Bilincin Kökeni Ne Olabilir ki?

  • Konbuyu başlatan Konbuyu başlatan Rapistic
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi

Rapistic

Kayıtlı Üye
Çağdaş bilim bütün canlıların cansız, akılsız ve aptal atomlardan oluştuğunu iddia ediyor.
Ne kadar saçma bir iddiaya benziyor, değil mi?

Ama ilginç olarak bütün hayvanlarda bizim bilinç dediğimiz ve kısaca çevrenin farkına varmak olarak tanımlayabileceğimiz bir yeti vardır.

Peki ama neden vardır?
Nedir bu bilincin kökeni?
Maddenin hangi davranış biçimlerinin ürünüdür?

Aptal ve cansız atomlar bir araya gelince nasıl oluyor da akla ve bilince kavuşabiliyorlar?
Bilinci atomist dünya görüşü olan materyelizmle nasıl açıklayabiliriz? Açıklayabilir miyiz?

Soyut bir kavram olan bilinç maddenin nasıl bir davranış ürünü olarak ortaya çıkmaktadır?

İsterseniz atomları teker teker ele alalım.
Hepimizin yakından tanıdığı iki atom var..
Hidrojen ve oksijen...
Onlar bir araya gelince su ortaya çıkıyor.
İki hidrojen atomu bir oksijen atomu ile birleşince bu gerçekleşiyor.
Su molekülünün davranışlarını inceleyelim.
Bakalım gerçekten bu molekül aptal, cansız ve akılsız mı?

Tek bir su molekülü imgeleyelim. H2O.

Tek başına hiç bir davranış özelliği olduğunu söyleyemeyiz. Ama birkaç bin veya milyon su molekülü bir araya gelince bir damla oluşturur. Suyun davranışı birden değişir.. Yüzey gerilimine sahip olur ve tek bir su molekülünden çok daha farklı bir dizi davranışlar sergilemeye başlar. Herşeyeden önce tek başına ne sıvı, ne gaz, ne de katı olan su molekülü birden ortama bağlı olarak çeşitli nitelikler kazanır. Katılaşır, sıvılaşır, buharlaşır.

Bir bardak su alalım. Bardak içindeki davranışları, damla olarak davranışlarından çok farklı olacaktır. Kenarlarda damlaların yüzey gerilim özelliklerini gösterirken, diğer yerlerde daha serbest bir davranış sergileyecektir. Akacaktır. Bardak ters çevrilirse yere dökülür ama yine bardağın içinde bir miktar su kalır. Damla gibi davranma niteliğinden fazla birşeyler kaybetmemiştir. Ona ek olarak bazı yeni nitelikler kazanmıştır.

Arka bahçenizde bir havuz düşünün. Bardaktan daha büyük bir su birikintisi düşünün yani. İçine girebilirsiniz. Üzerinizde suyun basıncını hissedersiniz. Aynı şekilde su havuzun duvarlarına da basınç uygular. İçinde yüzerseniz dalga oluşturursunuz. Dalgalar kenarlara vurur. Buharlaşır. Arada bir kaybolan suyun yerine yenisini koymanız gerekir.

Sonra bir göl imgeleyin. Suyun davranışları daha da farklı olacaktır. Gölün içinde bulunduğu topografiye göre suyun akıntılar ve girdaplar şeklinde bazı hareketleri olacaktır. Büyüklüğüne göre göl çevreyi etkileyecektir. Büyükse yörenin iklimi bile değiştirecektir. İçinde hayvanlar ve bitkiler yaşayacaktır. Kendine göre bir eko sistemi oluşacaktır.

Denizlerde göllerdeki durum abartılarak devam edecektir. Dalgalar daha yüksek olacak, çevrede iklim çok daha fazla etkilenecek ve çevrenin eko sistemi de ona göre gelişecektir. Bu keresinde sahil önem kazanacak ve orada yaşayan bazı canlılar sahilin alacağı şekilden ve sahilin doğasından sorumlu olacaktır.

