embriyo
Elit Üye
Adem ve Oluşumu
Burada anlatacaklarımız daha çok, bütün metinlerde kullanılmış tescilli ifadelerdir. Kişisel spekülasyon değildir. Dolayısıyla aşağıda inceleyeceğimiz yorumların ortaya çıkarılmasında mitolojik, dini ve kültürel kaynaklardan istifade edilmiştir. Herhangi bir taraf tutulmaksızın tarihsel bir kronolojiye bağlı olarak aktarılmışlardır. Bu arada psikoloji de yorumların içerisine sokulmuştur; özellikle Jung'un semboller üzerindeki çalışmaları...
Adem Bir Semboldür
Hangi dini, hangi kültürü incelersek inceleyelim, orada bir ilk insan (baba, ata) vardır. Adem, her ne türlü düşünülürse düşünülsün ilk akla geliş şekliyle, gayet mantıklı olarak ilk insanı ve Tanrı'nın ilk suretini simgeler. "Suret" ifadesi ise bir sima tarzında değil, "imaj" tarzında anlaşılmalıdır.
Kutsal kitaplara göre Adem, Tanrı'nın imajında bulunmaktadır. Bir bakıma, eseri gerçekleştiren sanatçının hayali, imgesi, imajı gibidir. Bu bakımdan yapıcısının kendi suretinde bulunmaktadır. Yani insanın üç buutlu hali onu yapan sanatçının zihninde vardı. O, bu imajı dünya maddesine yüklemiştir. O, eseri gerçekleştiren sanatçının hayalidir. Peki, Adem'i kim yaratmıştır?
" Adem " fikrinin insanlar arasında yayılışı herhalde, Tevrat'ın ilk beş kitabının etkisiyle olmuştur. Musa'dan 300 yıl kadar sonra yazılmış olan ve "Tesniye" denilen bu beş kitapta iki "Adem"den bahsedilir. Birincisi yeryüzünde bulunmayan, "cennetteki Adem", ikincisi de yeryüzüne kovulan " Adem "dir. Yani bir " Göksel Adem ", bir de " Dünyasal Adem " vardır. Adem fiziki olarak mevcut olmuş olabilir; onun için ilk insan (ilk baba) sözcüğünü kullanabiliriz. Fakat biraz düşünülecek olursa, Adem'in tek başına, birdenbire mevcut olması insana mantıksız gelmektedir. Darvvinci teoriye uygun olarak değişimlere uğramak suretiyle, maymun türünün daha tekamül etmiş bir şekli olmak üzere bir Adem meydana gelirken, bir tane değil birçok Adem'in meydana gelmiş olması gerekirdi. İnsanın bu şekilde türemiş olduğu artık yaygın olarak benimsenmemektedir. Yine anlaşılmaktadır ki, yeryüzünde insanın meydana gelebilmesi için illa ki yeryüzünde gerçekleşen bir tekamüle ihtiyaç yoktur. Evrendeki canlılar yalnız dünya üzerindekiler değildir ve en akıllı mahluk dünya insanı değildir. " Evrende yalnız değiliz! " ifadesi, birinci sınıf bilim adamlarınca artık yaygın olarak kabul edilmektedir. Dolayısıyla koca evrende canlılığın sadece dünya üzerinde olduğunu düşünmek bugün artık bir çelişkidir.
İslam mutasavvıflarından İbn-i Arabi "Bu kaçıncı Adem?" diyerek Adem'in ne ilk, ne de son olduğunu açık bir şekilde belirtmiştir. O halde Adem burada bir sembol olmak durumundadır.
Bütün kutsal kitaplarda ilk insan olarak ifade edilen Adem bir semboldür. Bu sembol her seferinde farklı biriyle ilgili olarak yorumlanmaktadır. Örneğin Hristiyanlar, ikinci Adem olarak İsa'yı ele alırlar. Adem'in ikinci defa doğuşu, onlara göre Hz. İsa'dır çünkü birinci Adem yasak olan şeyi yaptığı için, itaat etmediği için cennetten kovulmuştur. Yani telafi için geri seviyeye inme (düşme) söz konusudur. Bunun sonucunda meydana gelen insan neslindeki düşüş Hz. İsa (yani ikinci Adem'in doğusuyla) tarafından telafi edilmiştir ve Hz. İsa insanlığı kendi günahlarından arıtmaya çalıştığı için "kurtarıcı" sözü ile sıfatlandırılmıştır. Görülüyor ki, bu da bir semboldür. Biliyoruz ki, Hz. İsa ikinci Adem değildir.
Adem için, "doğa düzeninde ilk olan, dünyasal yara****tılışın en üst noktasında, insanlık içinde en yüksek durumda olan varlıktır," diyebiliriz. İlk olmak, ilkel olmak demek değildir. Çünkü Darwin teorisine göre hareket edersek, Adem'in orangutandan biraz daha kabaca bir varlık olması gerekirdi. Ama Tevrat'ın Tekvin bahsinde kendisinin akıllı olduğu, iyiyi kötüyü ayırt edebilmesi için bazı imtihanlara katlanması gerektiği, gelişme durumunda olduğu ve kendisine sunulan birtakım nimetlerden yeterince istifade edebildiği belirtilmektedir. Dolayısıyla Darwin teorisinin Adem'le ilgisi yoktur çünkü Adem yeryüzünde teşekkül etmemiştir. O, yeryüzünün malı değildir. Yeryüzünde belirli bir devre için meydana getirilmiş olan insanların ilk atası (kökü) her ne kadar Adem ismiyle zikrediliyorsa da, o isim semboliktir.
