URUMHAMATAHAYİL
Yönetici
- Katılım
- 5 Haz 2008
- Mesajlar
- 7,156
- Tepkime puanı
- 4,862
- İş
- Wellness Antrenör/Psikolog/ Sosyolog
SALT BİLİNÇ BOYUTUNDA
OLAYLAR DİZİSİ, “ZAMANSIZLIK”TA
GÖRÜNTÜSÜZ SEYREDİLİR!
“Zaman”sızlıkta seyredilir, yaşanılır, olaylar dizisi; dalga dalga!.
Tıpkı peşpeşe görülen rüyalar gibi!.
Her ne kadar, rüyanın içinde olana, bir zaman kavramı varsa da, kendi hissiyatına göre; bu da, daha önceden beynine yerleşmiş verilerden kaynaklanır bir şeydir; gerçek değil!.
Bu sebepledir ki, rüyalarda görülen olaylardan zaman tespit etmek mümkün değildir! Olacağı görebilirsin; ama zamanını kestiremezsin!.
Bu gerçek, Allah Rasûlleri’nin, takipçileri olan ermişlerin boyutunda biraz daha farklıdır…
Onların algıladıkları boyutta, rüya türünden görüntü de yokmuş!.
O boyutta, yalnızca görüntüsüz bir algılama, sezgi; ve bunun idrâkta açığa çıkışı söz konusuymuş!.
Çünkü o boyut, zaman ve mekân kavramının mevcut olmadığı “salt bilinç boyutu” imiş!.
Bu boyutun altında, vizyonların söz konusu olduğu; uyanıkken rüya görme, diyebileceğimiz bir ikinci algılama boyutu daha varmış… Bunun misâli, bildiğimiz rüya imiş!.
Az önce anlatmaya çalıştığımız gerçek, yâni görüntüsüz algılama ise, Allah Rasûlleri’nde “vahiy”, takipçilerinde “ilham” denilen bir şekilde açığa çıkarmış…
O algılamanın söz konusu olduğu boyutta, algılanan olaylar, şekilsel mâhiyet arzetmezmiş… Sıralamanın getirdiği zaman kavramı da geçersizmiş o yüzden!.
Duyduk ki… Bir farklı imiş onların yaşadıkları(?) o boyut, bizim etsel dünyamızdan!.
Sanki “burak”la, “refref”le giderlermiş o şekilsizlik, zamansızlık boyutuna onlar; ve bilinçlerinde, bir anda bulurlarmış bulduklarını!.
Sonra “tenezzül” ederlermiş bizim etli dünyamıza…
“MELEKÛT ÂLEMİ” VE “CEBERÛT ÂLEMİ”
DİYE ANLATILAN , TEK BİR KOZMİK BİLİNÇ’TİR!
"ALLAH evvelâ aklımı yarattı. ALLAH evvelâ nûrumu yarattı!."
diye Hz. Rasûlullah'ın açıklamasında yer alan "akıl" ve "nur", işte bu "Ruh" adlı Melek, yani, "RUHU ÂZAM"dır.
Yani, bölünmesi parçalanması söz konusu olmayan, mânâda beliren ilk tekillik, birimlik kavramıyla mevcut olandır.
Soyutun somuta dönüşmesi sınırında oluşan varlıktır. Elbette burada, beş duyuya göre somutluktan sözetmiyoruz!.
Yani, "ilmi ilâhi"de ilk mânâ sûretinin belirmesidir. Arş ve bunun altındaki oluşan ilk melektir.
Bu Melek`ten katman katman, boyut boyut diğer melekler meydana gelmiş; ayrıca her bir boyutun da kendine has melekleri oluşmuştur.
Melekler, nur yapılıdır. Bunu bugünkü dille ifade etmek gerekirse, enerji kökenlidir diyebiliriz.
“Herşey enerjiden meydana gelmiştir” dendiği zaman, burada bahsedilen enerjidir.
Yalnız bir yanlış anlamayı ortadan kaldıralım...
“Enerji”, "ALLAH"'ın "kudret" vasfının kuvveden fiile çıkması hâlindeki adıdır. Yani "NUR"'dur. "Nur" diye bahsedilen şey, bir tür "salt enerji"dir.
Bu bilinçli enerji (kudret), “Kozmik Bilinç”, evrende var olan herşeyi kendisinden meydana getirmiştir.
Bir diğer ifade ile, bu kâinatta var olan herşey, O "RUH" adlı Meleğin gücünden, "O"nun ilmiyle meydana gelmiştir!.
Eğer varlıktaki nesnelerin, yani kesitsel algılama araçları ile algılayabildiğimiz veya algılayamadığımız; tesbit edemediğimiz ama akıl yollu varlığını kabul ettiğimiz bütün varlıklar, gerçekte hep meleklerin varlığından ibarettir.