Okyanuslarda durum denizlerdeki durumun abartılmış şekli olacaktır. Ayrıca kasırgalar ve tayfunlar şeklinde fırtınalar ortaya çıkacak, bütün dünyanın iklimi okyanurlardan etkilenecekdir.

Bütün bunlardan ve fazlasından aptal ve akılsız su molekülleri sorumludur.

Onlara aptal ve akılsız deyip duruyoruz ama, akıllı veya bilinçli olduklarını düşündüren bazı davranışlar sergilediklerini yadsıyamayız. Eğilimi müphem bir patikada eğilimin yönünü biz hislerimizle saptayamazken, bir kova aptal su bize hangi tarafın diğer taraftan 1 mm alçak olduğunu bilecek, yola dökülen bir kova su, yolda eğilimin ne tarafa doğru olduğunu bize gösterecektir.

Bilincin evrilerek kazanıldığını biliyoruz. Çünkü canlılarla ilgili her özelligin evrilerek kazanıldığını biliyoruz. Bunun bir istisnası olmadığını da biliyoruz. Bilinç de evrilerek kazanılmalıdır diyoruz.

Bilincin kökenini bulmak için yaşam filmini geriye doğru çevirerek inceleyelim. Zamanda geçmişe gidelim yani.
Ama bu evrimsel süreci geriye ne kadar götürebiliriz?
Bitkilere kadar götürebilir miyiz?
Ben daha da öteye götürmek istiyorum..
Bakterilere kadar götürebilir miyiz?
Ben onla da tatmin olmuyorum. Bilinci daha da ilkel bir düzeye indirgemek istiyorum.
Moleküler düzeye? Atomik düzeye? Atomaltı düzeye?

Bilinci çevreyi tanıma ve farketme olarak tanımlarsak her canlıda ilkel düzeyde de olsa bir bilincin olduğunu ileri sürmek yanlış sayılmaz. Bakteriler bile çevrelerini tanırlar ve ona uygun davranışlar sergilerler.

Bu durumda atomların ve moleküllerin de içinde bulundukları ortamı anlayıp anlamadıklarını ve o ortama uygun davranışlar sergileyip sergilemediklerini neden düşünmeyelim?

Bilinç hakkında bazı yanlış düşünceler var.
Bilinç istemli hareket edebilme yeteneğidir şeklinde bir yorumu kabul edemeyiz. Burada yaptığımız hareketin farkında olduğumuz için onu istemli olarak nitelendiriyoruz. Oysa o hareketi yaptığımızın farkında olsak da olmasak da, onu yapıyoruz. Yapmak zorundayız. Refleksler bunun güzel örnegi.

Ayrıca günlük yaşamımızda farkında olduğumuzu farketmediğimiz binlerce hareketi yapıyoruz. Ancak üzerinde düşününce farkettiğimizi anlıyoruz. En basiti yürümemiz. Adımlarımızı istemli mi atıyoruz? Yoksa atmamız gerektiği için mi atıyoruz?
Her ikisi de mümkün. Ama adımlarımızı saymadığımız ve kontrol etmediğimiz zaman onları bilinçiz olarak attığımızı söyleyebilir miyiz? Bir yerde amaçsız, bilinçsiz yürüyen bir insan gördünüz mü hiç? Gördüğünüz o insan normal insan sayılır mı?

Bilinçli hareket etmenin farkında olmaktan öte bir özelligi var.
O da o hareketi yapmamızın zorunluluğu. O hareketi yapmak zorundayız. Sorun yürümek ise, yürümek zorundayız. Yemek yemekse, yemek yemek zorundayız. Bilinçli olduğumuz için yemek yemiyoruz.Yemek yemeden yaşayamadığımız için yemek yiyoruz.