Bir örnekle açıklamaya çalışalım: Farz edelim ki, yeryüzünde zeki varlığın ortaya çıkışı beş milyon sene evvel olmuştur. Akıllı, tabiatla mücadele edebilen, alet yapabilen bir varlığın ortaya çıkışı... Bu ilk insana "Adem" dediğimiz zaman, gerçekten evrensel mahiyette olan Adem'i mi kastediyoruz, yoksa evrensel olan bir Adem'i o kişi üzerinde sembolize mi ediyoruz? Aslında ikincisini yapıyoruz. "O ileride gerçek Adem'e benzeyebilir, O'nun yolunda olabilir, O'nun gibi bir kozmik gerçekliği ihtiva edebilir" tarzında düşünülerek, O'na "Adem" denmiştir.
Ruhçuluk bilgisinde İnsan ve Adem birbirinden ayrılır. Buradaki "İnsan" sözcüğü de bir semboldür aslında. Şöyle ki: Yeryüzünde yaşamakta olan bizler, bir alışkanlık olarak kendimiz için "insan" ifadesini kullanırız. Halbuki eski bilgeler bunu birbirinden ayırt etmişlerdir. Yeryüzünde yaşamakta olan insan için "beşer" sözcüğünü kullanmış, evrensel mahiyette olan için de 'insan" sözcüğünü kullanmışlardır. "Beşer" ve "insan" sözlerini birbirinin anlamdaşıymış gibi kullanıyoruz ama aslında bunlar tamamen birbirinden farklı iki varlığı ifade etmektedirler. "İnsan", evrensel nitelikte olan bir varlığa verilen bir isimdir fakat "beşer" onun yeryüzündeki taklididir. Beşer, insan modeline en uygun hale gelebilmek için tekamül etmekte olan varlıktır. İnsan ile beşer çoğu zaman karıştırılır. İnsan, beşerin kendisine benzemek istediği çok yüksek bir arşetiptir, çok üstün bir prototiptir. Hatta denebilir ki, beşerin en büyük ideali, evrensel olan İnsana her bakımdan benzemektir.
Bu benzeyiş şeklini kutsal kitaplar ters bir ifadeyle ilet****mişler; "Kendi suretine benzetti," cümlesini kullanmışlardır. Halbuki bu, "Tanrı, ilk insan olan Adem'i topraktan yarattı ve O'nu kendisine benzetti," anlamında değil, "Meydana gelmiş olan beşer, insan imajında yaratıldı," anlamındadır. İnsan, Kaadir-i Mutlak Olan Allah tarafından yaratılmamıştır çünkü Mutlak olan Yaratıcının anlayamayacağımız şekilde bir yaratış vetiresi vardır.
Kutsal Kitap Kuran'da bunun için "Ol" sözcüğü kullanılmıştır. Diğer kitaplarda da aynı karşılık, "Fiat" kullanılmıştır. "Ol" ifadesinde zaman yoktur. Ne ebediyet ne de ezeliyet vardır. "Ol" sözcüğünün içerisinde sonsuz bir kudret vardır. Bu kudretin mahiyeti bilinmez. Dolayısıyla oluş yani "kozmogoni" dediğimiz evrendoğum sonsuzluğu kaplar. Sonsuzluğu kaplayan bir oluşun içerisinde dünyanın meydana gelişi, o sonsuzluğa nazaran küçük bir andır. Dünya oluşmadan önce evrende milyarlarca dünya meydana gelmiştir. Yani oluşum, düşünemeyeceğimiz kadar çok eskilerde meydana gelmiştir. Özellikle bir dünya yapılmasına, bir insan yapılmasına ihtiyaç yoktur. Bunlar gayet kapalı ve sembolik olarak, o devrin anlayışına göre kaleme alınmış ifadelerdir. Bu bakımdan, birçok ezoterik bilgiyi artık normal bilim anlayışı altında incelememiz gerekmektedir.
Dolayısıyla Adem, özellikle yaratılmış bir varlık değildir. Evrenin her tarafında var olan canlandırma prensibine uygun olarak, bir gezegen bünyesinde her türlü canlıyı teşekkül ettirecek unsurları kendisinde bulundurduğu sürece, üzerinde canlılığın meydana gelmesi doğaldır. Bu, evrensel bir yasadır. Bugün, şu anda canlanmakta olan binlerce gezegen vardır. Onlar belirli bir ortamı oluşturdukları için, orada ruhsal enerji yoğunlaşabilmektedir. Buradan da derhal bir zeka, canlılık ortaya çıkar.
O halde "Adem" simgesi, hiç olmazsa bizim sistemimiz Samanyolu'nda mevcut olan akıllı varlıkların ilk motor gücü olarak ele alınabilir. Adem, bu sistemde geçerli olmak üzere inisiyatör (işe ilk başlatan) bir varlık olarak tasavvur edilebilir. Ama bu Adem cennetten kovulan yersel Adem değildir. Bu Adem, dünya gezegenini kolonize etmek görevini üzerine almış bir varlıktır.
Adem'i spirituel bakımdan ele alacak olursak, onun en dikkate değer tarafı, kendi soyundan gelenlerin ilk sorumlusu olmasıdır. Bizce Adem'in en büyük sembolizmi buradadır. Adem ilk sorumluluğu temsil eder. Şuurlanmakta olan zeki insanın, otomatik ve içgüdüsel hareketlerini şuurlu hale getirmek çabasında bulunan insanın ilk örneğidir. Aynı zamanda bu ilk sorumluluk örneğidir. Bundan dolayı üstün (birinci) olması sözleri ontolojik mahiyette kalmaktadır. Ama bizi ilgilendirecek asıl husus, kendi soyundan gelenlerin birinci sorumlusu olmasıdır.