Çünkü, evrende var olan her şey "enerji"den meydana gelmiştir. Yani, "nur"dan meydana gelmiştir. Meleklerin varlığı da "nur"dur; dolayısıyle, meleklerden meydana gelmemiş hiç bir şey yoktur!.
"İnsan" denilen varlığın aslı, orijini de melektir!.
Maddenin aslı da melektir!.
Çünkü melekler, her şeyin varlığını oluşturan "ALLAH" isimlerinin anlamlarının, soyut boyuttan somutluk ortamına geçişinde yer alan ilk bilinçli, kaynak varlıklardır!.
Bu yüzden, "melek", kişinin kendi özünü, hakikatını, aslını, orijinini tanımada çok önemli bir boyut ve önemli bir katmandır!.
İşte “Melekût Âlemi” diye anlatılan, sayısız mânâlar ihtiva eden mikrodalga kökenli kozmik âlem de; “Ceberût Âlemi” diye anlatılan da, o sayısız mânâları hâvi TEK bir KOZMİK BİLİNÇ’TİR!.
Bu Kozmik Bilincin tasavvuftaki karşılığı İNSAN-I KÂMİL veya Hakikat-i Muhammedî, ya da değişik vasıfları itibariyle Aklı Evvel, Ruh-u Â’zâm’dır!. Âlemi ise Ceberût’tur!.
KUANTSAL BOYUT,
“VİTRİYET” MERTEBESİDİR!
Kuantsal boyut olan, “RUH” ya da “Ruh-u Â’zâm” ismiyle tasavvufta işaret edilen mertebe, tüm algıladığımız ya da algılayamadığımız her şeyin hakikati olan TEKİL bir yapıdır; ve “Vitriyet” mertebesidir.
Vitriyet, kesretin "hükmî" nihâyeti dolayısıyla erişilen Tek'lik mertebesidir.
İNSAN KENDİNİ NE ZAMAN
MELEKİ BOYUTTA TANIMAYA BAŞLAR?
Meleki etkileri yanlızca astrolojik etkiler olarak değerlendirmek çok yetersizdir!.
İnsanın orijin varlığı meleki boyut kökenlidir ve bu algılanan boyuta kadar olan tüm katmanlar meleki boyutun eseridir.
“İnsan” adıyla anılan meleki kökenli varlık, ayrıca “dış” diye kabul edilen boyutla da her an iletişim hâlindedir ve ondan da etkilenmektedir ki, buna bugünkü dilde “astrolojik etkiler” ifadesi kullanılabilir.
İnsan kendi “hakikatını” anladığı anda, meleki boyutta kendini tanımaya başlar!
Kişi kendi özüne doğru olan bu yolculuğu yapmazsa, Cennet ortamının meleki varlığı olmak yerine, ruh boyutunda hakikatten perdeli olarak yaşamak zorunda kalır.
“MÜLK ÂLEMİ”NDEN,
‘’MELEKÛT ÂLEMİ’’NE NASIL GEÇİLİR?
"-Yâ Gavs!. Dünya geçidinden çık ki, âhirete vâsıl olasın; âhiret geçidinden de çık ki, "BANA" vâsıl olasın!." (*)
“Dünya geçidinden çıkıp da âhirete geçmek”, “mülk âleminden melekût âlemine girmek” demektir!.
“Mülk âleminden melekût âlemine geçmek” ne demektir?.
“Mülk âlemi” bizim beş duyumuza hitâbeden bildiğimiz madde âlemidir.
“Melekût âlemi” ise; sezgi, ilham ve benzeri yollu farkında olmadan algıladığımız; üst beyin faaliyetleri sonucu algıladığımız, kozmik yapılı âlemdir.
Dünyadan nasıl çıkılır; mülk âleminden nasıl çıkılır?.
Dünyada, madde âlemine ait olan şeylerle, düşünce dünyanı bloke etmemekle!. Yoksa, intihar edip, bedeni öldürüp, ruh olarak kalmak sûretiyle bu çıkış elde edilmez!.
İntihar ederek, bedeni kullanım dışı bırakmak, bilâkis kişinin dünyaya bağlı ve bağımlı kalmasına yol açar ki, bu da insana cehennemden başka bir şey getirmez!.
Evet, bu durumda dünya varlıkları ile perdelenmeyip; o varlıklarda tasarruf eden Tek Gerçek Mutasarrıfı göreceğiz. İşte böylece de mülk âlemi’nden melekût âlemi’ne geçmiş olacağız.
Bu âlemdeki bütün varlıkların hep Hak’kın esmâsının mazharı olduklarını, bu hâlleriyle de gerçek mânâdaki "KULLUK"larını yerine getirmekte olduklarını göreceğiz.