Ayrıca istemek, arzu etmek ve farkında olmak bilinç üstü yetilerdir. Ben burada bilinci sadece çevrenin farkında olmak anlamında kullanıyorum. Çevrenin farkında olduğumuzun farkında oluruz veya olmayız. Orası temel bilinçsel niteliklerle ilgili olmayan bir durumdur.

İnsan korteksi farketmese de beynin diğer bölümleri çevreden sürekli olarak gelmekten olan uyarıları alırlar ve değerlendirirler. Her saniye beynimize vücudumuzdaki reseptörlerden onbinlerce uyarı akmaktadır. Beynin subkortikal yöreleri onları işlerlerler ve onlara uygun davranışlar sergilemeleri için onların kaynak aldığı vücut yörelerine uyarılar gönderirler. Onların bilinçsiz tepkiler olduklarını ileri süremeyiz. Bu bağlamda bilinçli davranışları çevreden gelen uyarılara uygun davranışlar sergilemek olarak tanımlayabiliriz.

Kimyasal reaksiyonları yakından incelerseniz, tepkileşen moleküllerin yalnız birbirlerini tandıklarını (birbirlerinin farkında olduklarını) değil, aynı zamanda birbirleri ile değişen koşullarda değişik şekillerde tepkileştiklerini de görürsünüz. 20 derecede yoğun bir tepkileşme gerçekleşirken, 0 derecede moleküller birbirlerine aldırış bile etmeyebilirler.
Bu durumu nasıl açıklayacaksınız?
Moleküller çevreleri ile ilgili bazı niteliklerin farkındadırlar şeklinde açıklayabilir misiniz?
Başka nasıl açıklayabilirsiniz?

Moleküller hiç kuşkusuz ortamla ilgili bazı nitelikleri farketmekte ve ona uygun tepkiler göstermektedirler. Bu nitelikler temperatür de olabilir, basınç da. Ortamda bulunan diğer moleküller de bu tepkileşmeyi etkileyebilir. Çevrede bulunan moleküllerden bazıları iki molekülün tepkileşmesini hızlandırırlar, bazıları yavaşlatırlar.

Bakteriler de çevrelerini tanırlar. Bazı ortamlarda etkinliklerini durdururlar. Çoğalmazlar. Beklerler. Ve koşullar iyice kötü ise, tohuma (spora) kaçarlar ve bazan yüzlerce yıl uygun koşulların oluşmasını beklerler. Bazı ortamlarda ise şımarırlar. Sere serpe yayılır ve hızla çogalırlar.

Bakterilerde ve atom ve moleküllerde bilinçden bahsedebilir miyiz?

Biz bilinç teriminden çevrenin farkında olmayı kastediyoruz.
Bu bilincin en yalın tanımıdır.

İnsanda uyanıklıktan ve bilinçli olarak çevrenin farkında olmaktan ilginç olarak korteks sorumlu değildir. Korteks sadece kendisine gönderilen uyarılar aracılığı ile çevrenin farkına varmaktadır.
Uyanıklıktan ve farkında olmaktan asıl sorumlu tek bir merkez yoktur. Beyinde beyin sapı ile omuriliğin üst kısmı arasında yer alan ve retiküler formasyon denen bir yapı vardır. Orada yaygın olarak dağılmış olan hücreler uyarılarını beynin çesitli yerlerine gönderirler. Bu arada korteks de oradaki hücrelerden uyarılar alır.
Ve beyin çevresinin farkına vardığının farkına varır.

Retiküler formasyondaki hücrelerin zedelenmesi durumunda hasta komaya girer ve korteksin kendisi ve diğer beyin yöreleri ile olan ilişkileri sağlıklı bile olsa, retiküler formasyondaki nöronlardan uyarı alamadığı için çevrenin farkına varamaz. Küçücük bir yerin zedelenmesi büyük klinik belirtilere neden olabilir.

Başka bir deyişle bilinçten dimağ da denen kortikal beyin yöreleri sorumlu değildir. O yöreler sadece kendilerine ulaşan sinyalleri doğru yorumlamakla yükümlüdürler. Çevrenin asıl farkına varan nöronlar, çok daha ilkel bir yer olan beyin sapının retiküler formasyonunda yer alırlar.