Adem Bir Prodüksiyondur
Adem bir prodüksiyondur. Yani bir yaratık değil, bir üretim mahsulüdür. İmal edilmiştir, yapılmıştır çünkü inandığımıza göre, Kaadir-i Mutlak için bir tek Adem yaratmak kadar büyük bir kusur olamaz. Böyle bir şey O'nun mutlaklığıyla, her şeyin üzerinde oluşuyla bağdaşmaz, bir eksiklik olur çünkü evren içerisinde bizimki gibi fizyolojik bir beden, ortaların aşağısında bulu****nan bir yapıya sahiptir; mükemmel, hiç kusursuz bir yapı değildir. Dolayısıyla Adem, onu gerçekleştiren sanatçının hayal ürünüdür. Buradaki "sanatçı", bizim düşünemeyeceğimiz kadar yüksek seviyeli, ilahi yetenekli ve bilgili kutsal bir sanatçıdır. Maddenin birbiriyle olan alakasını ve oluşum yasalarını çok iyi bilen bir varlıktır. Bu nedenle de bedenimizin fizyolojik yapısını oluşturacak kadar güçlüdür. Adem, laboratuvarda meydana getirilmiş bir laboratuvar varlığıdır. Ama bu laboratuvar çok büyüktür ve geleneksel olarak "Cennet" ya da "Aden Bahçesi" şeklinde adlandırılmaktadır.
Aden Bahçesi, Adem'in ve Havva'nın emrine verilmiş olan, güzel, bakımlı, her türlü imkanları bulunan bir yerdi ama dünyada değildi; Adem ile Havva resmen dünyaya kovulmuşlardır. Kuran'da, Adem'in başka yerde meydana getirildiği ve asiliği yüzünden, daha doğrusu sınanmak üzere yeryüzüne indirildiği ifade edilir. Herhangi bir suçun telafisi olmak üzere değil... Kendisine birçok bilgi verilmiştir ve bu bilgileri nasıl kullanacağı sınansın diye yeryüzüne indirilmiştir.
Maddenin canlandırılmasıyla, yaratılış içinde ruhun tezahürü yoluyla bu eser, bilhassa Yaradan'ın bir sureti olmuş oluyor. Yaradan Tevrat'ta çoğu kez Elohim olarak geçer. Elohim de "ilahlar" demektir. Bununla Ruhsal İdare Mekanizmaları, Ruhsal İdareci Varlıklar kastedilmektedir. Dolayısıyla eseri (Adem'i) gerçekleştiren sanatçı da, bu Yüksek İdareci Varlıklar'dan biridir ya da birileridir, bir sistemdir. Onların bunu meydana getirmesi, daha önceden meknuz olan evren yasalarına dayalıdır. Bütün bunların ilk sebebi hiç şüphesiz Kaadir-i Mutlak olan Allah'tır. Bu mutlaklığı tasavvur etmemiz imkansızdır, buna gücümüz yetmez. Kaadir-i Mutlak'ın yaradılışla ilgili yasalarını kullanarak Elohim (RİM varlıkları), Adem'i dünyadan başka bir yerde (Aden) imal etmiştir.
O halde Adem, başka bir gezegende meydana gelen Adem Tin en büyük amacıdır. Yersel Ademlerin amacı, o simge Adem'dir (İnsan). Bir hayat pınarının kaynayışında, ilk ortaya çıkan olarak birinci sorumlu O'dur.
Tanrı'nın suretinde demek, Tanrı'ya benzer demek değildir. Bu husus, maalesef her dinde bu şekilde anlaşılmıştır. Bu, şuradan ileri gelmektedir. Canlılıkla beraber evrende birtakım yenilikler meydana gelmiştir. Şuur, akıl teşekkül etmiş dolayısıyla da bağımsızlık, hürriyet ortaya çıkmış, kendi kendini yönetme meydana gelmiş ve ruhsal birtakım rüçhaniyetler oluşmuştur. Bunlar bize, bir geliş****me sürecini gösterir. Şuurlanmak, akıllanmak, sorumluluk almak vs. gibi. Bu, hiçbir zaman Tanrı'ya benzer olmak demek değildir. Çünkü Tanrı'ya benzediğiniz anda bütün bunlara ihtiyacınız yoktur. Benzer olmak demek, bir bakıma aynı olmak demektir. O halde eseri gerçekleştiren, sanatçının hayalindeki varlıktır.
