Mevlana Kadın Erkek Ve İnsan ( 2 )

  • Konbuyu başlatan Konbuyu başlatan joys
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi

joys

Kayıtlı Üye
Kadın veya Erkek Üstünlüğü

Mevlâna kadın ve erkeğin, birbirinden ayrılmayan iki eşit parça olduğunu belirtmektedir. Ancak erkeğin egemen olduğu ve kadından üstün görüldüğü bir toplum anlayışı, geçmişten günümüze kadar devam etmiştir. Mevlâna bu toplumsal kanaate katılmaz.

Zira erkeğin bedenen güçlü olmasına ve doğuştan üstünlük kazanmasına rağmen, en güçlü olanı bile kadın karşısında gücünü, dolayısıyla üstünlüğünü kaybetmektedir. Bu da tabiîdir çünkü iki eş arasında üstünlük savaşı değil; sevgi, birlik, dayanışma ve birbirine ihtiyaç duyma ön plana çıkar:
“Züyyine li'n-nâs” [Âl-i İmrân, 3/14] hükmünce Allah'ın insanlar için bezediği şeylerden halk, nasıl kurtulabilir?
Allah; kadını erkeklere munis olmak üzere yarattı. Âdem nasıl olur da Havva'dan ayrılabilir?
Kişi yiğitlikte Zâloğlu Rüstem bile olsa Hamza'dan bile ileri geçse yine hükmetme hususunda karısının esiridir.
Âdem sözlerinden âlemin sarhoş olduğu Muhammed bile 'Kellimîni ya Humeyrâ' [Benimle konuş ya Ayşe] derdi.
Mevlâna'nın bu mısralarında; ilk insan ve peygamber Hz. Âdem, efsanevî güç sahibi Zâloğlu Rüstem, Uhud Savaşında şehitliğe erişen İslâm tarihinin yiğitlik sembolü Hz. Hamza ve âlemlerin övüncü yüce Peygamber de istisna edilmeden; her erkeğin evlilikteki sevgi ve paylaşmaya dolayısıyla iki cinsin karşılıklı ihtiyacına ve ayrılmaz birlikteliğine işaret edilmektedir. Ancak bu beraberlik sonuçta kadının lehine olmakta, beden gücü saf dışı bırakılınca duygusal yönden güçlü olan kadın ön plana çıkmakta, üstünlüğü ele almaktadır. Mevlâna bu hususu şöyle izah eder:
Gerçi zâhiren su, ateşten üstündür; fakat bir kaba konunca ateş, onu fıkır fıkır kaynatır.
İkisinin arasında bir tencere, bir çömlek oldu mu ateş, o suyu yok eder, hava haline getirir.
Görünüşte su nasıl ateşten üstünse, sen de kadından üstünsün; fakat hakikatte ona mağlûpsun, sen onu istemektesin.
Böyle bir hassa ancak âdemoğlundadır. Çünkü insanda muhabbet vardır. Hayvanın muhabbeti azdır ve bu da onun nâkıs olmasından ileri gelmiştir.


Kadının erkeğe, erkeğin de kadına duyduğu bu sevgi yaratılıştan gelen, insanî bir ihtiyaçtır. Fakat bu sevgi paylaşımından; insanî sıfatları baskın olan, akıl ve gönül sahibi, olgun erkekler hisse alır; kadına değer verir ve kadını yüceltir. Bu tarz Hz. Peygamber'in de sünnetidir, tavsiyesidir. Yüce Peygamber Veda Hutbesinde kadınları Allah'ın birer emaneti olarak niteler ve erkeklerin kadınlar, kadınların da erkekler üzerinde hakkı olduğuna dikkat çeker. Bir hadis-i şerifte de; Sizin en hayırlınız ehline (eşine) hayırlı olanınızdır; ben ehlime en hayırlı olan kişiyim. Kadınları ancak kerem sahipleri ulular, kötü kişiler de aşağılar buyrulmaktadır. Hadiste de belirtildiği gibi; kaba güce güvenen cahiller, sevgiden ve duygusal paylaşımdan nasiplenmedikleri için kadına değer vermez ve Mevlâna'nın Hak nuru olarak nitelendirdiği, dinen annelik vasfıyla cennetin ayakları altına serildiği kadını ezmeyi, hırpalamayı üstünlük olarak görürler:
Peygamber dedi ki: “Kadınlar; akıllı kişilere, ehl-i dil olanlara fazlasıyla galip olurlar.
Fakat cahiller, kadına galebe ederler.” Çünkü onlar sert ve kaba muameleli olurlar.
Onlarda acıma, lütfetme, sevme azdır. Çünkü tabiatlarında, yaradılışlarında hayvanlık üstündür.
Sevgi ve acıma, insanlık vasfıdır; hiddet ve şehvetse hayvanlık vasfıdır.
Kadın, Hak nurudur, sevgili değil... Sanki yaratıcıdır, yaratılmış değildir sanki!
 
Geri
Üst