Beyin ölümü denen ölümde aslında yalnız korteks ölür. Diğer beyin yörelerine hiç bir şey olmaz. O yöreler insanın yaşamı için korteksden çok daha önemlidir. Beyin ölümü gerçekleşen insanlardan bazılarının, akut hecmeyi atlatabilirlerse, yıllarca yaşadıklarını biliyoruz. O insanlarda çevreden beyne ulaşan sinyaller doğru olarak algılanıyor ve hasta normal olarak soluyor, kalbi normal olarak çarpıyor ve her türlü bitkisel işlevleri normal olarak devam ediyor. Hatta hastalıktan önce hamile iseler, hamilelikleri devam ediyor ve zamanında normal doğum yapıyorlar. Beyindeki merkezler çevrenin farkında olmasalardı bütün bunlar mümkün olamazdı. Hasta elbette çevresinin ve içinde bulunduğu durumun farkında ama, korteksi olmadığından, farkında olduğunun farkında değil!

Yaşam temel olarak kimyasal bir olgudur. Başlangıcı da kimyasaldır, devamı da. Yaşam herşeyi ile kimyasaldır. Evrim de kimyasal bir süreçtir.

Evrende yaşam nerede ortaya çıkarsa çıksın kimyasal bir olgu olmak zorundadır. Canlılarla ilgili etkinliklerin hepsi kimyasal tepkileşmelerle başarılırlar. Bu bağlamda bilincin farklı olması için bir neden yoktur. Dikkat ederseniz biz burada yaşamın temeli kimyasaldır derken, kimyasal maddelerin özel davranış biçimlerinden bahsetmiyoruz. Kimyasal maddeler tek başlarına hiçbir şey başaramazlar. Birşeyler başarabilmeleri için mutlaka başka kimyasal maddelerle tepkileşmeleri gerekir.

Bir kimyasal maddenin başka bir kimyasal madde ile olan tepkileşmesi her ikisinin de birbirlerini tanımaları ile sonlanacağından, bilinçli bir davranış olarak nitelendirilmesinde bir sakınca olmamalıdır. Kimyasal maddeler birbirlerine aynı koşullarda aynı tepkileri göstereceklerdir. Burada çevre devreye girmektedir. Kimyasal maddeler birbirlerini tanırlarken, çevrenin de farkında olmaktadırlar. Bu basit olay bize evrende bilgi alışverişinin gerçekleştiğine işaret etmektedir. Bilincin temeli budur.

Bilgi alış verişinin akıllı veya en azından temel içgüdülere sahip canlı yaratıklar arasında gerçekleştirilen bir etkinlik olduğunu sanırız. Bir taşla bir insan arasında bilgi alışverişinin olmadığına inanırız. Ama iki böcek arasında bilgi alış verişi olabilir.
Böcekler aralarında fremonlar ve henüz doğalarını bilmediğimiz çesitli kimyasal maddeler aracılığı ile bilgi alış verişi yaparlar.
Bu tür bilgi alış verişinin bakteriler ve muhtemelen viruslar arasında bile gerçekleşmesi mümkündür.

Ama iki taşın birbirleri ile bilgi alış verişi yaptığını kimse düşünmez. Ay ile dünyanın birbirleri ile bilgi alış verişi yaptığını kimse dikkate almaz. Güneşin de onlar ve diğer gök cisimleri ile bilgi alış verişi yaptığı kimsenin aklına gelmez. Cansız ve bilinçsiz maddenin aralarında bilgi alış verişi yaptıkları kavramı bize saçma gelir. Böyle bir şeyin olacağına inanmayız. Bize göre cansız varlıklar arasında bilgi alış verişi olamaz.