Şuurun Dinamik Hale Geçmeye Başlaması: İlk
Sorumluluk
Başka yorumlarda Adem'in simgelediği hususlardan birisi "kendinde tanrılık görme" olarak bahsedilmektedir. İşte burada da ilk kusur, ilk hata ortaya çıkmaktadır. Bu bir ruh sapkınlığı, hürriyetin saçma şekilde kullanılışı, her türlü itaati reddetme tarzında bir şeydir. Bu hatadan İslamın kitabı Kuran'da bahsedilmez. Böyle bir suç (ilk günah) söz konusu değildir. "İlk günah" sözcüğü daha ziyade İncil'de vardır. Tevrat'ta da kısmen geçer. Yeni Ahit'te bu, uzun incelenmiş ve esaslı bir doktrin haline getirilmiştir. Çünkü Hz. İsa dünya insanlarını ilk günahtan kurtarmak için yeryüzüne inmiş ve bunun bedelini kanıyla ödeyerek insanları bu akıbetten (ilk günahın getirmiş olduğu sonuçlardan) kurtarmak istemiştir. Dolayısıyla burada "ilk hata" meselesine de eğilmemiz gerekmektedir. Çünkü orada da yine Adem'i görüyoruz. Yani Adem simgesinin içinde "kendinde tanrılık görme" unsuru da bulunmaktadır. İlk hatayı bir ruh sapkınlığı, hürriyetin saçma bir şekilde kullanılışı ve her türlü itaati red olarak ele alıyorlar. Elbette burada Yaradan'a karşı işlenen red söz konusudur. Buradaki Yaradan, kendi zihninde onu yaradana (sanatçısına) karşı olmaktadır. Gerçekten de Aden Bahçesi'nde yenmemesi gereken bir şey (elma) vardı. Ama buna neden "elma" denmiştir, bilmiyoruz. Halbuki Tevrat "elma" demez; "Bilgi Ağacı" ya da "Hayat Ağacı" der. Tevrat'ta, "Hayat Ağacı'nın meyvesinden yeme!" denilmiştir. Yani kendisini bir nizama, bir düzene bağlamışlar ve O'ndan, "Şunu yapacaksın, bunu yapmayacaksın," diye bir söz (şart) almışlardır. Bu şartlarla O'nun Aden Bahçesi'nde barınması sağlanmıştır.
Daha doğrusu o laboratuvar varlığı kendisini orada geliştirecektir. Ancak tabi ki, "yeme" veya "yememe" gibi birtakım şartlara ve yasalara bağlanışı aslında O'nun sınanması içindir. Yukarıda belirttiğimiz gibi, sorumluluk alma, hürriyeti şu veya bu şekilde kullanma, otomatik veya şuurlu yaşama gibi özelliklerin O'nda tezahür etmesi için böyle bir yasaklanma yapılmıştır. O'nda bu şahsiyeti geliştirmek için böyle bir yasaklama konmuştur. Bu şekilde şuuru statik halden dinamik hale geçmeye ve Adem düşünmeye başlamıştır. Büyük bir gözetim altında olan Adem, yasak edilen meyveyi sorumluluğu üzerine almak şartıyla yemiştir. Bu sınamayla, sorumluluk alabilecek derecede gelişip gelişemediği anlaşılmıştır. Çünkü sorumluluk almak, birçok yeteneğin bir araya gelmesine bağlıdır.
Yasaklanmış elmayı yemekle öğrenmenin ilk adımını atmış olan Adem, kendi neslinin ilk sorumluluğunu da üzerine alan varlık olmaktadır. Ondan sonra, O'nun başlattığı o adım, determinizme göre zamanımıza, bizlere kadar gelmiştir. İlk otoriteye, bağımlılığa karşı olan red budur ve bu yüzden Adem aynı zamanda "kendinde tanrılık görme" tarzında da sembolize edilmektedir.
Adem ve Kozmik İnsan
Bu arada psikolojik yönden de bir yorumun bulunduğunu belirtmek isteriz: Jung'a göre Adem, Kozmik İnsan'ı simgeler. O, bütün psişik enerjilerin kaynağıdır. Genellikle ihtiyar bilgeler (hakim kimseler) şeklinde, baba ve atalar arşetipine bağlıdır. Bu ihtiyar adam imajı, araştırılamayan bir bilgelik olmaktadır. Bu bilgelik, uzun ve acili bir deneyden çıkıp gelmiştir. Yani Jung'a göre, insanlığın uzun ve ıstıraplı tecrübelerinin sonucunda bir imaj teşekkül ediyor. Maddi ve manevi her türlü hakikate sahip, hakikati topluca uygulayan bir bilge adam imajı... İnsanlık bu imajı "Adem" tarzında simgelemiş oluyor. Rüyalarda görülen evliyalar, peygamberler, pirler, filozof ve hacılara ait imajlar bu bilgelikle kendini tamamlamak ihtiyacından doğar. İnsan bilgelikle tamamlanmak ihtiyacındadır. Bilgeliği özlemek, mütekamil olmayı özlemektir. Yani tekamül etmeyi istiyor demektir. Mütekamil varlık imgesi olarak da insanlar kültürlerine uygun olarak, o kültürlerin en büyüklerini rüyalarında imajlar halinde görürler. Onu görmek, bir bakıma bilgeliğe yanaşmak, onunla bütünleşmek, onunla kaynaşmak, bir olmak ihtiyacının yansıması olmaktadır. Hatta Jung bu tarzdaki rüyalar için "gizli bir bilgeliği faal hale getirmek istemek" yorumunda bulunmaktadır. İnsanın reenkarnasyonlarından getirmiş olduğu bilgiler psişik şuuraltında mevcuttur. Bu şekilde Adem, Jung'a göre, bitmek tükenmek bilmeyen bir bilgelik kaynağının simgesi olmaktadır.
Kabala'ya göre Adem, yaratılmış evrenin bir sentezidir. Bu, jeosantrik bir görüşün ifadesidir. Çünkü Adem'in yaratılışını, "dünyanın toprağından yapılmak" şeklinde ele alırlar. Onlara göre Adem evrende mevcut bütün elementlerden alınmak suretiyle yapılmıştır. Bugün biliyoruz ki, evrende mevcut bulunan elementler dünyada da vardır. Tevrat'ın büyük hahamlarca yapılan bir nevi yorumu olan Talmut'ta da bir "Adam Kodman" sözcüğü geçer. Bu, insanda yaşayan Tanrı'nın sembolü, Tanrı suretindeki en üstün insan anlamına gelmektedir. Burada tekrar belirtmeliyiz ki, ilk insan ile ilk Adem ayrı şeylerdir. İlk insan Adem değildir.
