? Denemeliydim, derin bir nefes alıp vermeden dönüp koşmaya başladım. Var gücümle koşuyordum, hemen bir bağırış sesiyle peşimden gelmeye başladı. Elimden geldiğince hızlı koşmaya çalışıyordum oda aynı şekilde beni tüm gücüyle kovalıyordu. Nefesim yettiğince elimden geldiği tüm kuvvetimle koşsam da yorulmuştum birkaç adım sonra sendelemeye başladım ve yüz üstü yere kapaklandım. Koşmayı bırakmış ve sakin adımlarla arkamdan geliyordu. Zorla nefes alıyordum, iyice yaklaşmıştı artık son bir gayret kollarımdan destek alarak kalmaya çalıştım. Aniden sırtımda onun ayağını hissettim, darbeyle olduğum yerde kaldım. Ayağı sırtımda iken tekrar tüm gücüyle bağırmaya başladı. Gözlerim kararmıştı, her nefes alıp verişimde topraktan kalkan o hafif tozları bile zor seçer olmuştum.





Bağırtısı bittikten sonra ayağını sırtımdan çekti ve sağ kolumdan tutup beni yüz üstü çevirdi. Enerjim tükenmişti. Ne yapacağımı bilmiyordum çaresizdim, üzerime oturdu elindeki bıçağı yan tarafına bıraktı. Elleriyle kafamı tutup yere çarptı, artık tamamen sersemlemiştim buda yetmezmiş gibi suratıma üst üste iki yumruk darbesiyle beni etkisiz hale getirmişti. Berbat bir haldeydim acı çekiyordum, korkuyordum daha da kötüsü bu gizemli yerdeki yolculuğum belki de başlamadan bitecekti. Belki de onun sözünü dinleyip sabırsız olmasaydım bunlar başıma gelmezdi. Keşke… Keşke onu dinleseydim.





Üzerimdeki giysiyi yırtarak göğsümü açtı. Bıçağı tekrar eline alarak göğsüme sürmeye başladı. Ne yaptığını bilmiyordum sadece acı çekiyordum. Dayanamıyordum elimden geldiğince bağırıyordum. Acının etkisiyle karşı koymaya çalışsam da gücüm onun karşısında bir işe yaramıyordu. Bu son olamazdı olmamalıydı bir şeyler yapmalıydım. Ona engel olmalıydım ama elimden hiçbir şey gelmiyordu.




Sonunda göğsüme yaptığı şey bitti büyük ihtimalle kendininki gibi bir işaretti ne anlama geldiğini bilmiyordum. Aslında bunun bir önemi yoktu kurtulmalıydım ona engel olmalıydım ama güçsüzdüm. İşi bittikten sonra başını gökyüzüne doğru çevirip bir şeyler fısıldamaya başladı. Giderek sesini arttırıyordu, fısıltıları normal konuşma sesine döndü ama hala bir şey anlamıyordum hangi dilde konuşuyordu. Giderek sesini arttırdı artık bağırıyordu hem de gücü yettiği kadar durum giderek kötüye gidiyordu. Ellerini bıçağın sapında birleştirdi ve yavaşça yukarı doğru kaldırdı. Yüzünü bana çevirdi. Bağırmayı bıraktı olmayan gözlerini gözlerime dikti. O bıçağı göğsüme indirdiği zaman her şey bitecekti bu çok barizdi. Son fırsat artık buydu benim için bunun olmasına izin veremezdim ne pahasına olursa olsun o bıçağın göğsümde yeri yoktu. Burayı bulmak için hayatım boyunca bekledim bu kadar çabuk vazgeçemezdim.





O son hamleyi durdurmam lazımdı, bu kadar erken veda edemezdim buraya hayır! Bıçağı indirişiyle varlığın bileklerinden tutuşum bir oldu. Var gücümle itiyordum oda aynı şeyi yapıyordu, bıçak sabitti ama gücüm giderek azalıyordu. Fazla dayanamazdım biliyordum. Var gücümüzle bağırıyorduk ikimizde, dayanmam uzun sürmedi bıçak göğsüme doğru giderek yaklaşıyordu. Her saniye umudumu yiyip bitiriyordu. Vazgeçmek istemiyordum bunu hiç düşünmemiştim, teslim olamazdım umudum bitse bile yerini mucize arayışına çeviriyordu. Bir şeyler olmalıydı beni bu durumdan kurtaracak bir şeyler.





