Aşkın Diyalektiği

Elnora_alila

Kayıtlı Üye
Jacques Lacan Seminer'inin IV No'lu kitabında "aşkın yüce anından" bahsetmişti. Bu yüce an "aşkın iade edildiği" andır. Sevgi her zaman karşılığını aynıyla bekleyen bir duygu olarak görünür. Bir karşılıklılık beklentisi.. Oysa psikanalizin en ilerlemiş kavrayışı bile böyle bir "karşılıklılık" momentinde durur. Başka bir deyişle aşka dair binlerce yıllık sohbetin ötesine pek geçemez. Aşk, sevilenle bir bütünleşme arzusudur der Platon diyalogları... Tek gerçek sevginin tensel değil tinsel, dünyevi değil tanrısal olabileceğini söyler Aziz Agustinos...

Spinoza'ya göre ise bütün duygular üç temel duyguya indirgenebilir : Varolma ve eylem gücü (arzu), bu gücün artışı (sevinç) ve azalışı (keder).

Spinoza duyguların hem bedeni hem de ruhu ifade ettiklerine inanıyordu. Ve bütün diğer duygular bu temel duygulardan türetilebilirdi. Böylece sevgi "dış bir nedenin fikri eşliğinde yaşanan sevinç", nefret ise "dış bir nedenin fikri eşliğinde yaşanan keder" oluyordu.

Eğer birinin beni sevdiğine inanırsam ve kendimde bunun için bir neden bulamıyorsam, onun sevgisine inanmamın bende uyandırdığı sevincin nedenini kendimde değil başka bir yerde, yani onda bulabileceğim anlamına gelir. Sevgisinin nedenini kendimde bulduğumda ise (gencim, güzelim, ona çok iyilikler yaptım) karşılığında onu "zoraki" sevmem, sevsem sevsem dolaylı olarak severim. Ya onun sevgisini de ekleyerek kendime duyduğum öz-sevgiyi arttırırım (onun sevgisiyle kendimi severim) ya da yaklaşık aynı anlama gelmek üzere ; onu severim ancak kendimi sevmeme destek olduğu ölçüde.

Spinoza duygular meselesini, algılar ve bedensel etkileşimler düzleminde kuşatmakla işe başlamıştır. Bu bir "imajlar" öğretisidir.

Kendi vücudumu ancak başka cisimler tarafından etkilendiğinde anlamaya başlarım. Başka bir deyişle bende beni etkileyen cisimlerin, okşadığım saçların ya da köpeğin, okuduğum bir şiirin ya da ısıtan güneş ışığının, tatlı bir meltemin, ya da bir fırtınanın, bir köpeğin beni ısırışının bende saklanan "imajı" yoluyla.

Bunlar etkilenme fikirleridir, sebeplerin bilgisini vermezler. Isırılmışsam ve başka özelliklerini tanımıyorsam, köpeğin imajı bende havlayıp saldıran, ısıran bir varlığın imajı olarak kalır. Her şeyden önce kendi vücuduma dair oluşturmuş olduğum imajların bağlandığı bir çağrışımlar silsilesi söz konusudur.

Bir sinek ezildiğinde bir köpeğe göre daha az acı duyarım çünkü köpeğin imajı, benim kendi vücuduma dair sahip olduğum imaja bir sineğinkinden daha yakındır -- daha benzerdir. Bu yüzden bir köpeğin çektiği eziyetin (onun kederinin) imajı benim kendi vücudumun eziyet çektiği hayali imajla, bir sineğinkine oranla daha fazla "uzlaşır"

Böylece insan zihniyle vücudunun ortak mimarisini kavrayabiliyoruz. Dış cisimlerin bedenimiz üzerindeki etkisi (bedensel karışımlar) , Etkinin bizde korunması (imajlar ve hafıza) , bizim eylem gücümüzü arttırıp azaltmaları (sevinçler ve kederler), ve bütün bunlara dair oluşturduğumuz fikirler (idea)

Ulus Baker_
 
Geri
Üst