Alıntı
Burada anlatacaklarımız daha çok, bütün metinlerde kullanılmış tescilli ifadelerdir. Kişisel spekülasyon değildir. Dolayısıyla aşağıda inceleyeceğimiz yorumların ortaya çıkarılmasında mitolojik, dini ve kültürel kaynaklardan istifade edilmiştir. Herhangi bir taraf tutulmaksızın tarihsel bir kronolojiye bağlı olarak aktarılmışlardır. Bu arada psikoloji de yorumların içerisine sokulmuştur; özellikle Jung'un semboller üzerindeki çalışmaları...
Adem Bir Semboldür
Hangi dini, hangi kültürü incelersek inceleyelim, orada bir ilk insan (baba, ata) vardır. Adem, her ne türlü düşünülürse düşünülsün ilk akla geliş şekliyle, gayet mantıklı olarak ilk insanı ve Tanrı'nın ilk suretini simgeler. "Suret" ifadesi ise bir sima tarzında değil, "imaj" tarzında anlaşılmalıdır.
Kutsal kitaplara göre Adem, Tanrı'nın imajında bulunmaktadır. Bir bakıma, eseri gerçekleştiren sanatçının hayali, imgesi, imajı gibidir. Bu bakımdan yapıcısının kendi suretinde bulunmaktadır. Yani insanın üç buutlu hali onu yapan sanatçının zihninde vardı. O, bu imajı dünya maddesine yüklemiştir. O, eseri gerçekleştiren sanatçının hayalidir. Peki, Adem'i kim yaratmıştır?
" Adem " fikrinin insanlar arasında yayılışı herhalde, Tevrat'ın ilk beş kitabının etkisiyle olmuştur. Musa'dan 300 yıl kadar sonra yazılmış olan ve "Tesniye" denilen bu beş kitapta iki "Adem"den bahsedilir. Birincisi yeryüzünde bulunmayan, "cennetteki Adem", ikincisi de yeryüzüne kovulan " Adem "dir. Yani bir " Göksel Adem ", bir de " Dünyasal Adem " vardır. Adem fiziki olarak mevcut olmuş olabilir; onun için ilk insan (ilk baba) sözcüğünü kullanabiliriz. Fakat biraz düşünülecek olursa, Adem'in tek başına, birdenbire mevcut olması insana mantıksız gelmektedir. Darvvinci teoriye uygun olarak değişimlere uğramak suretiyle, maymun türünün daha tekamül etmiş bir şekli olmak üzere bir Adem meydana gelirken, bir tane değil birçok Adem'in meydana gelmiş olması gerekirdi. İnsanın bu şekilde türemiş olduğu artık yaygın olarak benimsenmemektedir. Yine anlaşılmaktadır ki, yeryüzünde insanın meydana gelebilmesi için illa ki yeryüzünde gerçekleşen bir tekamüle ihtiyaç yoktur. Evrendeki canlılar yalnız dünya üzerindekiler değildir ve en akıllı mahluk dünya insanı değildir. " Evrende yalnız değiliz! " ifadesi, birinci sınıf bilim adamlarınca artık yaygın olarak kabul edilmektedir. Dolayısıyla koca evrende canlılığın sadece dünya üzerinde olduğunu düşünmek bugün artık bir çelişkidir.
İslam mutasavvıflarından İbn-i Arabi "Bu kaçıncı Adem?" diyerek Adem'in ne ilk, ne de son olduğunu açık bir şekilde belirtmiştir. O halde Adem burada bir sembol olmak durumundadır.
Bütün kutsal kitaplarda ilk insan olarak ifade edilen Adem bir semboldür. Bu sembol her seferinde farklı biriyle ilgili olarak yorumlanmaktadır. Örneğin Hristiyanlar, ikinci Adem olarak İsa'yı ele alırlar. Adem'in ikinci defa doğuşu, onlara göre Hz. İsa'dır çünkü birinci Adem yasak olan şeyi yaptığı için, itaat etmediği için cennetten kovulmuştur. Yani telafi için geri seviyeye inme (düşme) söz konusudur. Bunun sonucunda meydana gelen insan neslindeki düşüş Hz. İsa (yani ikinci Adem'in doğusuyla) tarafından telafi edilmiştir ve Hz. İsa insanlığı kendi günahlarından arıtmaya çalıştığı için "kurtarıcı" sözü ile sıfatlandırılmıştır. Görülüyor ki, bu da bir semboldür. Biliyoruz ki, Hz. İsa ikinci Adem değildir.
Adem için, "doğa düzeninde ilk olan, dünyasal yara****tılışın en üst noktasında, insanlık içinde en yüksek durumda olan varlıktır," diyebiliriz. İlk olmak, ilkel olmak demek değildir. Çünkü Darwin teorisine göre hareket edersek, Adem'in orangutandan biraz daha kabaca bir varlık olması gerekirdi. Ama Tevrat'ın Tekvin bahsinde kendisinin akıllı olduğu, iyiyi kötüyü ayırt edebilmesi için bazı imtihanlara katlanması gerektiği, gelişme durumunda olduğu ve kendisine sunulan birtakım nimetlerden yeterince istifade edebildiği belirtilmektedir. Dolayısıyla Darwin teorisinin Adem'le ilgisi yoktur çünkü Adem yeryüzünde teşekkül etmemiştir. O, yeryüzünün malı değildir. Yeryüzünde belirli bir devre için meydana getirilmiş olan insanların ilk atası (kökü) her ne kadar Adem ismiyle zikrediliyorsa da, o isim semboliktir.