Bıçakla tenim arasında artık çok az bir mesafe vardı. Kötü sona belki de olabildiğinde daha da yakındım sadece bir iki saniye kadar. Varlık bir anda yüzünü sağ tarafa çevirdi, çevirir çevirmez yüzüne aldığı bir darbeyle savruldu. Bu o adamdı ikinci kez beni kurtarmıştı. Vücudunun çoğu yeri kanlar içerisindeydi. Saçları dağılmış, kaşı yarılmış ve çok yorgun görünüyordu. Yaratıkla olan çarpışmasından geriye kalan gücüyle yine karşımda dikiliyordu. Tekrar bana aynı bakışı attı, nefesi kesilmişti sanırım bizi bulması zor oldu. Biraz olsun rahatlamıştım, artık onun iyi biri olduğuna kendimce karar verdim. Elini uzattı ve beni kaldırdı. Elini omzuma koydu ve hızlı nefes alıp verişiyle iki kelime sarf etti.




—İyi misin?


Kendimi toparlamaya çalışarak başımı hafif sallayabildim.


—Tamam. Şimdi geri çekil ve şu ucubeyle işimin bitmesini bekle...
 
Daren günlüğü... #8
…Yaratık ayağa kalktı, hırıltıları içime ürperti tohumları atıyordu ama karşımdaki bu kişi bunlara öfkeden başka bir tepki vermiyordu. Şaşkın bakışlarım arasında birbirlerini bir müddet süzdüler. Birbirlerini inceledikten sonra yavaşça daire çizmeye başladılar hafif adımlara beni ortalarına alana kadar devam ettiler. İkisinin de gözü arada bana kayıyordu. Bu savaşın amacı bendim bunu anlamıştım ve buradan uzaklaşmam gerektiğini düşündüm. Yaratığın gökyüzüne dönerek attığı çığlık bu düşüncemi daha da ateşlendirdi. Çığlıktan sonra birbirlerine hücum ettiler silahlarının çarpışma sesleri arasında hareket kabiliyetimi sorguladım. Biraz zorlansam da hareket etmeyi başardım ikisinin de birbirlerine odaklanmışlardı bu kaçmak için en uygun zamandı. Bir anda arkamı dönüp kaçmaya başladım olabildiğince hızlı koşmaya gayret ediyordum. Çarpışma sesleri hala çok sert bir şekilde geliyordu. Bu karanlıkta ancak önümü zor görüyordum olabildiğince uzaklaştığımı düşündüm birazda yorulmuştum bir ağacın arkasına girip sırtımı dayadım nefesimi toplamaya gayret ediyordum. Sesler hala kulağımı tırmalıyordu. Ağacın kenarından çarpışmanın olduğu yere doğru baktım pek bir şey görünmüyordu ama seslerden olanları tahmin edebiliyordum.




Tekrar ağacın gövdesine sırtımı verip nefesimi biraz daha toplamaya gayret ettim. Biraz daha dinlendikten sonra koşmaya devam ettim sesler giderek azalıyordu. Arada arkama dönüp bakıyordum lakin hiçbir şey göremiyordum. Bir müddet böyle devam ettikten sonra bir patikaya ulaştım, soğuk esintilerin haricinde boş olan bu patika en azından biraz aydınlık bir bölgeydi. Hiç olmasa ormanın karanlığından kurtulmanın sevinciyle patikada kalmaya karar verdim. Fazla beklemenin iyi bir fikir olmayacağı düşüncesiyle patikanın sağ tarafından ilerlemeye karar verdim. Başıma gelenlerin stresinden biraz olsun uzaklaşmanın verdiği mutlulukla rahat bir nefes alıp yoluma devam ettim. İlerlerken aklım çarpışanlardaydı. Gözleri tuhaf olan varlık iyi bir şey değildi bunu biliyordum ama diğeri hakkında bir fikrim yoktu. İki seçenek vardı aklımda ya beni kurtarmak için oradaydı ya da beni kendisi için istiyordu. Hangi seçeneğin doğru olabileceği konusunda pek fikrim yoktu yinede dikkatli olmam gerektiğini kendi kendime öğütlüyordum. Bir müddet yürüdükten sonra bir şey fark ettim.