(*)GAVSİYE AÇIKLAMASI-Ahmed Hulûsi
OLAYLAR DİZİSİ, “ZAMANSIZLIK”TA
GÖRÜNTÜSÜZ SEYREDİLİR!
“Zaman”sızlıkta seyredilir, yaşanılır, olaylar dizisi; dalga dalga!.
Tıpkı peşpeşe görülen rüyalar gibi!.
Her ne kadar, rüyanın içinde olana, bir zaman kavramı varsa da, kendi hissiyatına göre; bu da, daha önceden beynine yerleşmiş verilerden kaynaklanır bir şeydir; gerçek değil!.
Bu sebepledir ki, rüyalarda görülen olaylardan zaman tespit etmek mümkün değildir! Olacağı görebilirsin; ama zamanını kestiremezsin!.
Bu gerçek, Allah Rasûlleri’nin, takipçileri olan ermişlerin boyutunda biraz daha farklıdır…
Onların algıladıkları boyutta, rüya türünden görüntü de yokmuş!.
O boyutta, yalnızca görüntüsüz bir algılama, sezgi; ve bunun idrâkta açığa çıkışı söz konusuymuş!.
Çünkü o boyut, zaman ve mekân kavramının mevcut olmadığı “salt bilinç boyutu” imiş!.
Bu boyutun altında, vizyonların söz konusu olduğu; uyanıkken rüya görme, diyebileceğimiz bir ikinci algılama boyutu daha varmış… Bunun misâli, bildiğimiz rüya imiş!.
Az önce anlatmaya çalıştığımız gerçek, yâni görüntüsüz algılama ise, Allah Rasûlleri’nde “vahiy”, takipçilerinde “ilham” denilen bir şekilde açığa çıkarmış…
O algılamanın söz konusu olduğu boyutta, algılanan olaylar, şekilsel mâhiyet arzetmezmiş… Sıralamanın getirdiği zaman kavramı da geçersizmiş o yüzden!.
Duyduk ki… Bir farklı imiş onların yaşadıkları(?) o boyut, bizim etsel dünyamızdan!.
Sanki “burak”la, “refref”le giderlermiş o şekilsizlik, zamansızlık boyutuna onlar; ve bilinçlerinde, bir anda bulurlarmış bulduklarını!.
Sonra “tenezzül” ederlermiş bizim etli dünyamıza…
“MELEKÛT ÂLEMİ” VE “CEBERÛT ÂLEMİ”
DİYE ANLATILAN , TEK BİR KOZMİK BİLİNÇ’TİR!
"ALLAH evvelâ aklımı yarattı. ALLAH evvelâ nûrumu yarattı!."
diye Hz. Rasûlullah'ın açıklamasında yer alan "akıl" ve "nur", işte bu "Ruh" adlı Melek, yani, "RUHU ÂZAM"dır.
Yani, bölünmesi parçalanması söz konusu olmayan, mânâda beliren ilk tekillik, birimlik kavramıyla mevcut olandır.
Soyutun somuta dönüşmesi sınırında oluşan varlıktır. Elbette burada, beş duyuya göre somutluktan sözetmiyoruz!.
Yani, "ilmi ilâhi"de ilk mânâ sûretinin belirmesidir. Arş ve bunun altındaki oluşan ilk melektir.
Bu Melek`ten katman katman, boyut boyut diğer melekler meydana gelmiş; ayrıca her bir boyutun da kendine has melekleri oluşmuştur.
Melekler, nur yapılıdır. Bunu bugünkü dille ifade etmek gerekirse, enerji kökenlidir diyebiliriz.
“Herşey enerjiden meydana gelmiştir” dendiği zaman, burada bahsedilen enerjidir.
Yalnız bir yanlış anlamayı ortadan kaldıralım...
“Enerji”, "ALLAH"'ın "kudret" vasfının kuvveden fiile çıkması hâlindeki adıdır. Yani "NUR"'dur. "Nur" diye bahsedilen şey, bir tür "salt enerji"dir.
Bu bilinçli enerji (kudret), “Kozmik Bilinç”, evrende var olan herşeyi kendisinden meydana getirmiştir.
Bir diğer ifade ile, bu kâinatta var olan herşey, O "RUH" adlı Meleğin gücünden, "O"nun ilmiyle meydana gelmiştir!.
Eğer varlıktaki nesnelerin, yani kesitsel algılama araçları ile algılayabildiğimiz veya algılayamadığımız; tesbit edemediğimiz ama akıl yollu varlığını kabul ettiğimiz bütün varlıklar, gerçekte hep meleklerin varlığından ibarettir.