Bir örnekle açıklamaya çalışalım: Farz edelim ki, yeryüzünde zeki varlığın ortaya çıkışı beş milyon sene evvel olmuştur. Akıllı, tabiatla mücadele edebilen, alet yapabilen bir varlığın ortaya çıkışı... Bu ilk insana "Adem" dediğimiz zaman, gerçekten evrensel mahiyette olan Adem'i mi kastediyoruz, yoksa evrensel olan bir Adem'i o kişi üzerinde sembolize mi ediyoruz? Aslında ikincisini yapıyoruz. "O ileride gerçek Adem'e benzeyebilir, O'nun yolunda olabilir, O'nun gibi bir kozmik gerçekliği ihtiva edebilir" tarzında düşünülerek, O'na "Adem" denmiştir.
Ruhçuluk bilgisinde İnsan ve Adem birbirinden ayrılır. Buradaki "İnsan" sözcüğü de bir semboldür aslında. Şöyle ki: Yeryüzünde yaşamakta olan bizler, bir alışkanlık olarak kendimiz için "insan" ifadesini kullanırız. Halbuki eski bilgeler bunu birbirinden ayırt etmişlerdir. Yeryüzünde yaşamakta olan insan için "beşer" sözcüğünü kullanmış, evrensel mahiyette olan için de 'insan" sözcüğünü kullanmışlardır. "Beşer" ve "insan" sözlerini birbirinin anlamdaşıymış gibi kullanıyoruz ama aslında bunlar tamamen birbirinden farklı iki varlığı ifade etmektedirler. "İnsan", evrensel nitelikte olan bir varlığa verilen bir isimdir fakat "beşer" onun yeryüzündeki taklididir. Beşer, insan modeline en uygun hale gelebilmek için tekamül etmekte olan varlıktır. İnsan ile beşer çoğu zaman karıştırılır. İnsan, beşerin kendisine benzemek istediği çok yüksek bir arşetiptir, çok üstün bir prototiptir. Hatta denebilir ki, beşerin en büyük ideali, evrensel olan İnsana her bakımdan benzemektir.
Bu benzeyiş şeklini kutsal kitaplar ters bir ifadeyle ilet****mişler; "Kendi suretine benzetti," cümlesini kullanmışlardır. Halbuki bu, "Tanrı, ilk insan olan Adem'i topraktan yarattı ve O'nu kendisine benzetti," anlamında değil, "Meydana gelmiş olan beşer, insan imajında yaratıldı," anlamındadır. İnsan, Kaadir-i Mutlak Olan Allah tarafından yaratılmamıştır çünkü Mutlak olan Yaratıcının anlayamayacağımız şekilde bir yaratış vetiresi vardır.
Kutsal Kitap Kuran'da bunun için "Ol" sözcüğü kullanılmıştır. Diğer kitaplarda da aynı karşılık, "Fiat" kullanılmıştır. "Ol" ifadesinde zaman yoktur. Ne ebediyet ne de ezeliyet vardır. "Ol" sözcüğünün içerisinde sonsuz bir kudret vardır. Bu kudretin mahiyeti bilinmez. Dolayısıyla oluş yani "kozmogoni" dediğimiz evrendoğum sonsuzluğu kaplar. Sonsuzluğu kaplayan bir oluşun içerisinde dünyanın meydana gelişi, o sonsuzluğa nazaran küçük bir andır. Dünya oluşmadan önce evrende milyarlarca dünya meydana gelmiştir. Yani oluşum, düşünemeyeceğimiz kadar çok eskilerde meydana gelmiştir. Özellikle bir dünya yapılmasına, bir insan yapılmasına ihtiyaç yoktur. Bunlar gayet kapalı ve sembolik olarak, o devrin anlayışına göre kaleme alınmış ifadelerdir. Bu bakımdan, birçok ezoterik bilgiyi artık normal bilim anlayışı altında incelememiz gerekmektedir.
Dolayısıyla Adem, özellikle yaratılmış bir varlık değildir. Evrenin her tarafında var olan canlandırma prensibine uygun olarak, bir gezegen bünyesinde her türlü canlıyı teşekkül ettirecek unsurları kendisinde bulundurduğu sürece, üzerinde canlılığın meydana gelmesi doğaldır. Bu, evrensel bir yasadır. Bugün, şu anda canlanmakta olan binlerce gezegen vardır. Onlar belirli bir ortamı oluşturdukları için, orada ruhsal enerji yoğunlaşabilmektedir. Buradan da derhal bir zeka, canlılık ortaya çıkar.
O halde "Adem" simgesi, hiç olmazsa bizim sistemimiz Samanyolu'nda mevcut olan akıllı varlıkların ilk motor gücü olarak ele alınabilir. Adem, bu sistemde geçerli olmak üzere inisiyatör (işe ilk başlatan) bir varlık olarak tasavvur edilebilir. Ama bu Adem cennetten kovulan yersel Adem değildir. Bu Adem, dünya gezegenini kolonize etmek görevini üzerine almış bir varlıktır.
Adem'i spirituel bakımdan ele alacak olursak, onun en dikkate değer tarafı, kendi soyundan gelenlerin ilk sorumlusu olmasıdır. Bizce Adem'in en büyük sembolizmi buradadır. Adem ilk sorumluluğu temsil eder. Şuurlanmakta olan zeki insanın, otomatik ve içgüdüsel hareketlerini şuurlu hale getirmek çabasında bulunan insanın ilk örneğidir. Aynı zamanda bu ilk sorumluluk örneğidir. Bundan dolayı üstün (birinci) olması sözleri ontolojik mahiyette kalmaktadır. Ama bizi ilgilendirecek asıl husus, kendi soyundan gelenlerin birinci sorumlusu olmasıdır.