Etraf olması gerektiğinden daha sessizdi hatta esintilerin o ağaçları ve bitkileri salladığı ses bile yoktu ortalıklarda, bu durum beni rahatsız etmişti adımlarımı daha dikkatli atmaya gayret ediyordum ortamdaki tek ses kaynağı bendim ve her an bir şeyler olabileceği hissi çok yoğundu. Sakin ve dikkatli adımlarla yoluma devam ediyordum, etrafımı sürekli kolaçan ediyordum en ufak bir çıtırtıyı bile kaçırmak istemiyordum. Arada bir arkama dönüp bakıyor etrafı izliyordum. Birkaç adım sonra tuhaf bir psikolojiye girmiştim, sanki biri beni izliyordu. Adımlarımı hızlandırdım, yaklaşık iki üç adım da bir arkama bakıyordum. Bir süre böyle devam ettikten sonra çıtırtı sesleri gelmeye başladı iyice tedirgin olmuştum. Daha hızlı bir şekilde ilerlemeye başladım seslerde buna göre artıyordu. Kalp atışlarım hızlandı, sakin kalmaya çalışıyordum tehlikeli bir durumda tekrar kaçmak için gücümü toplamaya gayret ediyordum. Bir iki adım daha atıp durdum ve arkamı döndüm. Sesin geldiği noktaya odaklanmaya çalışıyordum lakin ben durunca seslerde kesilmişti. Tehlikeli bir durum olmadığına kendimi inandırmaya çalışıyordum. Durmak pekte mantıklı bir fikir olmasa da durumun açıklığa kavuşturmak için gerekliydi. Ses kesilmişti bende biraz olsun rahatlamıştım. Rahat bir nefes alıp yoluma devam etmeye karar verdim. Arkamı dönüp yürümeye başladım, birkaç adım attıktan sonra ormanın içinden bir şey önüme doğru fırlayıverdi.





Bu o yaratıktı! Daha korkutucu bir görüntüsü vardı, vücudunun çoğu yerinde yara izleri belli oluyordu. Göğsündeki tuhaf işaretler hala kendilerini koruyorlardı. Yüz ifadesi daha farklıydı artık duygusuz değildi bir ifadeye bürünmüştü. Hiç şüphesiz bu öfkeydi, ifadesinden beni artık daha fazla istediğini anladım. Elindeki bıçak dikkatimi çekti, kırmızı kanla lekelenmiş bu bıçak hiç şüphesiz biraz önce savaştığı kişinin kanıydı ve buda çarpışmanın galibini gösteriyordu.


Gözlerini bana dikmiş öylece bakıyordu. Bende korkumdan ve şaşkınlığımdan hareket edemiyordum. Kaçmalıydım, olabildiğince hızlı koşmalıydım. Peki, buna gücüm var mıydı? Denemeliydim, derin bir nefes alıp vermeden dönüp koşmaya başladım. Var gücümle koşuyordum, hemen bir bağırış sesiyle peşimden gelmeye başladı. Elimden geldiğince hızlı koşmaya çalışıyordum oda aynı şekilde beni tüm gücüyle kovalıyordu. Nefesim yettiğince elimden geldiği tüm kuvvetimle koşsam da yorulmuştum birkaç adım sonra sendelemeye başladım ve yüz üstü yere kapaklandım. Koşmayı bırakmış ve sakin adımlarla arkamdan geliyordu. Zorla nefes alıyordum, iyice yaklaşmıştı artık son bir gayret kollarımdan destek alarak kalmaya çalıştım. Aniden sırtımda onun ayağını hissettim, darbeyle olduğum yerde kaldım. Ayağı sırtımda iken tekrar tüm gücüyle bağırmaya başladı. Gözlerim kararmıştı, her nefes alıp verişimde topraktan kalkan o hafif tozları bile zor seçer olmuştum.