Çünkü, evrende var olan her şey "enerji"den meydana gelmiştir. Yani, "nur"dan meydana gelmiştir. Meleklerin varlığı da "nur"dur; dolayısıyle, meleklerden meydana gelmemiş hiç bir şey yoktur!.
"İnsan" denilen varlığın aslı, orijini de melektir!.
Maddenin aslı da melektir!.
Çünkü melekler, her şeyin varlığını oluşturan "ALLAH" isimlerinin anlamlarının, soyut boyuttan somutluk ortamına geçişinde yer alan ilk bilinçli, kaynak varlıklardır!.
Bu yüzden, "melek", kişinin kendi özünü, hakikatını, aslını, orijinini tanımada çok önemli bir boyut ve önemli bir katmandır!.
İşte “Melekût Âlemi” diye anlatılan, sayısız mânâlar ihtiva eden mikrodalga kökenli kozmik âlem de; “Ceberût Âlemi” diye anlatılan da, o sayısız mânâları hâvi TEK bir KOZMİK BİLİNÇ’TİR!.
Bu Kozmik Bilincin tasavvuftaki karşılığı İNSAN-I KÂMİL veya Hakikat-i Muhammedî, ya da değişik vasıfları itibariyle Aklı Evvel, Ruh-u Â’zâm’dır!. Âlemi ise Ceberût’tur!.
KUANTSAL BOYUT,
“VİTRİYET” MERTEBESİDİR!
Kuantsal boyut olan, “RUH” ya da “Ruh-u Â’zâm” ismiyle tasavvufta işaret edilen mertebe, tüm algıladığımız ya da algılayamadığımız her şeyin hakikati olan TEKİL bir yapıdır; ve “Vitriyet” mertebesidir.
Vitriyet, kesretin "hükmî" nihâyeti dolayısıyla erişilen Tek'lik mertebesidir.
İNSAN KENDİNİ NE ZAMAN
MELEKİ BOYUTTA TANIMAYA BAŞLAR?
Meleki etkileri yanlızca astrolojik etkiler olarak değerlendirmek çok yetersizdir!.
İnsanın orijin varlığı meleki boyut kökenlidir ve bu algılanan boyuta kadar olan tüm katmanlar meleki boyutun eseridir.
“İnsan” adıyla anılan meleki kökenli varlık, ayrıca “dış” diye kabul edilen boyutla da her an iletişim hâlindedir ve ondan da etkilenmektedir ki, buna bugünkü dilde “astrolojik etkiler” ifadesi kullanılabilir.
İnsan kendi “hakikatını” anladığı anda, meleki boyutta kendini tanımaya başlar!
Kişi kendi özüne doğru olan bu yolculuğu yapmazsa, Cennet ortamının meleki varlığı olmak yerine, ruh boyutunda hakikatten perdeli olarak yaşamak zorunda kalır.
“MÜLK ÂLEMİ”NDEN,
‘’MELEKÛT ÂLEMİ’’NE NASIL GEÇİLİR?
"-Yâ Gavs!. Dünya geçidinden çık ki, âhirete vâsıl olasın; âhiret geçidinden de çık ki, "BANA" vâsıl olasın!." (*)
“Dünya geçidinden çıkıp da âhirete geçmek”, “mülk âleminden melekût âlemine girmek” demektir!.
“Mülk âleminden melekût âlemine geçmek” ne demektir?.
“Mülk âlemi” bizim beş duyumuza hitâbeden bildiğimiz madde âlemidir.
“Melekût âlemi” ise; sezgi, ilham ve benzeri yollu farkında olmadan algıladığımız; üst beyin faaliyetleri sonucu algıladığımız, kozmik yapılı âlemdir.
Dünyadan nasıl çıkılır; mülk âleminden nasıl çıkılır?.
Dünyada, madde âlemine ait olan şeylerle, düşünce dünyanı bloke etmemekle!. Yoksa, intihar edip, bedeni öldürüp, ruh olarak kalmak sûretiyle bu çıkış elde edilmez!.
İntihar ederek, bedeni kullanım dışı bırakmak, bilâkis kişinin dünyaya bağlı ve bağımlı kalmasına yol açar ki, bu da insana cehennemden başka bir şey getirmez!.
Evet, bu durumda dünya varlıkları ile perdelenmeyip; o varlıklarda tasarruf eden Tek Gerçek Mutasarrıfı göreceğiz. İşte böylece de mülk âlemi’nden melekût âlemi’ne geçmiş olacağız.
Bu âlemdeki bütün varlıkların hep Hak’kın esmâsının mazharı olduklarını, bu hâlleriyle de gerçek mânâdaki "KULLUK"larını yerine getirmekte olduklarını göreceğiz.
(*)GAVSİYE AÇIKLAMASI-Ahmed Hulûsi