Adem Bir Prodüksiyondur
Adem bir prodüksiyondur. Yani bir yaratık değil, bir üretim mahsulüdür. İmal edilmiştir, yapılmıştır çünkü inandığımıza göre, Kaadir-i Mutlak için bir tek Adem yaratmak kadar büyük bir kusur olamaz. Böyle bir şey O'nun mutlaklığıyla, her şeyin üzerinde oluşuyla bağdaşmaz, bir eksiklik olur çünkü evren içerisinde bizimki gibi fizyolojik bir beden, ortaların aşağısında bulu****nan bir yapıya sahiptir; mükemmel, hiç kusursuz bir yapı değildir. Dolayısıyla Adem, onu gerçekleştiren sanatçının hayal ürünüdür. Buradaki "sanatçı", bizim düşünemeyeceğimiz kadar yüksek seviyeli, ilahi yetenekli ve bilgili kutsal bir sanatçıdır. Maddenin birbiriyle olan alakasını ve oluşum yasalarını çok iyi bilen bir varlıktır. Bu nedenle de bedenimizin fizyolojik yapısını oluşturacak kadar güçlüdür. Adem, laboratuvarda meydana getirilmiş bir laboratuvar varlığıdır. Ama bu laboratuvar çok büyüktür ve geleneksel olarak "Cennet" ya da "Aden Bahçesi" şeklinde adlandırılmaktadır.
Aden Bahçesi, Adem'in ve Havva'nın emrine verilmiş olan, güzel, bakımlı, her türlü imkanları bulunan bir yerdi ama dünyada değildi; Adem ile Havva resmen dünyaya kovulmuşlardır. Kuran'da, Adem'in başka yerde meydana getirildiği ve asiliği yüzünden, daha doğrusu sınanmak üzere yeryüzüne indirildiği ifade edilir. Herhangi bir suçun telafisi olmak üzere değil... Kendisine birçok bilgi verilmiştir ve bu bilgileri nasıl kullanacağı sınansın diye yeryüzüne indirilmiştir.
Maddenin canlandırılmasıyla, yaratılış içinde ruhun tezahürü yoluyla bu eser, bilhassa Yaradan'ın bir sureti olmuş oluyor. Yaradan Tevrat'ta çoğu kez Elohim olarak geçer. Elohim de "ilahlar" demektir. Bununla Ruhsal İdare Mekanizmaları, Ruhsal İdareci Varlıklar kastedilmektedir. Dolayısıyla eseri (Adem'i) gerçekleştiren sanatçı da, bu Yüksek İdareci Varlıklar'dan biridir ya da birileridir, bir sistemdir. Onların bunu meydana getirmesi, daha önceden meknuz olan evren yasalarına dayalıdır. Bütün bunların ilk sebebi hiç şüphesiz Kaadir-i Mutlak olan Allah'tır. Bu mutlaklığı tasavvur etmemiz imkansızdır, buna gücümüz yetmez. Kaadir-i Mutlak'ın yaradılışla ilgili yasalarını kullanarak Elohim (RİM varlıkları), Adem'i dünyadan başka bir yerde (Aden) imal etmiştir.
O halde Adem, başka bir gezegende meydana gelen Adem Tin en büyük amacıdır. Yersel Ademlerin amacı, o simge Adem'dir (İnsan). Bir hayat pınarının kaynayışında, ilk ortaya çıkan olarak birinci sorumlu O'dur.
Tanrı'nın suretinde demek, Tanrı'ya benzer demek değildir. Bu husus, maalesef her dinde bu şekilde anlaşılmıştır. Bu, şuradan ileri gelmektedir. Canlılıkla beraber evrende birtakım yenilikler meydana gelmiştir. Şuur, akıl teşekkül etmiş dolayısıyla da bağımsızlık, hürriyet ortaya çıkmış, kendi kendini yönetme meydana gelmiş ve ruhsal birtakım rüçhaniyetler oluşmuştur. Bunlar bize, bir geliş****me sürecini gösterir. Şuurlanmak, akıllanmak, sorumluluk almak vs. gibi. Bu, hiçbir zaman Tanrı'ya benzer olmak demek değildir. Çünkü Tanrı'ya benzediğiniz anda bütün bunlara ihtiyacınız yoktur. Benzer olmak demek, bir bakıma aynı olmak demektir. O halde eseri gerçekleştiren, sanatçının hayalindeki varlıktır.