Ama bu yanlış bir düşüncedir. Çünkü:

Güneş sisteminde yer alan bütün gezegenlerin, galaksi içindeki bütün yıldız sistemlerinin, hatta evrendeki bütün galaksilerin birbirlerinin varlığından haberdar olduklarını biliyoruz.

Neden mi biliyoruz?
Çünkü onlar diğerlerinin varlığını sezdikleri için, farklı davranışlar sergilemektedirler. Davranışları değişmektedir.
Güneşin yakınlarından bir karadeliğin geçtiğini düşünün.
Güneş onu hemen farkedecek ve farklı bir dizi davranışlar sergileyecektir.

Bütün bu gözlemlerin aslında insanda bilincin temelini oluşturduğunu kimse düşünmez. Madde örgütlenerek giderek daha karmaşık bir yapı arzeder ve çok farklı davranışlar sergilemeye başlar. Su örneginde buna değindik. Bir damla su ile bir okyanusun arasındaki fark yalnız nicel değildir. Aynı zamanda niteldir de.
Farkında olmanın temeli molekülerdir. Hatta bu şekilde tanımladığımız bilinci atom düzeyine kadar indirebiliriz.

Atomlar bir araya gelip sayıları artınca daha önceki davranışlarından daha farklı davranmaya başlarlar. Diğer atomlarla bir araya gelip örgütlenince daha da değişik davranışlar sergilerler. Her üst düzeyde örgütlenme aynı atom ve moleküllerin grup davranış repertuarlarının geometrik olarak artmasına neden olacaktır. Canlılarda bu kimyasal örgütlenmedir. Giderek karmaşıklaşan ve sofistikasyon kazanan bu örgütlenme sonunda, insanda bilinç dediğimiz düzeye çıkacaktır. Bize son derece ileri ve sofistike görünen bu olayın aslı son derece basit bir kimyasal tepkileşmeden başka bir şey değildir.

Biz insanlardaki bilinci atom ve moleküllerde aramıyoruz.
İnsanlardaki bilincin nasıl evrildiğini araştırıyoruz. İnsan beyninde tepkileşen moleküllerin bilinçten sorumlu olduklarına inanıyoruz. Bunu nasıl başardıklarını henüz tam olarak bilmesek de, bu olayın doğasının moleküler olduğuna eminiz.

İnsanda bilincin olması için beyinde bazı kimyasal tepkileşmelerin olması gerekmektedir. Bu durumda diyebiliriz ki: Eğer atom ve moleküllerle ilgili bazı nitelikler olmasaydı, canlılarda bilinç ortaya çıkamazdı. Hatta yaşam bile mümkün olamazdı. Başka bir deyişle aptal ve cansız atom ve moleküller bir araya gelip bilincin ortaya çıkmasını sağlayamazlardı.

İnsanlarda bilinç vardır. O halde bilinçten yalnız atom ve moleküllerden ibaret olan insan beynindeki atom ve moleküller sorumlu olmalıdırlar.

İnsanda bilinç ayrıca (farkettiğini farketme olarak tanımlanırsa) bir epifenomendir. Ama temeli yine de kimyasal tepkileşmelerdir. Maddedir.

Su örnegine geri dönelim. Su hidrojen ve oksijenden oluşmuştur.
Onların bireysel olarak davranışları farklıdır. Bir araya gelince ikisinde de olmayan bazı davranışlar ortaya çıkmaktadır. Bu olay da bir epifenomendir. Su damlalarını çogaltın, suyun daha farklı davranışlar sergilediğini göreceksiniz. Ne kadar çogaltırsanız su molekülleri o kadar farklı ve kompleks davranışlar sergileyeceklerdir. O davranışları H2O'nun sergilediğini düşünmezseniz, nedenini anlayamazsınız. Suyun davranışlarını size gizemli bir olgu olarak görülür. Oysa alt tarafı o davranışları çok sayıda 2 hidrojen atomu ile bir oksijen atomu sergilemektedir.