Bağırtısı bittikten sonra ayağını sırtımdan çekti ve sağ kolumdan tutup beni yüz üstü çevirdi. Enerjim tükenmişti. Ne yapacağımı bilmiyordum çaresizdim, üzerime oturdu elindeki bıçağı yan tarafına bıraktı. Elleriyle kafamı tutup yere çarptı, artık tamamen sersemlemiştim buda yetmezmiş gibi suratıma üst üste iki yumruk darbesiyle beni etkisiz hale getirmişti. Berbat bir haldeydim acı çekiyordum, korkuyordum daha da kötüsü bu gizemli yerdeki yolculuğum belki de başlamadan bitecekti. Belki de onun sözünü dinleyip sabırsız olmasaydım bunlar başıma gelmezdi. Keşke… Keşke onu dinleseydim.





Üzerimdeki giysiyi yırtarak göğsümü açtı. Bıçağı tekrar eline alarak göğsüme sürmeye başladı. Ne yaptığını bilmiyordum sadece acı çekiyordum. Dayanamıyordum elimden geldiğince bağırıyordum. Acının etkisiyle karşı koymaya çalışsam da gücüm onun karşısında bir işe yaramıyordu. Bu son olamazdı olmamalıydı bir şeyler yapmalıydım. Ona engel olmalıydım ama elimden hiçbir şey gelmiyordu.




Sonunda göğsüme yaptığı şey bitti büyük ihtimalle kendininki gibi bir işaretti ne anlama geldiğini bilmiyordum. Aslında bunun bir önemi yoktu kurtulmalıydım ona engel olmalıydım ama güçsüzdüm. İşi bittikten sonra başını gökyüzüne doğru çevirip bir şeyler fısıldamaya başladı. Giderek sesini arttırıyordu, fısıltıları normal konuşma sesine döndü ama hala bir şey anlamıyordum hangi dilde konuşuyordu. Giderek sesini arttırdı artık bağırıyordu hem de gücü yettiği kadar durum giderek kötüye gidiyordu. Ellerini bıçağın sapında birleştirdi ve yavaşça yukarı doğru kaldırdı. Yüzünü bana çevirdi. Bağırmayı bıraktı olmayan gözlerini gözlerime dikti. O bıçağı göğsüme indirdiği zaman her şey bitecekti bu çok barizdi. Son fırsat artık buydu benim için bunun olmasına izin veremezdim ne pahasına olursa olsun o bıçağın göğsümde yeri yoktu. Burayı bulmak için hayatım boyunca bekledim bu kadar çabuk vazgeçemezdim.





O son hamleyi durdurmam lazımdı, bu kadar erken veda edemezdim buraya hayır! Bıçağı indirişiyle varlığın bileklerinden tutuşum bir oldu. Var gücümle itiyordum oda aynı şeyi yapıyordu, bıçak sabitti ama gücüm giderek azalıyordu. Fazla dayanamazdım biliyordum. Var gücümüzle bağırıyorduk ikimizde, dayanmam uzun sürmedi bıçak göğsüme doğru giderek yaklaşıyordu. Her saniye umudumu yiyip bitiriyordu. Vazgeçmek istemiyordum bunu hiç düşünmemiştim, teslim olamazdım umudum bitse bile yerini mucize arayışına çeviriyordu. Bir şeyler olmalıydı beni bu durumdan kurtaracak bir şeyler.





Bıçakla tenim arasında artık çok az bir mesafe vardı. Kötü sona belki de olabildiğinde daha da yakındım sadece bir iki saniye kadar. Varlık bir anda yüzünü sağ tarafa çevirdi, çevirir çevirmez yüzüne aldığı bir darbeyle savruldu. Bu o adamdı ikinci kez beni kurtarmıştı. Vücudunun çoğu yeri kanlar içerisindeydi. Saçları dağılmış, kaşı yarılmış ve çok yorgun görünüyordu. Yaratıkla olan çarpışmasından geriye kalan gücüyle yine karşımda dikiliyordu. Tekrar bana aynı bakışı attı, nefesi kesilmişti sanırım bizi bulması zor oldu. Biraz olsun rahatlamıştım, artık onun iyi biri olduğuna kendimce karar verdim. Elini uzattı ve beni kaldırdı. Elini omzuma koydu ve hızlı nefes alıp verişiyle iki kelime sarf etti.




—İyi misin?


Kendimi toparlamaya çalışarak başımı hafif sallayabildim.


—Tamam. Şimdi geri çekil ve şu ucubeyle işimin bitmesini bekle...

Eee bu kadar mı?
 
Geri
Üst