Şuurun Dinamik Hale Geçmeye Başlaması: İlk
Sorumluluk
Başka yorumlarda Adem'in simgelediği hususlardan birisi "kendinde tanrılık görme" olarak bahsedilmektedir. İşte burada da ilk kusur, ilk hata ortaya çıkmaktadır. Bu bir ruh sapkınlığı, hürriyetin saçma şekilde kullanılışı, her türlü itaati reddetme tarzında bir şeydir. Bu hatadan İslamın kitabı Kuran'da bahsedilmez. Böyle bir suç (ilk günah) söz konusu değildir. "İlk günah" sözcüğü daha ziyade İncil'de vardır. Tevrat'ta da kısmen geçer. Yeni Ahit'te bu, uzun incelenmiş ve esaslı bir doktrin haline getirilmiştir. Çünkü Hz. İsa dünya insanlarını ilk günahtan kurtarmak için yeryüzüne inmiş ve bunun bedelini kanıyla ödeyerek insanları bu akıbetten (ilk günahın getirmiş olduğu sonuçlardan) kurtarmak istemiştir. Dolayısıyla burada "ilk hata" meselesine de eğilmemiz gerekmektedir. Çünkü orada da yine Adem'i görüyoruz. Yani Adem simgesinin içinde "kendinde tanrılık görme" unsuru da bulunmaktadır. İlk hatayı bir ruh sapkınlığı, hürriyetin saçma bir şekilde kullanılışı ve her türlü itaati red olarak ele alıyorlar. Elbette burada Yaradan'a karşı işlenen red söz konusudur. Buradaki Yaradan, kendi zihninde onu yaradana (sanatçısına) karşı olmaktadır. Gerçekten de Aden Bahçesi'nde yenmemesi gereken bir şey (elma) vardı. Ama buna neden "elma" denmiştir, bilmiyoruz. Halbuki Tevrat "elma" demez; "Bilgi Ağacı" ya da "Hayat Ağacı" der. Tevrat'ta, "Hayat Ağacı'nın meyvesinden yeme!" denilmiştir. Yani kendisini bir nizama, bir düzene bağlamışlar ve O'ndan, "Şunu yapacaksın, bunu yapmayacaksın," diye bir söz (şart) almışlardır. Bu şartlarla O'nun Aden Bahçesi'nde barınması sağlanmıştır.
Daha doğrusu o laboratuvar varlığı kendisini orada geliştirecektir. Ancak tabi ki, "yeme" veya "yememe" gibi birtakım şartlara ve yasalara bağlanışı aslında O'nun sınanması içindir. Yukarıda belirttiğimiz gibi, sorumluluk alma, hürriyeti şu veya bu şekilde kullanma, otomatik veya şuurlu yaşama gibi özelliklerin O'nda tezahür etmesi için böyle bir yasaklanma yapılmıştır. O'nda bu şahsiyeti geliştirmek için böyle bir yasaklama konmuştur. Bu şekilde şuuru statik halden dinamik hale geçmeye ve Adem düşünmeye başlamıştır. Büyük bir gözetim altında olan Adem, yasak edilen meyveyi sorumluluğu üzerine almak şartıyla yemiştir. Bu sınamayla, sorumluluk alabilecek derecede gelişip gelişemediği anlaşılmıştır. Çünkü sorumluluk almak, birçok yeteneğin bir araya gelmesine bağlıdır.
Yasaklanmış elmayı yemekle öğrenmenin ilk adımını atmış olan Adem, kendi neslinin ilk sorumluluğunu da üzerine alan varlık olmaktadır. Ondan sonra, O'nun başlattığı o adım, determinizme göre zamanımıza, bizlere kadar gelmiştir. İlk otoriteye, bağımlılığa karşı olan red budur ve bu yüzden Adem aynı zamanda "kendinde tanrılık görme" tarzında da sembolize edilmektedir.
Adem ve Kozmik İnsan
Bu arada psikolojik yönden de bir yorumun bulunduğunu belirtmek isteriz: Jung'a göre Adem, Kozmik İnsan'ı simgeler. O, bütün psişik enerjilerin kaynağıdır. Genellikle ihtiyar bilgeler (hakim kimseler) şeklinde, baba ve atalar arşetipine bağlıdır. Bu ihtiyar adam imajı, araştırılamayan bir bilgelik olmaktadır. Bu bilgelik, uzun ve acili bir deneyden çıkıp gelmiştir. Yani Jung'a göre, insanlığın uzun ve ıstıraplı tecrübelerinin sonucunda bir imaj teşekkül ediyor. Maddi ve manevi her türlü hakikate sahip, hakikati topluca uygulayan bir bilge adam imajı... İnsanlık bu imajı "Adem" tarzında simgelemiş oluyor. Rüyalarda görülen evliyalar, peygamberler, pirler, filozof ve hacılara ait imajlar bu bilgelikle kendini tamamlamak ihtiyacından doğar. İnsan bilgelikle tamamlanmak ihtiyacındadır. Bilgeliği özlemek, mütekamil olmayı özlemektir. Yani tekamül etmeyi istiyor demektir. Mütekamil varlık imgesi olarak da insanlar kültürlerine uygun olarak, o kültürlerin en büyüklerini rüyalarında imajlar halinde görürler. Onu görmek, bir bakıma bilgeliğe yanaşmak, onunla bütünleşmek, onunla kaynaşmak, bir olmak ihtiyacının yansıması olmaktadır. Hatta Jung bu tarzdaki rüyalar için "gizli bir bilgeliği faal hale getirmek istemek" yorumunda bulunmaktadır. İnsanın reenkarnasyonlarından getirmiş olduğu bilgiler psişik şuuraltında mevcuttur. Bu şekilde Adem, Jung'a göre, bitmek tükenmek bilmeyen bir bilgelik kaynağının simgesi olmaktadır.
Kabala'ya göre Adem, yaratılmış evrenin bir sentezidir. Bu, jeosantrik bir görüşün ifadesidir. Çünkü Adem'in yaratılışını, "dünyanın toprağından yapılmak" şeklinde ele alırlar. Onlara göre Adem evrende mevcut bütün elementlerden alınmak suretiyle yapılmıştır. Bugün biliyoruz ki, evrende mevcut bulunan elementler dünyada da vardır. Tevrat'ın büyük hahamlarca yapılan bir nevi yorumu olan Talmut'ta da bir "Adam Kodman" sözcüğü geçer. Bu, insanda yaşayan Tanrı'nın sembolü, Tanrı suretindeki en üstün insan anlamına gelmektedir. Burada tekrar belirtmeliyiz ki, ilk insan ile ilk Adem ayrı şeylerdir. İlk insan Adem değildir.
Alıntı