Evrende vuku bulan, gerçekleşen herşeyin temeli atomiktir.
Tabii biz herşeyden atomaltı kuantum aleminin sorumlu olduğundan bile bahsedebiliriz. Maddenin kuantum davranışları atomüstüne farklı bir düzen şeklinde yansımaktadır ve o yansıyan düzen evrendeki herşeyden sorumludur.

Var olan bir şeyin doğasını bilmek için onu ögelerine ayırmamız gerekiyor. Bilinci ögelerine ayırırsak ve karşımıza bilinçsizlik çıkarsa, onun doğasını anlayamayız tabii. Bilinçsizlik bir araya gelince bilinç mi oluyor?
Yoksa alt düzey bilinç, birikerek ve organize olarak üst düzeye mi yansıyor?

Okyanus farklı su moleküllerinden mi oluşuyor, yoksa bir araya gelince farklı davranan aynı su moleküllerinden mi ibaret?

Bilincin ki tanımı ister farkında olmak olsun, ister farkında olmanın farkında olmak, atom ve moleküllerin davranışlarının sonucu olarak ortaya çıktığını inkar etmemiz mümkün değildir.
Ama bilinci ögelerine ayırıp da gerçek doğasını araştırmaya başlar başlamaz, içinde kayboluyoruz. Çünkü ayırdığımız ögelerin de bir tür (bir başka tür) bilinçli olabileceklerini düşünemiyoruz. Onlar bize sanki çok daha farklı bir domain'in ögeleri gibi geliyor. Halbuki değiller. Onlar da birbirlerini farkediyorlar ve farkettikleri için evrilerek canlı yaratıkları oluşturuyorlar. Onların evrimi için kimyasal evrim deniyor.

Atom ve moleküller birbirlerini farketmeselerdi, canlılar oluşamazlardı. Canlılardan vazgeçtik, kimyasal maddeler bile oluşmazdı. En basit moleküller bile oluşamazdı. O halde onların hepsi birbirlerini farkediyorlar. Bu farketmeyi insana kadar götürün. İnsanda moleküllerin birbirleri ile tepkileşmesi o kadar karmaşık bir nitelik kazanıyor ki sonunda farketmek bile farkediliyor. Bir molekülün bir başka molekülü tanıması ile insanın farkettiğini farketmesi arasında başka hiç bir fark yoktur.

İnsanda bilinç, atom ve moleküllerin birbirlerini tanımaları ve farketmelerinden evrilmiştir.Bunu şöyle de ifade edebiliriz.

İnsanda bilinç, bazı spesifik moleküllerin ve atomların davranış biçimlerinin bir düzen dahilinde organize olup tanınmasından oluşan bir epifenomendir.
Demek ki bilincin kökeni ve ne olduğu biliniyor....
Bilinmeyen tarafı nedir?
Bilinmeyen tarafı falan yok..
Anlaşılmayan tarafı var.. O da şu:

Bilinç dediğimiz olgu neden bu kadar görkemli?
Neden bu kadar muhteşem?

O kadar muhteşem ki bildiğimizi bile kabul edemiyor ve bilinmiyor diyoruz.

Oysa bilincin ne olduğunu çok iyi biliyoruz.
Ama kabul edemiyoruz.

Alıntıdır.
 
bilinçsiz moleküllerin bileşiminden bilincin meydana çıkması olayı ilk başta garip gelse de aslında analitik düşündüğümüzde çok mantıklı.
 
İnsanlar, bilinç, bilinçsizlik, bilinçaltı, bilinçdışı gibi kavramlar oluşturarak bunları özlerine aykırı bir şekilde ayırt ettiğinden ve bizler bu konudaki bilgi birikimine bu kurallar çerçevesinde sahip olduğumuzdan, konu kafa karıştırıcı gibi görünüyor. Dediğiniz gibi ufak çaplı bir düşünme metoduyla kişinin bu konuda sorusuna yanıt alabileceğini düşünüyorum.
 
Geri
Üst