An, Zen ve On Boğa

  • Konbuyu başlatan Konbuyu başlatan gümüş
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi

gümüş

Kayıtlı Üye
Farkındalık; yargısız bir şekilde şimdiki ana odaklanabilmek amacıyla, dikkatinizi toplayabilmektir diyor John Kabat-Zinn
An nedir pekiyi ?

***

Kırda giden birisi bir kaplanla karşılaşır. O kaçar, kaplan kovalar. Bir uçurumun kenarına gelince, bir yabani asmanın köküne yapışıp kendini aşağı sarkıtıverir. Kaplan hala tepesinde koklayıp durmaktadır. Adamcağız tir tir titreyerek aşağı bakar. Orada bir başka kaplanı, onu yemek için beklerken görür. Onu tutan tek şey asmadır. Birden, biri ak, biri kara iki sıçan asmayı kemirmeye koyularlar, usul usul. Adamcağız az ötede iri bir çilek görür. Sarmaşığı tek elle kavrayıp, öbür eliyle çileği koparır.

Öyle tatlı gelir ki çilek ona...

Sizin için bu hikaye ne anlam ifade ediyor ?.

Yukarıda kovalayan kaplan belki geçmişi temsil ediyordur, aşağıda bekleyen kaplan ise belki geleceğini. Tutunduğu asma belki de tam "şimdi" dir ,kemiren sıçanlar ise belki şimdinin bile akıp gideceğini anlatan stres unsurları. Asma tam da şu an asıldığı hayatı anlatır belki , çilek ise belki şimdiye asılıyken An'da yakalama şansı olduğu tatları

Sizin için hikayedeki semboller ne anlatıyor ?

Merak etmeyin, yediğiniz çilek sayısını sormayacağım :)

***

Arayış yeni bir şey değil, eski de değil. Hep vardı, olacak...

Adı ne olursa olsun, insanlığa ışık tutmuş olan, esin veren bütün bilinen ve bilinmeyen kimselerin paylaştığı ortak ama apayrı bir bulgu vardır – Hepsi de her yerde ve her zaman ‘hazır ve nazır’ olan yaşamı, yaşantıyı vurgular ve dokunuluverince tüm yaşamın açılıverdiğini anlatır türlü dillerde.


İnayet Han’ın anlattığı bir Hint öyküsü vardır.

Bir balık gider balıklar ecesine ve sorar: “Hep deniz deniz derler, işitir dururum. Nedir Allahaşkına şu deniz? Nerede bulunur?

Balıklar ecesi yanıtlar: “Varlığın denizdedir senin; içinde yaşıyor, devinip duruyorsun ya! İçin dışın deniz senin. Denizdir seni oluşturan ve denizdir, sonunda dönüşeceğin. Kendi varlığın gibi kapsar seni deniz dediğin.”

***

On ikinci yüzyılda Çinli usta Kakuan eski Taocu boğa temalarından esinlenerek ‘On Boğa’ çizimlerini yapmış, burada çevirileri verilen düzyazılarla dizeleri de yazmıştır. Boğa, yaşamın ölümsüz ilkesi, devingen gerçekliğin simgesidir. Kişinin kendi yaradılışını kavrama uğraşının aşamalarını gösterir on boğa. Yaratıcı ilkeyi anlamakla, zamanı da mekanı da aşarız.



‘On Boğa’ şiirden öte, insan yaşantısını işleyen tüm metinlerdekine eş bir tinsel açılmanın anlatımıdır. Okur da, Çinli usta gibi, özündeki gizilgücü bulgulasın, ereğinin, beğenilerinin ürünlerini pazar yerine götürerek başkalarını aydınlatsın dileriz



1. Boğayı Arayış Bu dünya çayırında, diz boyunca otları bir yana itiyorum, boğayı arıyorum. Bilinmedik ırmakları izliyor, birbirine girmiş dağ yollarında yitiyorum. Kalmıyor artık gücüm, çıkıyor nasıl canım, boğayı bulamadım; Geceleyin ormanda işitiyorum anca çekirgelerin cırcırcırlarını.



Yorum: Boğa yitirilmiştir. Var mı gereği bu arayışın? Kendi gerçek özümden koptum diyedir, onu bulamayışım. Duyu karmaşasında izini bulmak bile güç! Yuvamdan uzaklarda dört yolun ağzındayım; hangisi doğru yoldur? Bunu nasıl bileyim? Açgözlülükle korku, iyi kötü ayrımı, dolaş-dolaş bağlıyor ayağımı.



2. Ayak İzlerini Bulgulayış Ağaçların altındaki ırmak-sığı boyunca, görüyorum sonunda ayak izlerini! Burcu burcu çimenlerin dibindeki izlerini gördüm ya! Öte dağlar koynunda bulunur bunlar anca... Göğe bakınca nasıl görürsek burnumuzu Durup durur bu izler önümüzde, öylece!



Yorum: Öğretiyi anlayınca, boğanın ayak izlerini görüveriyorum. Öğreniyorum ki, metalden nasıl kap kacak üretilirse, kişi de özünün dokusundan sayısız varlıklar türetebilir. Ayırt etmezsem eğer, sezemem ki gerçek olanla olmayanı! Daha geçitten geçmedim, ama buldum giriş yolunu.



3. Boğayı Seziş Bülbülün şarkısını duymaktayım. Ilık, güneş; tatlı, bir yel; yeşil, kıyıdaki sıra sıra söğütler; Boğa burada nasıl saklanabilir? Hangi çizer o dev başı, görkemli boynuzları... çizebilir?



Yorum: Sesi duyan, kaynağını da farkeder. Altı duyu ‘bir’ olunca, geçtin demektir geçitten. Nereye girersen gir, boğanın başını görürsün. Denizdeki tuz, boyadaki renk gibidir bu birlik. Özden ayrı en ufacık şey var mı?



4. Boğayı Tutuş Yaman savaşımdır, boğayı yakalayış. Ne tükenmez inadı, gücü varmış! Fırlar gider sisler öte, yüksek yaylak yerine. Ya da inilmez uçurumların ta dibine.



Yorum: Uzun süredir ormanda yaşıyordu. Ama bugün, bak, yakaladım onu! Çevresindeki güzelliklere tutkunluğu, yolundan saptırır onu bir ara. Daha tatlı, daha gür çimenler özlemiyle dolaşır avare... İnatçı mı inatçı, azgın mı azgındır daha henüz doğası. Boyun eğdirmek için kırbaç kullanmalıyım.



5. Boğayı Uysallaştırış Gerek vardır hem ipe, hem kırbaca, Sapar tozlu yollara, bir başıboş kalınca. İyi yetiştirirsen olur yumuşak başlı, Kösteksiz, bukağısız, izler sığırtmacını.



Yorum: Bir düşünce çıkınca, arkası sökün eder. İlk düşünce aydınlanmanın ürünüyse, ardından gelenler de gerçeği yansıtırlar. Gerçeğe dayanmayan kuruntular, her şeyi yalana dolana boğar. Nesnellik değildir, kuruntuların kökeni; öznellikten türer bunların hepsi. Burnundaki halkayı sıkı sıkıya tutun; kuşku, işkil, ne varsa... unutun!



6. Boğa Sırtında Eve Dönüş Atlamışım boğama, tıpış tıpış dönüyorum artık yuvama. Ney’im ise sesleniyor akşama. Yüreğim eşliğinde vuruyor ellerim de, Yönetirken bitmeyen senfonimi. Tutuyorlar aynı yolu, işitenler ezgimi.



Yorum: Bu savaşım bitti, ne kazandık, ne yitirdikse özümsendi. Oduncunun türküsünü, çocuk şarkılarını çalıyor söylüyorum. Boğama binmiş gidiyor, gökteki bulutları gözlüyorum. Gidişim hep ileri, kim geriye çağırırsa çağırsın beni.



7. Boğayı Aşış Boğanın sırtında, yuvama ulaşırım. Dinginim. Boğa da artık dinlensin! Gün ağarır, mutlu dinginlik içinde saz damımda. Yoktur artık gereksinmem ne ipe, ne kırbaca.



Yorum: Her şey, ‘iki’ değil, ‘bir’ yasaya bağlıdır. Geçici bir araçtı boğa. Tavşanla tuzağın, balıkla ağın ilişkisi gibi... Altınla cüruf gibi, ya da ayın buluttan çıkması gibi... Duru ışık dosdoğru ilerler yolunda sonsuz zaman boyunca.



8. Hem Boğayı Hem de Kendini Aşış Kırbaç, ip, insan, boğa – tümü yiter ‘Yokluk’ta. Bu evren öyle ulu; bozulmaz ne yapılsa. N’apar bir kar tanesi dev yangın karşısında? Böyledir işte izi pirlerin, derim sana.



Yorum: Bayağılık yitmiştir. Sınırlılığı zihnin, bitmiştir. Aydınlanma durumunu arıyor da değilim. Ama aydınlanmasız yerlerde de bulunmam. Her iki konumda da bulunmadığım için, gözlerden ırağımdır. Yüzlerce kuş yolumu çiçekle döşese, anlamsız gelir bana böylesine bir övgü.



9. Kaynağa Varış Köke ve kaynağa dönmek için Onca dağla tepeyi aşa aşa gelmişiz. Keşke işin başında kör olsaydım, sağır da! Yuvamda kalıp görmez olaydım ne var dışta! Otursaydım sakin akan bir ırmağın başında, çiçekler arasında...



Yorum: Daha ta ilk başından gerçeklik apaçıktır. Sessizlik içinde dengeli, bütünleşmeyle dağılma biçimlerini gözlüyorum. ‘Biçim’e bağlanmayan kişi, düzeltimi ne yapsın? Sular zümrüt, dağlar mor; iyice görüyorum ne bozar, ne yapıcı.


10. Yeryüzünde yalınayak, bağrım açık, insanlarla haşır neşir, yırtık çulum, tozlu yolda ne mutluyum! Büyü müyü değil beni böyle uzun yaşatan; Neye baksam diri diri, ağaçlar da taşlar da!



Yorum: Geçitten geçtim artık. Bilmez beni bilge milge. Bahçemdeki güzelliği göremiyor hiç kimse. Pirlerin izlerinden yürümek de niye, niye? Testiyle gider pazar yerine, sonra elimde asa dönerim evceğizime. Dolaşırım, kime bir bakış atsam, aydınlığa katarım.




Alıntı
 
''An''

İstekler içinde kıvrandığında, canını sıkma.

Bir istek duyduğunda, kulak ver ona. Ve birden, kulak asma ona.

Evren denilen bu şey; bir sirktir, bir resim sergisidir. Mutlu olmak istersen, sen de öyle bak ona.

Teşekkürler sevgili Gümüş, emeklerin dert görmesin.
 
Geri
Üst